Okulları kim, nasıl yönetsin?
Yıllar önce, Kanal 7'de; Davut Dursun Hoca'nın hazırlayıp sunduğu, "Mayın Tarlası" adlı bir tartışma programı vardı. O programın bir oturumunda; aralarında bizim de bulunduğumuz bir heyetle, "eğitimin hal ve gidişi" tartışıldı.
O gün, orada; çok radikal bir iddiada bulunmuştuk. "Milli Eğitim Bakanlığı, mevcut okulları, mevcut kadrosu ve bütçesi ile birlikte bize (özel sektöre) devretsin; her okulda, özel okul kalite ve standardında eğitim yapma sözü verelim" diyerek; Türkiye'nin eğitim yönetimine talip olmuştuk.
Köprülerin altından çok sular geçti, nice hükümetler ve bakanlar değişti; ama bazı şeyler hiç değişmedi. Şimdilerde, yeni Bakanımızın yeni icraat girişimleri içinde; "eğitim yönetimi" yeniden tartışma konusu haline geldi.
Rivayete yahut iddiaya göre; hazırlık çalışmaları tamamlandığında, Milli Eğitim Bakanlığı, "Eğitimde Kalite Endeksi" adlı bir projeyi hayata geçirecekmiş. Bu cümleden olmak üzere; okullar, artık öğretmenler tarafından değil, "profesyonel yöneticiler" tarafından yönetilecekmiş.
Söz konusu okul yöneticilerinin; Kamu Yönetimi, İşletme, İktisat mezunlarından ve sınavla seçilerek alınacağı söyleniyor. Eğitim Fakültesi mezunlarının, yani öğretmen olanların da başvuruda bulunup sınava girme haklarının olacağı; ancak, yöneticilik hakkını elde edenlerin, öğretmen kadrosundan çıkarılacağı ifade ediliyor.
Eğitim camiasının büyük çoğunluğu; bu yaklaşıma karşı çıkıp, muhtelif şekillerde tepki gösterdiler. Bir yerlerde konuşanlar ya da yazanlar; "Yöneticilik, alan ihtisasını gerektirmiyorsa; o zaman biz de Adliyede Hâkim, Hastanede Hekim, Emniyette Polis Müdürü, Askeriyede Subay olalım" cinsinden şeyler söylediler.
Gerçi, Milli Eğitim Bakanlığı'ndan; bu rivayetleri kısmen tashih eden bir açıklama geldi. "Profesyonel yönetici" ifadesinin; "yönetici olmaya talip öğretmenlerin, okul yöneticiliği konusunda uzmanlaştırılması" anlamına geldiği belirtildi.
Mademki, bir vesileyle gündeme gelip tartışma konusu oldu; biz de buradan katılmak ve katkıda bulunmak istiyoruz. Meselenin püf noktalarını hatırlamaya ve hatırlatmaya çalışarak; faydalı olmayı ümit ve temenni ediyoruz.
EĞİTİM BİLİMLERİ
Bugün, Eğitim Fakültelerinin sorumluluk alanında kalan ya da öyle tanımlanan Eğitim Bilimleri; bir yandan akademik, öte yandan pedagojik formasyon kazandırma amacını güdüyor. Eğer başarabiliyor yahut üstesinden gelebiliyorsa; eğitim alanında bilimsel çalışmalar yapacak akademisyenler ile sektörde faaliyet gösterecek öğretmenler, idareciler yetiştiriyor.
Öğrencilerine; genelde eğitimci bakışını, özelde alan bilgisini ve becerisini, daha özelde ise eğitim-öğretim-yönetim metot ve tekniklerini öğretmeye çalışıyorlar. Çünkü kişisel olarak öğretmenlerin ve idarecilerin, kurumsal olarak okulların ve diğer eğitim kurumlarının görev tanımları içinde; eğitim (duygu-düşünce-davranış geliştirme), öğretim (bilgi-beceri kazandırma), yönetim (sevk ve idare tecrübesi edindirme) sorumluluğu var.
