“Açık kapı” kültürü ve medeniyeti
Rivayete göre, Resulullah (sav), tebliğin en zorlu günlerinde; "Allah'ım! Bizi, iki Ömer'den birisi ile destekle" diye dua edermiş. Onlardan biri, sonradan Ebu Cehil (cehaletin babası) sıfatıyla anılan; diğeri ise, ikinci Halife olup adaletiyle nam salan Ömer imiş.
Çok geçmeden, dua; ikincisi için kabul olmuş. Allah'ın elçisi ve yeni dinin tebliğcisi olan Hz. Muhammed'i öldürmek için görevlendirilen ve bu amaçla harekete geçen Ömer Bin Hattab; Müslüman olup, ilk Müslümanların en büyük koruyucusu Hz. Ömer haline gelmiş.
Uzun süre, bu duanın; niçin iki Ömer'den ikincisinin şahsında tecelli ettiğini merak edip durdum. Sonraları, başka bir rivayetin içinde ve içeriğinde; aradığım cevabı bulmuş oldum.
Bir gün, adı geçen iki Ömer; "Muhammed'in yeni ayetler açıklamakta olduğunu" öğreniyorlar. Bir müddet, aralarında müzakere ettikten sonra; gidip dinlemeye, anlamaya karar veriyorlar.
Ömer Bin Hattab; "Doğrularını kabul eder, yanlışlarını reddederiz" diyor. Ebu Cehil ise; "Hayır! Doğru da söylese reddederiz" diye tepki gösteriyor.
O zaman anladım ki; birinin kafası ve kalbi doğrulara "açık", ötekininki ise "kapalı" imiş. Doğal olarak; yapılan dua, açık olan kapıdan içeri girmiş.
İşte bu ve benzeri kodlar, komutlar; zamanla, bir "açık kapı kültürü ve medeniyeti" oluşturmuş. Aydınlığa, iyiliğe, doğruya, faydalıya, helale, sevaba açık; karanlığa, kötülüğe, yanlışa, zararlıya, harama, günaha kapalı bir anlayış ve yaşayış biçimi geliştirmiş.
GÖNÜL COĞRAFYAMIZIN MEDİNE'Sİ
O kültürün ve medeniyetin varisleri olarak; kafamızın, kalbimizin, evimizin, iş yerimizin, vakfımızın, derneğimizin, camimizin, tekkemizin, vatanımızın, milletimizin tüm kapılarını; iyilere ve iyiliklere açık, kötülere ve kötülüklere kapalı tutuyoruz. Kişisel, kurumsal, toplumsal gücümüzü ve imkânımızı sonuna kadar kullanarak; dinine, diline, ülkesine, kavmine bakmadan ve siyasi ya da coğrafi sınırlara takılmadan yardıma ihtiyacı olan herkese el atıyoruz.
Eskiden beri, devlet olduğumuz ve hâkimiyet kurduğumuz her yer, özellikle de Anadolu toprakları; gönül coğrafyamızın Medine'si olmuş. Bulunduğu yerde mağdur ve mazlum olan, zulüm ve işkence gören, mal-can-din-akıl-nesil emniyeti tehlikeye girip hicret etme gereği duyan herkes; bizim kapımızı çalmış, huzuru ve güveni himayemize girmekte bulmuş.
Bugün genelde dünyanın, özelde Müslüman coğrafyanın başına bela olan Yahudiler bile; zulüm ve işkence gördükleri, soykırım tehlikesiyle yüz yüze geldikleri dönemlerde bize gelmişler. İspanya'nın Engizisyon mahkemelerinden, Almanya'nın Nazi faşizminden kaçıp; Osmanlı topraklarında hayat ve huzur bulmuşlar.
Farklı dinlerden ve kavimlerden, ülkelerden ve toplumlardan; muhtelif zamanlarda gelmiş milyonlarca misafirimiz var. Çok eski olup, yurtlarına ve yuvalarına dönüş ümidini ya da arzusunu kaybedenler; vatandaşlık hakkını elde edip, artık ev sahibi olmuşlar.
Geçmişte olduğu gibi; günümüzde de durum değişmedi. Büyüyen ve gelişen Türkiye; sadece Osmanlı Coğrafyası'nın ve İslam Dünyası'nın değil, dünyanın bütün mazlumlarının ve mağdurlarının ümit ve güven kapısı haline geldi.
Duyuyor ve biliyoruz ki; birileri, bir yerlerde, bizim için dua ediyorlar. "Allah'ım! Bizi Türkiye'nin himayesine dâhil ederek destekle" diyorlar.
HAYALLERİ GERÇEKLEŞTİRME PROJESİ
Son günlerde, açık kapı anlayışının ve yaşayışının; iyi örneklerinden birine daha şahit oluyoruz. Duaların kabulüne vesile olmak ve insanların hayallerini gerçeğe dönüştürmek amacıyla; devlet eliyle, bir sosyal sorumluluk projesinin hayata geçirilmekte olduğunu biliyoruz.
Geçen sene, İçişleri Bakanlığı tarafından; 81 ilde Valilikler ile İstanbul, Ankara ve İzmir'in 48 ilçesinde Kaymakamlıklar aracılığıyla "açık kapı" birimleri kurulmuş. "Vatandaştan gelecek talepleri ve teklifleri değerlendirip; makul ve mümkün olanlarını hayata geçirin" talimatı verilmiş.
İnsanlar, uzaktan yazarak ya da bizzat müracaatta bulanarak; bu açık kapılardan içeri giriyorlar. Dert yanıyorlar, ihtiyaç bildiriyorlar, sorunlarını ya da sıkıntılarını dile getiriyorlar; hepsine cevap alıyor, çoğunun da yerine getirildiğini görüyorlar.
İmkânsızlıklar yüzünden okuyamayan bir çocuğumuz ya da gencimiz; devlet-millet işbirliği ile okuma imkânına kavuşabiliyor. Rüyasında Çanakkale'yi gören ve oraya gitmek istediğini söyleyen yaşlı bir teyzemiz; yerel belediyenin özel organizesi sayesinde, hayaliyle buluşabiliyor.
Alınan bilgiye göre; bu güne kadar, otuz binin üzerinde, kişisel ya da kurumsal başvuru olmuş. Tamamı gündeme alınıp ilgilenilmiş; büyük çoğunluğunun dileği yerine gelmiş.
Projenin kapsama alanı içinde; 17 ana başlık, 322 alt başlık var. Kişiler ya da kurumlar; bu alanlarda ve konularda başvuruda bulunup, çözüm talep edebiliyorlar.
Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler, aydınlar ve yöneticiler olarak; bu açık kapı anlayışını ve yaşayışını, yetişme çağındaki çocuklarımıza ve gençlerimize iyi anlatmalıyız. Onların da kafalarını, kalplerini, kapılarını; iyilere ve iyiliklere açık, kötülere ve kötülüklere kapalı tutmalıyız.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Yazılım ahlâkı ve âfâkı (28.07.2018)
- Eğitim amaç mı araç mı? (25.07.2018)
- Eğitim bursları kimlere, nasıl verilmeli? (21.07.2018)
- Güçlü aile, güçlü toplum (18.07.2018)
- Sivil eğitim şûrası (14.07.2018)
- Yeni Milli Eğitim Bakanı’ndan beklenenler (11.07.2018)
- Sanatın matematiği, matematiğin sanatı (07.07.2018)
- Fuat Sezgin Hoca’nın milletimize mirası (04.07.2018)