"Hilyemi gören beni görmüş gibidir. Beni gören insan bana muhabbetle bağlanırsa, Allah ona cehennemi haram kılar. O kişi kabir azabından emin olur, mahşer günü çıplak olarak haşredilmez."
ŞEMÂİL VE HİLYE
Edebi bir tür olarak hilyeler aslında şemâillerden doğar ve daha sonra ayrı bir edebiyat türü haline gelir. Şemailler, hilyelere göre daha geniş anlamlar ifade eder. Bu tür eserlerde peygamberimizin hem dış görünüşü, yüz hatları, boyu, bedeni, giyinişi, yaşantısı, ibadetleri, eşyaları, davranışları hem de ahlakı, huyları, iç dünyası verilir.
Hilye ile şemâil arasındaki diğer bir fark da hilyelerin Hz. Muhammed'in yanında diğer peygamberler, dört halife ve bazı İslam büyükleri için de yazılabilmesine karşın şemâillerin yalnızca peygamberimiz için yazılmış olmasıdır.
HİLYEDEKİ RİVAYETLERİN KAYNAKLARI
Hilyelerin ve şemâillerin kaynağını Kütüb-i Sitte adıyla bilinen altı büyük hadis kitabında ve diğer hadis kitaplarındaki hadis-i şerifler oluşturmaktadır. Bu konudaki hadisleri rivayet edenler arasında "Hz. Ali, Hz. Aişe, Enes b. Mâlik, Câbir b. Semüre, Ebû Hureyre, Berâ b. Azib, Hind b. Ebî Hâle, Ümmü Ma'bed, İbn Abbâs, Abdullah b. Ömer, Sa'd b. Ebî Vakkâs, Abdullah b. Büreyde, Ebû Cühayfe, Addâ b. Hâlid, Huzeym b.Fatik bulunur.
HİLYE GELENEĞİNİN ORTAYA ÇIKIŞI
Hz. Peygamber'in hilyesi hakkındaki rivayetler hadis kitaplarında "Sıfatü'n-nebî" ve "Fezâ'il" gibi başlıklar altında verilir. Bu rivayetleri hadis kaynakları yanında çeşitli eserlerden derleyip bir arada değerlendiren ve "şemâil" adıyla bir ilim haline getiren Tirmizî, Kâdî İyâz gibi müellifler ise hilye konusunu şemâil kitaplarının Resûlullah'ın vücut yapısıyla ilgili özelliklerinin anlatıldığı "Halk-u Resûlillah" adlı ilk bölümünde incelemişlerdi. "Hasâisü'n-nebî" türü eserler içinde de hilye hakkında bilgi bulunur.
Prof. Dr. Uğur Derman hilye geleneğinin ortaya çıkış serüvenini şu şekilde özetliyor:
"İslam inancı, putlaştırılabilecek kimselerin tasvirlerinden şiddetle kaçınmıştır. Bu sebeple, bir kaç asılsız minyatür dışında hiç kimse Rasûlullah'ın resmini çizmeye cesaret edememiştir. Hıristiyan âleminde Hz. İsa için uygulandığı gibi hayali bir resim yapmaktansa, sahih tariflerden hareketle İslam Peygamberini hilyesinden öğrenip anlatmak; her inananın, gönlünde beliren şekliyle yaratılmışların bu en yücesini tasavvur ederek bağlanmasına vesile olmaktadır. Bu ise, putları yıkan bir iman anlayışı için elbette daha gerçekçidir."
Hilyeler ilk zamanlarda küçük yazılı metinler olarak ortaya çıkmışlardı. Bir sevgi ve sadakat nişanesi olarak, yazılan bu hilye metinlerini önceleri mü'minler kalpleri üzerindeki göğüs ceplerinde taşırlardı. Osmanlı'daki İslamiyet düşüncesi ile hilyeler artık levhalara taşındı.
Hilyeler manzum, mensur veya manzum-mensur karışık olarak da yazılabilirdi. Türk edebiyatında manzum veya mensur olmak üzere yirmiden fazla hilye yazıldı.
