Bilindiği gibi, insan; içinde bulunduğu sosyal, kültürel, fiziki çevrenin ürünü olarak doğar, büyür, gelişir. Akıl, ruh, beden terbiyesi; ana rahminden mezara kadar devam eden, uzun soluklu bir süreçtir.
Bu sürecin içinde yer alan ve eğitici-öğretici etkisi, katkısı, değeri olan hizmetleri; genel olarak, "örgün eğitim" ve "yaygın eğitim" diye ikiye ayırırız. Anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite kimliği ile faaliyet gösterip çocukları ve gençleri geleceğe hazırlayan yahut sınıf geçme ve sınav sistemleriyle bir üst kademeye taşıyan kurumları "örgün eğitim kurumları"; onun dışında kalan ve muhtelif derslerle, kurslarla, sohbetlerle, seminerlerle, basılı-sesli-görüntülü yayınlarla eğitici-öğretici faaliyetler yapan kurumları da "yaygın eğitim kurumları" olarak tarif eder, tanımlarız.
Bu bağlamda; bilumum medya organları da birer yaygın eğitim kurumlarıdır. Yaptıkları yayınların; her yaş ve seviyedeki insan için, eğitici-öğretici değeri vardır.
HANGİSİ DAHA ETKİLİ?
TV izleme oranlarıyla ilgili araştırmalara göre; Türkiye olarak, dünyada birinciyiz. Büyük bir gayret ve fedakarlık göstererek, ortalama günde 330 dakika (5,5 saat) ekran başında kalabilmekte; önceleme ve önemseme açısından, daha çok magazin programları ile yerli ve yabancı dizileri izlemekteyiz.
Öte yandan; 80 milyon nüfusun 48 milyonu, aktif olarak sosyal medya kullanıyor. Ayrıca ve ilaveten; 70 milyon mobil hattın, 42 milyonu bu amaçla kullanılıyor.
Yuvarlak bir hesap yaptığımızda, kolayca görüyoruz ki; okullar, bir yılda 180 iş günü çalışıyor ve sınıflara-seviyelere göre değişiyor olmakla birlikte, yaklaşık 700 ila 1000 saat arası net ders yapıyorlar. TV kanalları ise; insanları, yılda 2000 saat civarı ekran başında tutuyorlar.
Buna bir de sosyal medya kullanım süresini eklediğimizde; genel anlamda, "medya mektebi"nin aktif mesaisi kat kat yükseliyor. Üstelik, okullara sadece eğitim çağındaki çocuklar ve gençler, çoğunlukla isteksiz giderlerken; medya mektebinde, 80 milyonun tamamı, istekli talebe oluyor.
Konunun bütün boyutları ile anlaşılabilmesi için; burada, altı çizilmesi gereken bir önemli nokta daha var. Okulların öğretmenleri ve idarecileri, mesleki formasyon ile alan bilgisine ve becerisine sahip olup, pedagojik hassasiyetlere göre hareket etme sorumluluğu taşırlarken; medya mektebinin kadroları ve kurumları, daha çok reyting hesabı yapıyorlar.
MEVZUATI, MÜFREDATI NE?
İstatistiklerin, teorik ve pratik verilerin ışığında, anlaşılan o ki; medya kuruluşları, okullardan daha fazla kitlelere ulaşıyor. Etkileme, yönlendirme, rol model gösterme ve motive etme açısından; TV programcıları, film ve dizi oyuncuları, öğretmenlerden ve idarecilerden daha fazla eğitici-öğretici değer taşıyor.
Bu durumda; medya sektörünün hal ve gidişine, devlet ve millet olarak, sorumsuzca seyirci kalınabilir mi? Örgün eğitim kurumları olan okulların mevzuatı, müfredatı varsa ve ona göre faaliyet gösterip denetleniyorlarsa; yaygın eğitim kurumları olan radyoların, televizyonların, sosyal medya mecralarının da mevzuatı, müfredatı olmalı değil mi?
Okulda öğretmene, idareciye yasak olan şiddet; medya kanallarında neden serbest olabiliyor? Örgün eğitim kurumlarında, istisna kabilinden şahit olunan cinsel taciz olaylarına şiddetle tepki gösteren anneler, babalar, kamuoyu; filmlerdeki, dizilerdeki aşırı müstehcen neşriyata nasıl seyirci kalabiliyor?
Kötü anlayışların ve alışkanlıkların oluşmasında, gelişmesinde, yaygınlaşmasında; görsel medya başı çekmiyor mu? Basın özgürlüğü kalkanına sığınarak, her türlü toplumsal değeri ayaklar altına alıp çiğneme fütursuzluğunu gösteren medya kuruluşları; yetişme çağındaki çocukları ve gençleri, kontrolsüz bir şekilde ifsad etmiyor mu?
Bu gidişin sonu nereye varacak? Sosyokültürel çürümenin, kirlenmenin, zehirlenmenin hesabını; kim, kime, ne zaman ve nasıl soracak?
DİZİ Mİ, OKULLAR ZİNCİRİ Mİ?
Şimdilerde çokça tutulan tarihi dizilerden birinin yapımcısıyla, tevafuk eseri tanıştık. Sağlık ve eğitim sektöründe de yatırımlarının olduğunu bildiğimiz için; dönüp dolaşıp eğitime geldik ve daha çok okulları konuştuk.
Ancak, sohbetin sonunda; söz medya mektebine doğru aktı. Eğitim, öğretim süreçlerine etkisi ve katkısı bakımından; iyi bir film ya da dizi yapmanın, bir okullar zinciri oluşturmaktan daha isabetli olabileceği fikri öne çıktı.
Bu duygu ve düşünce; okulun ve öğretmenin önemsiz olduğu anlamına gelmiyordu. Sadece; örgün eğitim kurumlarıyla birlikte, yaygın eğitim kurumlarına da el atmanın gereğini, önemini hatırlatıyordu.
Ayrıca ve açıkça görülüyor ki; hem kamu hem de özel sektör olarak, okullara yapılan doğrudan ya da dolaylı yatırımların, aynı zamanda medya kuruluşlarına da yapılması gerektiği tartışmasız bir gerçek. Filmlerin, dizilerin, radyo ve televizyon programlarının, sosyal medya içeriklerinin eğitici, öğretici, etkileyici, yönlendirici değerleri konusunda bilinçli ve iyi niyetli davranıldığında; hiç şüphesiz, yeni nesiller daha iyi yetişecek.