Edebiyatın kanonuna mazhar olmak
Kanon kelimesinin eski devirlerdeki yaygın bir şekilde kullanılan anlamına en yakın anlam, Latincedeki ile doğrudan ilişkilidir: doğruyu yanlıştan ayıran ölçü, kriter… Bir şeyin ölçülebileceği bir standart anlamına gelen kanon, dini belge ve kitapların orijinalliği ile de ilgili bir kavramdır. Sanatta ise bir kültürün veya kronolojik dönemin, bir ülkenin veya bölgenin, bireysel bir sanatçının veya bir konunun en iyi örneğini ifade eder.
Kanon kelimesinin çok eski zamanlarda ortaya çıkması ve zaman içinde kullanım alanının artması kelimenin birçok dilde birbirine yakın anlamlarının oluşmasını sağlar. Kanonun anlamında zenginleşmelerin görülmesi, kanon kelimesinin gerçek anlamına zamanla yan ve mecaz anlamların da dâhil olmasını kolaylaştırır. Kanon kelimesine Sami dilleri kaynaklık eder. Kanon, İbranice "qâneh", Asur dilinde "qanu", Ugarit dilinde "qn", Aramicede "qanja", Sümercede "gin" şeklinde yazılır.
İbranice'deki "qâneh" kelimesi, "ölçü kamışı" (qaneh hamiddah), "kamış", "değnek" anlamına sahiptir. Sami dillerinin kaynaklık ettiği bu kelime Grekçeye "kanon", Grekçeden de Latinceye "canon" olarak geçer. Kanon, "kanna" (boru) kelimesiyle de bağlantılıdır. Grekçedeki kanon kelimesinin ihtiva ettiği anlam, "ölçü, kanun, kural" anlamlarını da barındırmaktadır. Kanon kelimesinin eski devirlerdeki yaygın bir şekilde kullanılan anlamına en yakın anlam, Latincedeki anlamıyla doğrudan ilişkilidir: "doğruyu yanlıştan ayıran ölçü", "kriter".
KANONA DÂHİL EDİLMENİN NEDENLERİ
Sanat, kendi zamanının bir ürünü olduğu ve tarihsel, toplumsal, ekonomik, felsefi bağlamlar sanatın ortaya çıkışını, gelişimini ve yorumlanmasını etkilediği için, kanon sabit bir kavram değildir. Bir kanona dahil edilmenin birçok farklı nedeni vardır: Patronun statüsü, sergilendiği yerin seçkinliği, sanatçının ünü, konu ve stilin popülerliği, eleştirmenlerden, sanat tarihçilerinden, küratörlerden gördüğü ilgi, kitaplarda ne kadar yer aldığı, ne kadar kopya edildiği vs.
Bir de popüler kanon vardır ki, bu şartlardan bağımsız, tamamen halkın ilgisine bağlıdır.
EDEBİYAT KANONLARI NASIL OLUŞTU?
Rudolph Pfeiffer, modern kanon kavramını ilk olarak 1768 yılında, filolog David Ruhnken tarafından Historia Critica Oratorum Graecorum adlı kitapta kullanıldığını ortaya çıkarmıştır. Ruhnken, çok sayıda hatip arasında bunlardan sadece on tanesinin kanonda yer aldığını söyler. Bu hatiplerin isimlerini de liste hâlinde sıralar. Belli bir otorite tarafından "seçmeye dayalı bütün hatipler listesi" kavramını İncil geleneğinden alan Ruhnken'in bu türden kullanımıyla da kanonun yeni anlamı ortaya çıkmıştır. Onun, kanon terimini ilk defa edebiyat alanına uyarlayarak kullanması başarılı kabul edildiğinden kanon, bugün bütün modern Avrupa dillerinde kullanılmaktadır.
Kanon kavramı zamanla somut, içeriğindeki özellikleri dikkate alınması zorunlu, değer yargısı içerir bir hâle geldi. Günümüzde kanon kavramının kullanımı esnasında akla bir "cetvel" ya da "sırık" değil daha çok "kutsal eserler" veya "bağlayıcılık değeri yüksek olan norm" anlamı gelmektedir. Kanon kavramının araç anlamı zamanla kullanımdan düştü, kelimenin içinde yer alan temel anlamı karakterini yitirdi. Kelimenin anlamındaki bu türden bir değişim, kanonun normatif (kural koyucu) anlamında kullanılmasını sağladı.
Edebiyat kanonu, popüler edebiyatın da kayıt altına alındığı, hangi türlerin popüler kabul edilerek toplumun geneline sunulabileceğini gösteren bir değerler bütününü oluşturan güçtür. Bazı yazar ve türlerin bazı zamanlarda neden diğer tür ve yazarlardan değerli, "makbul", önemli kabul edildiğini belirleyen ölçülerin en önemlilerinden biri edebiyat kanonun varlığıdır. Bu kanona giremeyen yazar ve türler, içerdikleri önemli edebî-estetik değer ve yeniliklere rağmen bazen devrin edebiyat piyasasında hiçbir iz bırakmadan unutup gitmişlerdir.