YÖNETİM BİLİMLERİ
Farklı üniversitelerin, farklı fakültelerin, farklı bölümlerinde verilmeye çalışılan Yönetim Bilimleri müfredatının içinde; sürece dâhil olan her şeyin, öngörülen amaçlar doğrultusunda sevk ve idare edilmesi var. Öğrencilerine; plan-imkân-insan tanımı içine giren tüm unsurları, azami derecede aktif ve verimli hale getirme formasyonu kazandırıyorlar.
Eylemlerin ve söylemlerin özünde; hayatın bütün alanlarında ve konularında, sonuca etki edebilecek safha ve süreçlere müdahil olup, iyi yönetme fikri yer alıyor. Bu bakış açısı, merkezinde insan bulunan bir alan içinde; zaman ve mekân yönetiminden belge ve bilgi yönetimine, finans ve fırsat yönetiminden kriz ve tehdit yönetimine, saha ve sektör yönetiminden algı ve imaj yönetimine kadar uzanıyor.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Diyebiliriz ki; okullar vatan, öğretmenler ve idareciler devlet, öğrenciler ve öğrenci velileri millet gibi. Yönetim ilke ve prensipleri açısından; her okul, içinde bulunduğu ülkenin ve toplumun küçültülmüş özeti.
Şüphesiz; yönetenler yönetilenlerden, yönetilenler yönetenlerden etkilenir ve biz nasılsak yönetenlerimiz ve yönetimlerimiz de genel olarak öyledir. Ancak, devletin ve milletin diğer tüm kurumlarının iyi yönetildiği ama okulların iyi yönetilemediği söyleniyorsa; bu adil, makul ve doğru değildir.
Yöneticilik, öncelikle; fıtri kabiliyeti, kapasiteyi, yakınlığı, yatkınlığı gerektiriyor. Bunun üzerine; alınan eğitimler, kazanılan formasyonlar ekleniyor.
Okul yönetiminde; "eğitimci" kimliği ile "yönetici" kimliğinin aynı kişilerde birleşmesine, bütünleşmesine ihtiyaç var. Pedagojik yaklaşımla ekonomik yaklaşımın sentezini yapamayan özel okullar; sonuçta birini diğerine feda edip, o taraftan zayıf düşüyorlar.
Kabul edelim ki; öğretmenlerin işletmecilik yanı ve yönü zayıf kalır. Öte yandan; başka alanlardan atanacak yöneticilerin de muhtemelen eğitimci bakışı olmayacaktır.
O halde, çözüm; Eğitim Bilimleri ile Yönetim Bilimlerinin sentezini yapmaktır. Eğitim Fakültelerinde, karma bir müfredatla; iki formasyonu birleştirecek "Okul Yöneticiliği" bölümleri açmaktır.
Mevcut öğretmenlerin ve idarecilerin hal ve gidişleri eksik ya da yanlış bulunup, ıslah etme yoluna gidilebilir; ama bütün faturalar onlara çıkarılarak, toptan rencide edilemez. Bir zamanlar, kendisinden çok şeyler beklenen işletmeci Bakanımızın yaptığı gibi; okullara fabrika, öğretmenlere işçi, öğrencilere ürün gözüyle bakan bir anlayışla çözüm üretilemez.
Lider yahut yönetici olma potansiyeline sahip öğretmenlerimizi; okul yönetimi konusunda ihtisaslaştırmalıyız. Davul kimin boynunda ise, tokmağı da onun eline verip; yetki ve sorumluluk denkliği içinde hesap sormalıyız.
Zekeriya Erdim
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Tercih bilgisi ve bilinci (08.08.2018)
- Eğitim ordusunun atanmışları ve adanmışları (04.08.2018)
- “Açık kapı” kültürü ve medeniyeti (01.08.2018)
- Yazılım ahlâkı ve âfâkı (28.07.2018)
- Eğitim amaç mı araç mı? (25.07.2018)
- Eğitim bursları kimlere, nasıl verilmeli? (21.07.2018)
- Güçlü aile, güçlü toplum (18.07.2018)
- Sivil eğitim şûrası (14.07.2018)