Fütüvvet Ahlakı ve Racul Ahlakı: Ahlakın Formu Olabilir mi?
Musa Hızır'a dedi ki:
'İsteseydin ücret talep edebilirdin.' (Kehf, 77)
Yapılan iş karşılığında maddi veya manevi bir ücret talep etmek, dince uygun olduğu kadar ahlak tarafından da yanlış görülmez. Hz. Musa ihtiyaçlarını karşılamayan kabileye onların farkında olmadığı şekilde iyilik yapan Hz. Hızır'a 'isteseydin ücret alabilirdin' deyince akla bu husus geliyor. Acaba Hz. Musa burada ne yapmak istemişti? Yolculuk sürecinde Musa'nın yasayı temsil ettiğini hatıra getirince burada yüksek bir ahlaktan daha çok zımnen bencillik içeren hak talebinin bulunduğunu bunun ise ahlaka uymadığını düşünmek yaygın yorumdur. Hızır'ın "bu bizim ayrılış noktamızdır" demesi böyle yorumlamaya imkan veriyor. Bu durumda Hızır Musa'ya 'ledünni bilgiyi' öğretememiş, Musa kendisinden daha üstün bilgi sahibiyle yol yürümeye tahammül edememiş olur. Meseleye bu cihetten bakan İmam Kuşeyri daha ileriye giderek Musa'nın 'bencilce' talebinin yolculuğu sonlandırdığını söyler. Ona göre Hızır'ın üçüncü itiraz karsısında yolculuğu sona erdirmesinin nedeni Hz. Musa'da görmüş olduğu bencillikti. Çünkü ilk ikisi hadisede yani masum çocuğun öldürülmesi ve geminin delinmesinde Hz. Musa 'başkası için' (yasa veya başka bir insan) itiraz eden birisi iken üçüncü durumda nefsi için talepte bulunan birisi olarak görünmüş, Hızır da Musa'da gördüğü bu 'bencilce' tutum nedeniyle yolculuğu sona erdirmiş, üç hadisenin gerekçelerini 'sabırsız' Musa'ya izah etmişti. Kuşeyri hadiseyi böyle yorumluyor lakin yoruma ikna olmamız çok güç görünüyor. Bu nedenle ayet-i kerime üzerinde düşünmeyi sürdürmek gerekiyor.
Önceki iki hikayenin Hz. Musa'nın yaşadıkları veya yaşayacaklarıyla ilgili olduğunu biliyoruz fakat üçüncü hikaye bilhassa Musa'nın hayatında bariz bir şekilde karşılığı olan bir hikayedir. Her şeyden önce peygamberlik 'ücret istememek' üzere Tanrı'nın vahyini insanlara tebliğ etmek görevidir. 'Ben sizden bir ücret istemiyorum' sözü tebliği bildiren ayet-i kerimelerde sıkça zikredilir. Hz. Peygamber'in tebliğinin başlamasının ardından insanlar bir takım dünyevi ödüller vaat ettiklerinde Hz. Peygamber hepsini reddetmiş, 'buğday' sınavında muvaffak olmuştu. Hz. Musa bir nebi olarak 'ücret istememek' üzere rabbi tarafından terbiye edilmiş olmalıdır. Hz. Şuayb'ın yanında ilk öğrendiği işlerden birisi 'ücretsiz' ve beklentisiz iş görmek idi. Haddi zatında Hz. Musa'nın Şuayb'a gitmeden önce 'ücretsiz iş görmek' ahlakına sahip olduğunu biliyoruz. Bir insanı koruma düşüncesiyle kavgaya dahil olması ve bunu ertesi gün tekrar etmesi örnek olarak kabul edilebilir. İlk hadisede Hz. Musa'nın tutumunu anlamayı güçleştirecek husus 'asabiye' duygusuyla hareket etme ihtimalidir. Fakat Medyen yolunda yaşadığı hadise ise fütüvvet ahlakı örneğidir. Hikaye bize Musa'nın su sırası bekleyen çaresiz kızlara 'ücretsiz' yardımından söz ediyor fakat vakanın ağırlığına işaret etmiyor. Çeşitli rivayetlerde hadisenin çetin ve can tehlikesi içeren bir tehlike içerdiğini öğreniyoruz. 'Zorba' bir güruh kuyuyu ele geçirmiş, başkalarının yararlanmasına müsaade etmiyorken Hz. Musa tanımadığı insanlara canını tehlikeye atarak 'ücretsiz' yardım ediyor (Hızır'ınkinden daha çetin bir iş). Halbuki Musa o esnada 'zerre hayra muhtaç' bir durumdaydı. Oradaki davranış ahlakta "isar" yani muhtaçken başkasını tercih olarak isimlendirilerek cömertliğin ikinci kademesi kabul edilir (cömertliğin birinci kademesi kerem, yani muhatabı dikkate almaksızın cömertliğin feyezan (taşma) şeklinde ortaya çıkmasıdır. Bu sayede cömertlik 'yardım etme' anlamından uzaklaşarak Tanrı'nın yaratmadaki eylemini temaşa anlamına terakki ederek hakiki anlamına kavuşur). Binaenaleyh Musa'nın aşina olmadığı bir iş yapmış değildi Hızır burada. Peki Hızır'a neden itiraz etti?
