Mesleklerin anası, istiklalin ve istikbalin aynası
Biz hepimiz, "dün"ü günahıyla-sevabıyla arkamızda bıraktık; şimdilerde, yakından idrak ettiğimiz "bugün"ün, varoluş mücadelesi içindeyiz. Ülke ve toplum olarak, gücümüzü ve imkanımızı sonuna kadar kullanıp; "yarın"lara, daha iyi bir istiklal ve istikbal bırakmanın peşindeyiz.
Düşüp düşüp kalkarak, dağılıp dağılıp toparlanarak; tekrar tekrar bu niyet ve gayret içine giriyoruz. Her önümüze baktığımızda; ufkumuzun odak noktasında, yeni nesilleri yetiştiren mekanizmayı görüyoruz.
Şüphesiz, toplumun imkanlarına ve ihtiyaçlarına göre şekillenen tüm iş kollarında; "meslek erbabı" kişilere ve o kişileri yetiştirecek kurumlara ihtiyaç var. Fakat, eskiden beri, hemen her mesleğin erbabını; bugün adına "öğretmen" dediğimiz muallimler, müderrisler yetiştiriyorlar.
Onun için, öğretmenlik; "mesleklerin anası" ve hatta atasıdır. Ülkelerin ve toplumların; ancak ve ancak öğretmenleri kadar huzurlu, güvenli ve başarılı olma şansı vardır.
O halde; bilumum değişimlerin ve dönüşümlerin, bu noktadan başlatılması gerekir. Bugünün öğretmenleri, yarının aynaları gibidir.
ESKİ DÜZEN
Osmanlı döneminde, öğretmenler; Maarif Vekaleti'ne bağlı olarak, Darul Muallimin'lerde yetiştiriliyordu. İlkokul, orta okul, lise kademelerine göre; Darul Muallimin-i Sıbyan, Darul Muallimin-i Rüşdi, Darul Muallimin-i A'li şeklinde tasnif ediliyordu.
Cumhuriyet döneminde ise, Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak; Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları kuruldu. Her birisinde; toplumsal maksatlara ve maslahatlara uygunluk, birinci öncelik oldu.
Ayrıca, öğrenciler; adaylar arasından, sınavla seçilerek alınırdı. Okulların bünyesinde; sınıflarla ve labaratuvarlarla birlikte işlikler, atölyeler, uygulama alanları vardı.
Mesleki formasyon, alan bilgisi ve becerisi, eğitim-öğretim-yönetim metot ve teknikleri, görev mahallinde işe yarayacak ve ihtiyaç duyulacak hayat pratikleri; dengeli ve uyumlu bir şekilde, birlikte veriliyordu.
Ana kurgu olarak; ilkokul öğretmenleri İlköğretmen Okulların'nda, ortaokul öğretmenleri Eğitim Enstitüleri'nde, lise öğretmenleri Yüksek Öğretmen Okulları'nda yetiştiriliyordu.
YENİ SİSTEM
1982 Yılından itibaren, biraz da ihtilal hükümetlerinin icbar edici yaklaşımı sonucu; yetki ve sorumluluk, dönemin özerk kurumlarından biri olan YÖK'e devredildi. Öğretmen yetiştirme işi; bünyesinde Eğitim Fakültesi bunulan üniversitelerin görev tanımı içine girdi.
Öğretmenlik mesleği özlük hakları ve istihdam şartları bakımından çok cazip olmadığı, devlet ve toplum nezdinde eski itibarı kalmadığı için; üniversite sınavlarında, yeteri kadar tercih edilmiyor. Eğitim Fakülteleri'nin ilgili bölümlerine; çoğunlukla bilerek, isteyerek gidilmiyor.
Öğretim üyelerinin, "akademik formasyon"ları kuvvetli olsa bile; "pedagojik formasyon"ları, genellikle olması gerekenin altında kalıyor. Dört yıla yayılan müfredat programları ve uygulamaları; sahanın ve sektörün gerçeklerinden, geçerliliklerinden habersiz hale geliyor.