Kanon olan metin/yazarın kanon olarak isimlendirilmesi için bir geleneğin içinden akıp gelen geçmişin yüceltilmiş, kalıcı, önemli değer ve üstünlüklerini devralıp çağıyla bu değerleri bir paydada eşitlemesiyle mümkündür. Edebiyat kanonlarının oluşmasında, geçmişte bir milletin ruhunu ifade eden, kullandığı dil ile geleceğe seslenen kanon kurucusu dâhilere de ihtiyaç vardır. Jusdanis edebiyat kanonun nasıl oluştuğunu ve bu oluşan kanonun bir millet için ne kadar değerli olabileceğini şöyle anlatır:
"Edebiyat kanonları bazı metinlerin otoritesini pekiştirir, kabul edilebilir olanı kabul edilemez olandan, edebi olanı edebi olmayandan ayırırlar; bir geleneği muhafaza edip bugünü geçmiş başarılarla irtibatlandırırlar; bütün bir milletin kimliğinin oluşturulup korunmasına yardım ederler; bir cemaatin hikâyelerini düzgün hiyerarşiler içinde tasnif ederler. Kanon, içinde bir milletin, bir sınıfın ya da bir bireyin farklılaşmamış bir kimlik bulabileceği ütopik bir sürekli metinsellik mekânıdır. Kanonun işleyebilmesi için, kullandıkları dil ve otoriteleri ile onu üretip geçerli kılar gibi görünen (Homeros, Shakespeare, Dante ve Goethe) gibi kurucu dehalar kavramı esas önemdedir. Bu kurucular bütün milletin ruhunu ifade eder ve böylece, paradoksal olarak milli sınırları aşıp evrensel şahsiyetler hâline gelirler. Ama yerel ve küresel yazarlar olarak oynadıkları ikili rol kanonun milli statüsünü zedelemediği gibi ona milletlerarası bir prestij de verir."
KANONUN DOĞRUYU EĞRİDEN AYIRMAYA İMKÂNI
Kanon olma niteliğine sahip eser, kural ve normlar, üstün nitelikleri sayesinde hem kendi çağına hem de gelecek çağlara kalıcılığı, kesinliği, kuralların hangi temellere sahip olursa kanon olabileceğini gösteren kaliteli birer örnek olarak gösterilmektedir. Kanon olmuş eserler tıpkı kutsal kitaplar gibi dokunulmazdır, üzerlerinden eseri ve yazarı yıpratıcı olumsuz tartışmalar asla açılmaz. Onların gösterdiği her şey, kesin ve değiştirilmez bir nitelikte "kanun" olur. Kanon metinleri ya da kanonik niteliğe ulaşmış eser ve metinlerin, kesinliğinin yanında doğruluğu, eleştirilemezliği, örnekliği göstermesi gereklidir ve bu niteliklerinde asla bir değişme olmaz. Kanonik metinler, değişmezliğiyle de diğer sınıflandırma ölçütlerinden ayrılmaktadır.
Kanonun doğruyu eğriden ayırmaya imkân sağlayan temel anlamı, onun bir cetvel gibi düz olması gerektiği görüşünden kaynaklanmaktadır. Bunun neticesi olarak kullanım alanın çeşitliliği onun çizdiği doğru kriteri de göstermektedir. Ölçüye uymayan, kanona giremez. Bu, kesin ve net bir yargıdır. Kanonu oluşturan değer, kişi veya kurum; kurucu öge hangisi olursa olsun, niyetini açıkça beyan eder.
KANONLAŞMANIN KRİTERLERİ
Kanon, bir seçimin sonucu oluşur. Bu seçim sırasında pek çok faktör etkilidir. Seçicilerin ideolojileri, metnin yazarın ulus için önemi, kullanılan edebî tür vb. faktörler, kanonun seçme işlemi sırasındaki problemli yönlerinden birini göstermektedir. Bir metni seçen, onu kanon olarak mühürleyen güç, iktidar, kişi veya kurum, bu seçimini kamuoyuna açıklarken çoğu zaman eleştirilecektir. Çünkü insanın ve seçmenin olduğu bir yerde, tamamen objektiflikten asla söz edilemez.
Kanon, kanonlaşmanın hangi kriterler sayesinde oluşabileceğini gösteren bir sınırdır. Bu sınırın içinde nelerin olduğu kesin kurallarla belirlendiğinden, bir kanon metninin onu kanon kabul edenlerin üzerinde emredici tesiri vardır, Jusdanis de bu yüzden kanonunun "hükmünü kabul edenler üzerinde iktidar sahibi" olduğunu vurgular.