TÜRK EDEBİYATINDA İSLAMİYET VE PEYGAMBER
Türk milletinin İslâmiyet'i kabulü ile birlikte sadece sosyal hayatta büyük değişiklikler yaşanmamış, bu değişimin edebiyat ve sanat alanında da etkisi geniş olmuştur. Divan edebiyatı sahasında verilen eserlere bakıldığında, en çok işlenen konuların dinî konular olduğu görülür. Öte yandan bu konular içinde İslâm peygamberine çok özel bir yer ayrıldığı da bilinen bir gerçek. Hz. Peygamber'e duyulan derin sevginin gereği olarak; mevlit, na't, mirâciyye, hilye, sîretü'n-Nebi, kırk hadis gibi birçok edebî tür aracılığıyla peygamber sevgisi ve öğretisi binlerce yazma nüshayı süsledi. Bu zengin türlerden biri de hilye.
İslami Türk edebiyatındaki bu çeşitlilik diğer Müslüman milletlerin edebiyatlarında mevcut değildi. Nitekim Fars edebiyatında çok nadir görülen hilye, Arap edebiyatında mensur olarak ve şemailin içinde bir bölüm halinde yer alır.
HİLYENİN KENDİ İÇİNDEKİ GELENEKLERİ
Hilyelerin giriş kısmında "Havâs-ı Hilye" başlığı altında buna benzer bilgilerle hilyeye büyük saygı gösteren Hârûnürreşîd'in nail olduğu şeyleri anlatan "Hikâye-i Hârûnürreşîd " başlıklı bir manzumeye yer verilmesi de gelenek oldu.
HİLYE TÜRKLERDE KENDİNE ÖZGÜ BİR TÜR
Hilyenin müstakil bir tür olarak gelişmesinin en önemli sebepleri; Hz. Peygamber'i rüyada gören bir Müslüman'ın onu gerçekten görmüş sayılacağına dair hadisle peygamber sevgisini her şeyin üstünde tutan Türkler'in, bu sevgiyi diğer milletlerde görülmeyen bir şevkle edebiyata aktarmaları konusundaki gayretleridir denebilir. Herhangi bir dini dayanağı tespit edilememekle birlikte, içinde hilye bulunan evin felakete uğramayacağı ve üzerinde hilye taşıyan kişinin her türlü musibetten korunacağına inancı olması da bu hususta teşvik edici bir rol oynadı.
Osmanlı dönemine gelindiğinde hilye geleneği asıl ihtişamlı örneklerini levhalar üzerinde verecekti. Divan edebiyatında da hilye yazıcılığının rafine örneklerini görmek mümkün. Osmanlı şairlerinin bu alanda çığır açıcı rol üstlendikleri artık genel kabul gören bir durum.
Hilye türünün ortaya çıkmasını sağlayan başka bir etken de Hz. Peygamber'in, vefatından bir süre önce kızları Hz. Fatıma: "Ya Resulallah, senin yüzünü bundan sonra göremeyeceğim." diye ağladıkları zaman, Hz. Peygamber de "Ya Ali! Hilyemi yaz ki vasıflarımı görmek beni görmek gibidir!" buyururlar. Bu hadise Müslüman Türkler arasında hilye türünün ortaya çıkışı ve gelişmesinde büyük etken oldu.
OSMANLI DÖNEMİNDE PEYGAMBER SANATI
Hilye ile ilgili müstakil eserlerin edebiyatımızdaki bilinen ilk örneklerine XVI. Yüzyılda rastlanır. Türe ait en eski mensur eser olarak Şeyhülislâm Hoca Saadettin Efendi'nin (ö. 1008/1599) Hilye-i Celîle ve Şemâil-i Aliyye'sidir.
Manzum Hilye-i şerifelere ilk örnek, Şerîfî mahlaslı bir şairimizin kaleme almış olduğu Risâle-i Hilyetü'r-Rasûl isimli eseridir.
Hilye türünün en meşhur ve en önemli eseri Hâkânî Mehmed Bey'in Hilye'sidir. Kendisinden sonra yazılan birçok manzum hilyeye kaynaklık eden bu hilye için aynı zamanda birçok nazire de yazıldı. Çok sayıda yazma nüshasının yanı sıra hem Arap harfli hem de Latin harfli yayımları da yapıldı. Günümüzde de ilgi görmeye devam eden eser, Hilye-i Hakanî olarak isimlendirilmiş, Ziya Paşa ve Muallim Naci gibi edebî görüşleri birbirlerine zıt büyük şairler bile eserin ihtişamı konusunda mutabık kalmışlardır.
Türün edebiyatımızdaki en yetkin örneği olan Hilye-i Hâkâni'den sonra hilye yazma geleneği, özelikle Osmanlı döneminde, daha da geliştirilerek Hz. Peygamber dışında dört halife ve diğer İslam büyüklerinin hilyeleri de kaleme alınmıştır.