Uygulamalı eğitim safha ve süreçleri çok kısa tutulan, formalite icabı "mış gibi" yapılan öğretmen adayları; okul ortamını yeteri kadar tanımadan, bilmeden mezun oluyorlar. Göreve başladıktan sonra, müsveddesi olmayan insan unsuru üzerinde karalama yapıp; çala çala bir havayı buluyorlar.
Zaman zaman, başta Fen-Edebiyat Fakülteleri olmak üzere; öğretmen yetiştirmeyen bölümlerin mezunları da istihdam ediliyor. İhtiyaç halinde, "hiç yoktan iyidir" anlayışıyla; tadımlık "pedagojik formasyon kursları"ndan gençlere, öğretmen olma hakkı tanıma yoluna gidiliyor.
Bütün bu ve benzeri sorunların sonucu olarak; kişisel gayretlerin oluşturduğu ve geliştirdiği istisnalar dışında, "iyi öğretmen" yetiştirmek mümkün olamıyor. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere, idari ve ekonomik iyileşmelere rağmen; öğretmenlik, bir türlü "mesleklerin anası" haline gelemiyor.
YAPILMASI GEREKEN
Kültür ve medeniyet mücadelesinde daha iyi sonuçlar elde etmek, büyüme ve gelişme yolunda ideallerimize ulaşacak kadar ileri gitmek istiyorsak; bu konuda, radikal adımlar atmalı, derde deva çözümler üretmeliyiz. Kamu, özel sektör, sivil toplum işbirliği içinde; kelimenin tam anlamıyla, bir seferberlik ilan etmeliyiz.
Her şeyden önce, ciddi bir ar-ge çalışmasıyla; iyi öğretmenin tarifi, tanımı yeniden yapılmalı. Bu seçkin mesleğin ve sıra dışı misyonun hem standartları belirlenmeli; hem de amacı, anlamı, açılımı topluma iyi anlatılmalı.
Özlük hakları ve istihdam şartları; insana verdiğimiz değer nispetinde iyileştirilmeli. Oluşturulacak imajla, geliştirilecek itibarla; Eğitim Fakülteleri'ni tercih etme oranı, kat kat yükseltilmeli.
Bu mesleğe yakın, yatkın olan adaylar; ortaokul sonrasında seçilip, Öğretmen Meslek Liseleri'nde okutulmalı. Her bir Eğitim Fakültesi'nin bünyesinde; bütün branşlara hitab edecek şekilde, birer Uygulama Okulu olmalı.
Mezuniyetten mesleğe giden yol; Yeterlilik Sınavı köprüsünden geçmeli. Hizmet içi eğitim ve denetim uygulamalarıyla; öğretmenler, her an yeniden yetişmeli.
Yetiştiren YÖK, çalıştıran Bakanlık; belli periyotlarla, öğretmenlerin diplomalarını yenileyip yenilemediklerine bakmalı. Herhangi bir sebeple yolda kalanlar, yetersiz olanlar; başka alanlarda değerlendirilseler bile, eğitim sisteminin dışına çıkmalı.
İşte o zaman; geleceğe ümitle ve güvenle bakabiliriz. Devletler ve milletler topluluğunun; birinci ligine çıkabiliriz.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Eğitimin “muhacir”i ve “ensar”ı olmak (04.02.2018)
- Sosyal sermayenin sırları ve sınırları (31.01.2018)
- “En”lerimizin ve “gen”lerimizin gücü (27.01.2018)
- İncili Çavuş’un incileri (24.01.2018)
- “Medya mektebi”nin mevzuatı, müfredatı var mı? (20.01.2018)
- Karneler kimin, notlar neyi gösteriyor? (17.01.2018)
- Parsel parsel eylemişler vatanı (13.01.2018)
- Eğitimde “kalite” ve “kariyer” sistematiği (10.01.2018)