KANON KAVRAMI VE ÜTOPYA
Kanon kavramı aslında iki ütopyayı içerir. İlk ütopya, geçmişin mitik-sembolik bir duygusallık içinde algılanmasıyla oluşturulur. Bunda etkili olan söylem (diskur), bir "geçmiş-cennet" koduyla sürekli yüceltilen değere dönüş(türül)en geçmişin tahayyül edilmesidir. Geçmiş, bir toplumdan başka bir topluma aktarılan geleneğin kaynağı olması yönünden vazgeçilmez bir ütopik kaynağa dönüşür. Altın Çağ, Yeryüzü Cenneti türünden ütopik tasarımlar, geçmişe bu tür kutsayıcı bir bakışın tezahürleridir. Geçmiş, oradadır ve araştırılmayı, kodlarının çözülmesini, örnek alınmayı, kutsanmayı, dahası geleceğe aktarılmayı beklediği için hem antropolojik bir kazı nesnesine hem de kanon hükmüne erişmiş metinlere ulaşmaya görece bir imkân sağlayan cevhere, değerli metinlerin barındığı bir hazineye dönüşebilmektedir.
İkinci ütopya ise geleceğe aktarılan kanonlarla ilgilidir. Geleceğe aktarılan kanonlar, ölümsüzlüğe hak kazanmış ütopyaların sonunda karşımıza çıkmaktadır. Geleceğe kalabilmek çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Edebiyatın kendine has telmih- gönderme-ilişkilendirme sistemi ve metinlerarasılık, hermeneutik, alımlama estetiği, yapısalcılık, yapıbozuculuk gibi modern yöntemler bir metnin canlı kalmasına yardım etmektedir. Edebiyat da canlı kalan bu türden metinleri kanonlaştırır.
KANONUN ÖNEMİ
Bazı metinlerin unutulmayıp geleceğe kalması dikkate değer bir durumdur. Kalıcılığı, orijinalliği, örnekliği, kural olmayı, listelenen kitap/ yazarları içine alan kanonun çözümlemesi yapılmaya çalışılırsa, bu çözümlemede metinlerin nasıl işlenerek kanon makamına ulaşmış olduklarını tarihsel- edebî bir alan araştırmasıyla aydınlatabiliriz. Toplumlardaki beğeni ölçütleri değiştikçe, edebî türlerde de değişiklikler olmakta, bu sebepten kanon da değişmektedir. Kanona girememek ölümsüzlüğe kolayca ulaşılamayacağını gösterir.
Kanon, sadece "milli kimliği" temsil etmez aynı zamanda halka milliyetçiliğin önemli kabul edilmiş değerlerini aşılayarak bu kimliğin üretilmesine de katılır. Bunu yapabilmek için de kanon milletin tarihini kendi anadilinde kaydeder. Kanon modernleşmenin yıkıcı etkilerinden toplumu korumakla kalmaz, bir kalkan gibi modernleşmenin milletin benliğinde açmaya çalıştığı saldırılardan onları korur86. Bu koruma da toplumdaki kalıcılık kategorisine ulaşmış metinlerin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Çünkü milletin hassas kabul ettiği her türlü değer ve ölçü, kanon seviyesindeki eserler vasıtasıyla geleceğe taşınır.
KANON OLAN METİNLER NASIL VE NERELERDE KULLANILARAK KANON OLABİLMİŞTİR?
Kanon, bir topluluğun/toplumun zaman içinde geçirdiği aşama, değişme, dönüşümler içinde aslında geleceğe taşıdığı- veya çeşitli olumsuz sebeplerle geleceğe taşımak istemediği- "özünü" göstermektedir. Bazı metinler bilerek ve istenerek kanon seviyesinde geleceğe uzanır. Türk edebiyatının ilk yazılı ürünlerinin verildiği çağlardan günümüze kadar geçen yazar ve eserlerin bazılarını hatırlayıp bazılarını unutmamızın pek çok sebebi olabilir.
Türk edebiyatında da örneğin Ahmet Hamdi Tanpınar'ın yaşarken "sükût suikastine" uğradığından bahsetmesi, o devrin aydınları tarafından ciddiye alınmaması dikkat çekicidir. Günümüzde ise eserleri ve fikirleriyle bir "basübadelmevt"i yaşayan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bu türden bir yeniden dirilişine ne/ler sebep olmuştur? Buna benzer örnekleri dünya edebiyat ve kültürlerinde de görmemiz mümkündür. Platon'un hemen hemen bütün eserleri günümüze kadar unutulmadan gelebilmişken, onun düşmanlarının adının bile unutulması manidardır.
Türkiye'de kanon ve edebiyat kanonu kavramlarının daha net bir biçimde ifade edilebilmesi, kanonun oluşup oluşmadığı veya oluştuysa nasıl ve ne yönde oluştuğu, oluşmamışsa bunun sebeplerinin ilmî kaidelerle ortaya çıkarabilmesi için antolojiler, edebiyat tarihleri, yıllıklar, süreli yayınlar ve bu süreli yayınlarda yayımlanan "okuma listelerinin" ciddi bir anlayışla incelenmesi gereklidir. (Mekandan Taşan Edebiyat / Türk Edebiyatında Edebiyat Kanonu: Kanon, Kanona Girmek Ve Kanona Müdahale, Turgay Anar)