Cevrî'nin dört halife hakkında yazdığı hilyesi Çehâr Yâr-ı Güzin Hz. Peygamber dışındaki kişiler için yazılmış ilk hilye olma özelliğine sahip.
Bunlar da Hilye-i Enbiyâ, Hilye-i Çâr-yâr-ı Güzîn, Hilye-i Aşere-i Mübeşşere, Hilye-i Hasaneyn, Hilye-i Evliya/Ulemâ şeklinde ifade edilerek Hilye-i Nebevî'lerden ayırt edilmektedir.
Ahmet Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiyâ adlı eserinde, hilye rivâyetlerinin tamamını kapsayan, özet bir hilye metni ile Hz. Peygamber'in hilyesini bir bütünlük halinde verdiği ve dilinin sadeliği ile de dikkat çeken hilyesinin Türkçe mensur hilyelerin en güzel örneği olduğu hususunda sözbirliğinin olduğu ifade edilir.
TÜRK EDEBİYATINDAKİ HİLYELERİN TASNİFİ
Türk Edebiyatındaki Başlıca Hilyeler
Şerîfî, Risale-i Hilyetü'r-Rasûl
Hâkanî Mehmed Bey, Hilye-i Hâkanî (1598-99)
Bosnalı Mustafa, Tercüme-i Hilyetü'n-Nebî Aleyhi's-Selâm (1654)
Süleyman Nahifî, Hilyetü'l-Envâr (1689)
Seyyid Mehmed Efendi, Hilye
Müstakîmzade Süleyman Sa‟düddin Efendi, Şerh-i Hilye-i Nebeviyye (Hilye-i Nebeviyye ve Hulefa-i Erba'a)
Mevlevi Mehmed Necib Efendi, Hilye (1843)
Rusçuklu Fethi Ali, Milad-ı Muhammediyye-i Hâkanîyye Hilye-i Fethiyye-i Sultaniyye(1843)
Tırhalalı Murad Oğlu Ali (Hızrî), Nazmu'n-Nûr fî Silki's-Sürûr, (1944)
Mustafa Fehmi Gerçeker, Hilye-i Fahr-i Âlem
- Manzum (Şiir Şeklinde) Hilyeler
Şerîfî, Risâle-i Hilyeti'r-Rasûl
Hâkânî Mehmed Bey, Hilye-i Sa'âdet
Aziz Mahmud Hüdâyî, Hilye-i Rasûlullah
Mustafa b. Muhammed Nüvâzî, Riyâzü'l-Hilye
Selimî Dede, Hilye-i Nebî
Süleyman Nahîfî, Hilyetü'l-Envâr
Nesîmî Mehmed Efendi, Gülistân-ı Şemâil
Hâkim Seyyid Mehmed Efendi, Hilye-i Hâkimâ
Ârif Süleyman Bey, Hilye-i Nebî
Mehmed Necip Efendi, Nazîre-i Hâkânî
Hızrî, Hilye
Mustafa Fehmi Gerçeker, Hilye-i Fahr-i 'Âlem
Bosnalı Mustafa, Tercüme-i Hilyetü'n-Nebî
Ruscuklu Fethi Ali, Milâd-ı Muhamediyye-i Hâkâniyye ve Hilye-i Fethiyye-i Sultaniyye Âşık Kadrî, Hilye-i Şerîf
Tırhalalı Murad Oğlu Ali (Hızrî), Nazmu'n-Nûr fi Silki's-Sürûr
Abdülvahab Dursun, Hilye-i Şerife
Cenâb-ı Nurî Kastamonu, Hilye-i Manzume-i Rasûlullah - Mensur (Düzyazı) Hilyeler
Abdullah b. Şâkir b. Mustafa Elbistânî Yemlihâ-zâde, Hilyetü'ş-Şerife ve'n-Na'tu's-Seyyime
Ahmed Şemsî Halvetî, Hilye-i Şerife
Ali Molla, Hilye-i Şerîf-i Rasûlullah
Erzurumî Mehmed Hanefî Efendi, Hilye-i Şerife
Fethî Mehmed Ali Efendi, Hilye-i Saâdet
Tercümesi Halil b. Ali el-Kırımî, Hilye-i Nebevî
Ahmed b. Receb el-İstanbulî, Nüzhetü'l-Ahyâr Fî Şerh-i Hilyeti'l-Muhtar
Hilmi Efendi, Hilye-i Muhammed
Hulûsî Ârif Eskişehrî, Şerh-i Hilye-i Nebevî
Akkirmânî Mehmed Efendi, Şerhu Hilyeti'n-Nebî
İsmail Sâdık Kemal b. Muhammed Vecihî Paşa, Hilye-i Şerife-i Cenâb-ı Peygamberi Akkirmânî Muhammed b. Mustafa, Hilye-i Saâdet
Kâdı Şâmi, Hilye-i Şerife
İbn-i Kemal Paşa, Hilye-i Şerife Şerhi
Mantıkî Mustafa Efendi, Mufassal Hilye-i Şerife
Mehmed Ergüneş, Hilye-i Şerife-i Muhammediye
HİLYELER EDEBİYATA NASIL YANSIDI?