Hadiseyi tam anlayabilmek için tekrar İbnü'l-Arabi'nin perspektifine dönmek gerekir: Hz. Musa gerçekte Hızır'ın gösterdiğinden daha değersiz veya aşağı bir şey söylemiş, bu nedenle yolculuk sona ermiş değildi. Hz. Musa Hızır'a göre daha geniş ve daha gerçek bir ihtimalden (vüsat) söz etmiş, Hızır ise aralarındaki 'vecih' farkını görmüş, bunun üzerine yolculuk o anda 'maksadına' vararak sona ermişti.
Hz. Musa 'isteseydin alırdın' diyerek bir zorunluluktan söz ederek Hızır'ın tavrını yanlış bulmuş veya onu itham etmiş veya gösterdiği dersi anlamamış değildi. Musa Hızır'ın ahlakını anlamış, fakat ahlaktaki iki tarza dikkatimizi çekerek zihnimizi terakki yoluna döndürmüştü (terk): Birincisi fütüvvet yani sabiliğin iktiza ettiği bencilliğin ve itimatsızlığın kırılması üzerine kurulu diğerkamlık ahlakıyken öteki daha üstün bir ahlaka işaret ediyordu. Hikayede dikkatimizin çekildiği büyük ahlak, bu ikinci ahlak olmalıdır. Buna fütüvvetin bir ileri merhalesi olmak üzere 'racul' veya raculiyet (adamlık, yetkinlik)' ahlakı diyebiliriz. Racül ahlakı ahlakta herhangi bir kuralı veya formu dikkate almaksızın tecellinin takip edilmesini iktiza eder. Şeriat kuralları bile bazen farklı formlar kazanabilirken ahlakta değişim olmayacağını düşünmek katı bir 'zahirilik' olabilirdi. Racül ahlakı bunu aşarak ahlakı formsuz ve suretsiz düşünmenin getirdiği yüksek sorumluluğu insana yükler. Tasavvuf terimleriyle ahlakın iki kademesini izah edecek olsak birisine ibnü'l-vakt ahlakı ötekine ise ebu'l-vakt ahlakı (ahlakın belirli bir formun ötesinde oluşu) diyebiliriz.
Ebu'l-vakt ahlakı herhangi bir form veya kural ile daraltmaksızın her durumda gerektiği üzere hareket etme ehliyetine sahip olma anlayışına dayanır. Fütüvvet ise genellikle diğerkamlığı bir form haline getirir. Hikayede Hızır 'adını kötüye çıkartan' bir aşık gibi Tanrı'nın buyruğuna uyarken 'diğerkamlık' üzere hareket eder. Onun diğerkamlığı bir yandan fütüvveti gösterirken öte yandan melametin farklı boyutlarına dikkatimizi çeker. Musa ise diğerkamlığı ahlakta bir seçenek olarak kabul etmekle birlikte ahlakın nihai ve vazgeçilmez formu olarak görmeyerek ahlakı 'formsuz' ve kuralsız bir şekilde düşünmeye kapı açar. Bu hikayede kuralı kıran ve kuralın ardında başka amaçlara dikkatimizi çeken Musa'dır. Cömertlik Hızır için başkasından ücret istemeksizin iş yapmak iken Musa için istemek veya istememek ahlakı değiştirmeyecektir. Çünkü ahlak artık yardım etmenin ötesine geçerek temaşa anlamı kazanacaktır. Hz. Peygamber buna 'ihsan' hadisiyle işaret etmiş, her işimizi 'O'nu görmek' üzere yapmamızı bize emretmiştir.
'Dilersen alabilirdin' demek, ücret istemek ahlakın maksadını yani Tanrı'nın fiillerini temaşa etmek niyetini tezyif etmez demektir.
Ekrem Demirli