Bayrak inmez, ezan dinmez
İstiklal şairi Mehmet Âkif Ersoy 98 yıl önce kaleme aldı İstiklal Marşı'mızı.
Kurtuluş savaşının kora kor devam eden harbi esnasında millete ilham kaynağı oldu.
Bitti denilen, hasta adam yaftası vurulan bu topraklarda yeni bir filiz verdi.
Direnişi artırdı. Dirilişi pekiştirdi.
Sıkılan yumruklar "Korkma" nidasıyla havaya kalkmaya başladı.
Emperyalizmin tankı, tüfeği ve taşeronlarıyla dört bir taraftan saldırıya geçtiği günlerde ruh birliği oluşturdu.
Kurtuluş Savaşı'nın bir destanı hüviyetindeydi.
Duygulara tercüman oldu.
Gönülleri fethetti. Dilden dile dolaştı.
Bayrak inmez, Ezan dinmez düsturunu bir kez daha aşıladı milli bilince.
"Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım" diyordu şair.
Prangaları reddediyordu.
İstiklal Marşı'nın sekizinci kıtasında yer verdiği;
"Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli" dizeleriyle bağımsızlığın sembollerinden biri olarak ezana vurgu yapıyordu.
Bu ülkeyi vatan yapan değerlerin başında Ezan geliyordu ona göre.
Geçmişle gelecek arasında bir köprüydü Ezan.
SEFALETE TERKEDİLDİ
Bu yüzden İstiklal Marşı yıkılan Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve sömürgeciliğe karşı zaferi müjdeliyordu.
12 Mart 1921'de Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi.
Maddi sıkıntı içindeki büyük şair buna rağmen ödül olarak önerilen ücreti reddetti.
İstiklal Marşı'nı, şiirlerini topladığı Safahat isimli eserine koymadı. Bu, milletin eseridir dedi.
Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazdırmasın diyecek kadar bağlıydı vatanına ve milletine.
Bu ülkenin çocuğuydu.
Onurluydu. Vatan sağ olsun diyordu.
Fakat CHP'nin Tek Parti devrinde sürgünde yaşamaya zorlandı.
Yalnızlığa terk edildi.
Mısır'da sefalet içinde bir hayat sürdü.
Yıllar sonra döndüğü İstanbul'da 27 Aralık 1936 tarihinde Beyoğlu'ndaki Mısır apartmanında vefat ettiğinde beş parasızdı.
'EZAN'LA UĞRAŞILMAZ
Karlı bir Cuma günüydü.
Kimsesiz, fakir fukara birisi olarak tanıtılan cenazesine üniversite öğrencileri sahip çıktı.
Beyazıt Camii önüne tek bir kişi eşliğinde çıplak halde getirilen tabutunun üstüne çok sevdiği bayrağı örttüler.
Usule uygun şekilde yapılması gerekenleri saygı içinde yaptılar.
Cenaze namazı kılınacak olan kişinin Akif olduğu bilgisi dilden dile yayılınca meydan hızla doldu. Milleti Mehmet Akif Ersoy'un cenazesine sahip çıkmıştı.
Adeta toprakla suyun buluşması gibiydi.
Boğazlar düğümlenmişti.
Cenaze namazına binler katıldı.
Mehmet Akif'in tabutu gençlerin omuzlarında, şanlı bayrağa sarılı vaziyette taşındı.
Edirnekapı Mezarlığı'na bu şekilde gelindi.
Milli şair usule uygun şekilde ebedi âleme uğurlandı.
Aslında gençlerin sırtlandıkları sadece Akif'in cansız bedeni değildi.
Tarih bilinciydi. Şuurdu. Vefaydı.
Türkiye'nin mazisi, bekası ve istikbaliydi.
Kuşkusuz Milli şairin de onun cenazesini tüm baskılara rağmen omuzlayan gençliğin de mirası diri ve yaşıyor. Bu hakikate 15 Temmuz'da tüm dünya bir kez daha tanık oldu.
Bayrağa, milli iradeye uzanan eller ve Ezana uzatılan diller hak ettiğini buluyor.
Aynı şuur yine var.
Son günlerde yerli ve milli şuurdan yoksun birileri her ne kadar ezanla ve dini değerlerle uğraşarak veya dalga geçerek onları değersiz göstermeye çalışsa da "Bayrak İnmez, Ezan Dinmez" bu ülkede.
Yusuf Özkır
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.