Hilyeler, her ne kadar Hz. Muhammed'i her yönüyle anlatan şemâllere dayansa da edebi ve estetik yönü oldukça yüksek eserlerdi. Şemâllerin yazımında estetik kaygı yoktu. Amaç Peygamber hakkında bilgi vermekti. Bu sebeple de Arap ve Fars edebiyatlarında ayrı bir tür olmamış, amacı doğrultusunda kullanılmıştı. Ancak edebiyatımızda edebi bir tür olarak görülen hilyede durum değişir. Sanatsal kaygı ön plana çıkar. Edebiyatta üzerine en fazla şiir yazılmış olan Hz. Peygamberimiz'i konu olarak aldığı için ifadeler özenle seçilir, en güzel teşbihler (benzetmeler) yapılır, Hz. Muhammed en orijinal ifadelerle anlatılmaya çalışılırdı.
HZ. MUHAMMED İÇİN KULLANILAN İFADELER NELERDİR?
Saçı: ferhal, gîsû, kâkül, perçem turra, zülf, anber, misk, reyhan, gül…
Alnı: şems-i duha, bedr, mâh-ı isrâ, meh, hilal, meşale...
Kaşı: ebrû, evrûvân, mah-ı nev, nûn, kalem, yay…
Gözü: nergis, sad, afitâb...
Yüzü: gün, hurşîd, meh, âlem-i nûr, şems...
Dişleri: inci…
Bu tür benzetilenler en güzel bağlamda kullanılmış ve böylece hilyelerin, edebî içerik bakımından son derece zengin ve bir o kadar da sanat değeri yüksek bir tür olmalarını sağladı.
Edebiyatımızda hilye yazma geleneği büyük gelişme göstermiş, nerdeyse Hz. Peygamber'i konu alan mevlit türü kadar benimsendi. Edebiyatımızda Hz. Peygamber'i anlatan manzum ya da mensur hilyelerin yanı sıra daha çok Peygamber efendimizin dış görünüşünü kısa bir şekilde tasvir eden güzel bir hatla yazılmış levhalara da hilye adı verildi. Bu levhalar zaman içinde hat sanatının önde gelen uğraş alanlarından biri oldu.
HİLYELERDE KULLANILAN HAT ÇEŞİTLERİ
Hilye metinlerinin ilk defa 17. yüzyılda meşhur hattat Hafız Osman (1642-1698) tarafından levha şeklinde yazıldığı kabul edilir.
Hat yazılarındam en çok sülüs-nesih, muhakkak-sülüs-nesih, talik kullanıldı.
Talik hattıyla hilyeyi ilk defa Yesari Esad Efendi'nin yazdığı kabul edilir.
HİLYENİN BÖLÜMLERİ NELERDİR?
1.Baş Makam: Buraya mutlaka besmele yazılır.
2. Göbek: Hilye metninin büyük bir bölümü buraya sığdırılır. Dairevi olduğu gibi oval hatta dörtgen şeklinde de tertip edilebilir.
3. Hilal: Sıvama altın veya altın üstüne tezyini motifler ile kaplanan bu kısmın her hilyeye mutlak yapılması şart değildir, sadece göbek olarak da bırakılabilir. Hz. Peygamber dünyayı nuru ile aydınlattığı için, güneş ve aya benzetilmiş dolayısı ile hilyenin göbek kısmında güneş, bunu çepeçevre saran bölümde de hilal teşekkül ettirilmiştir. Tezyinat bakımından en zengin yer, hilalin dışında kalan ve murabbaya tamamlanan sahadır. Bu sahaya sırası ile ilk dört halifenin, yani
4. Hz. Ebubekir
5. Hz. Ömer
6. Hz. Osman
7. Hz. Ali
İsimleri sırasıyla yerleştirilir. Buradaki dört halife makamlarına bazen Hz. Muhammed'in taşıdığı diğer dört isim de (Ahmed, Mahmud, Hamid, Mustafa) yazılabilir. Dört halifeden başka, cennetle müjdelenmiş on sahabenin yani "aşare-i mübeşşere"nin isimlerine yer verilen hilyeler de mevcuttur.
8. Ayet: Buraya, Peygamberimiz ile alakalı bir ayet konulur. En çok rastlanan "Biz, seni âlemlere ancak rahmet olasın diye gönderdik" (Sure 21, Ayet 107) ve "Muhammed'in Allah Resûlu olduğuna Allah'ın şahitliği yeter" (Sure 48, Ayet 28-29) ayetlerinden biri de ilk yazdığımız ayetin yerine bu kısma konulmaktadır.
9. Etek: Hilye metninin devamı ve dua kısmına denir. En sonra hilyeyi yazan hattat da imzasını ve yazdığı tarihi ilave eder. Etek kısmının iki tarafında kalan boşluklara "koltuk" denilir ve buralarda tezyini motifler yer alır.
HİLYE-İ ŞERİFE LEVHALARI NASILDI?
İslâm Medeniyetine Osmanlı kültürünün hediyesi olan Hilye-i Şerîfe levhasının klâsik tertibinde; Besmele, Hilye metninin yer aldığı ve "Göbek" olarak isimlendirilen kısım, hemen bunun altında Hz. Peygamberle ilgili bir âyet, Kudsî Hadîs veya bir kelâmın yer aldığı kısım bulunur. "Etek" tabir olunan kısım en altta yer almakta ve eğer hilye metni devam ediyorsa bu yere yazılır. Genel olarak hattat imza satırı da burada yer alır.
Bir diğer levha tarzı olarak Matbu' Hilye-i Şerîfe bilinir. Klasik tertibinden farkı tasarımı ve metnidir. Bu levha tarzında ayrıca hilyenin bölümlerinden hilal kısmı kullanılır.
HİLYE-İ ŞERÎFE USTALARI KİMLERDİ?
Hâfız Osman Efendi, Hattat Mustafa Râkım Efendi, Yedikuleli Seyyid Abdullah Efendi, Mehmed Râsim Efendi, İbrahim Afif, Mustafa Kütâhi, Seyyid Osman Efendi, Mahmud Celâleddin Efendi, Esma İbret Hanım, Mehmed Râşid Efendi, İbrahim Sukûti Efendi, Abdülkâdir Şükrî Efendi, Kebecizâde Mehmed Vasfi Efendi, Ali Vasfi Efendi, Mehmed Esad Yesârî, Yesârizâde Mustafa İzzet Efendi, Mustafa Vâsıf Efendi, Halil Şükrî Efendi, Kazasker Mustafa İzzet Efendi, Hâfız Abdülahad Vahdetî Efendi, Mehmed İlmî Efendi, Mehmed Şefik Bey, Mehmed Şevkî Efendi ve talebesi Filibeli Ahmed Ârif Efendi, Muhsinzâde Abdullah Bey, Mehmed Râşid Eyyûbî, Mehmed İzzet Efendi, Mehmed Fehmi Efendi, Yahya Hilmi Efendi, Hasan Rıza Efendi, Aziz Efendi, Kâmil Akdik, Hulûsi Efendi, Hâmid Aytaç klâsik veya farklı tasarım ve ibarelerle Hilye-i Şerîfe hazırlamışlardır.
(İslam Ansiklopedisi, Külliyat Osmanlı Araştırmaları Dergisi; Hâkim Seyyid Mehmed Efendi'nin "NAZİRE-İ HİLYE-İ HÂKANÎ" Adlı Eseri, Yakup POYRAZ;Tasarımı Ve Metniyle Farklı Bir Baskı Hilye-İ Şerîfe, Süleyman BERK; Türk-İslâm Edebiyatında Hilye Ve "Halil B. Ali El-Kırımî'nin Mensur Hilye-İ Nebevî'si",Dr. Zehra GÖZÜTOK TAMDOĞAN;Hakim Mehmed Efendi'nin Manzum Hilyesi,Mehtap ERDOĞAN)