Edebiyat ve sosyal medya
"Dünyayı yöneten, kalem, mürekkep ve kâğıttır." der Jonathan Swift. Bizde doksanlı yılların başına kadar da bu üçlü, yerini parmak ucumuzdaki dünyaya bırakmamıştı. Şimdinin zamane gençliği dediğimiz kuşak bilmese de seksenler, yetmişler ve daha öncesi eline kâğıdı kalemi alır yazardı. Peki, şimdi kalem tutan eller yerini klavyelere dokunan mekanik parmaklara mı bıraktı? Edebiyat ve sosyal medya konusunu sizin için ele aldık.
"Kitapları seviyor musunuz? Öyleyse hayatınız boyunca mutlu olacaksınız demektir."
( Jules Chore)
Teknoloji hayatımıza en büyük kolaylıkları getirdi. Özellikle matbaa ile edebiyat ve gazete kısmı büyük gelişmelere ve okuma oranlarının yükselmesine kapı açtı. Kitabı bilmeyenlerin evlerine kitabın kokusunu götürdü, bilinmeyen yazarlar ve şairleri evlere konuk etti. Gazetelerle insanlar günlük olaylardan kopmadı, hayata karıştı. Zaman ilerledikçe ve teknoloji geliştikçe çoğalan ürünler, ürünlerin reklamları hayatımızın artık daha da içinde. Kimisi geçmişe özlem duyarken kimisi bu gelişmelerin hayatı kolaylaştırdığı noktasında mutlu. Bu konuda takdir siz okuyucularımızın.
Bugünün insanına sorduğumuzda geçmişteki hayatı tahayyül etmesi epey zor oluyor. Hatta internetsiz ve cep telefonları olmadan soluk alamadıklarını görmeniz için yüzlerine bakmanız yeterli. O mutsuzluk, otobüste yanınızda kulaklığı olmadan oturduğunda hissettirdiği o çaresizlik hissi. Sokaklarda gazete satan çocuk sesleri yerine telefonlara gelen bildirim sesleri, bin bir duyguyla ve en güzel yazıyla kokulu kâğıtlara yazılan mektuplar yerine e-mailler, yanlış yazılmış ya da beğenilmedi diye buruşturulan müsveddeler yerine klavyemizdeki backspace tuşu, albümlere konması için çekilen en doğal pozlar yerine filtreli öz çekimler, taze kitap kokusu yerine e-kitaplar ya da şimdinin yeni gözdesi dinlenen kitaplar…
İNSANLARIN ZAMANSIZ BİRİKİMİ SOSYAL MEDYA
Alışkanlıklarımızın değiştiği ve bilgi tüketiminin olanca hızla gerçekleştiği günümüzde en çok merak edilen sorulardan biri "Sosyal Medya Nedir?" oldu. Herkesin kendine göre yorumladığı ve bir anlam kattığı sosyal medya, genel anlamıyla hayatımızı kolaylaştıran ve hızlandıran öğelerden oluşan bilgi ve içerik platformu diyebiliriz.
Terimsel anlamda ise, en genel anlatımla yeni nesil web teknolojilerinin getirdiği kullanıcı kolaylığı ve iletişim hızıyla yakalanan eş zamanlı bilgi paylaşımının takip edildiği dijital platformdur.
Birçok insanın mobil ve çevrimiçi olduğu dijital çağ da paylaşım ve iletişim sınırı olmadan özgür ve özgün tartışma zemini yaratan Sosyal Medya, kişi ve birey iletişiminin yanında marka ve kurum konumlandırması açısında da son derece önemli. Sağladığı etkileşim açısından, eğitim, araştırma ve bilgi sağlama anlamında da kapılarını ardına kadar açıyor.
Sosyal Medya içeriklerden oluşur, her bilgi bir içerik, her içerik bir kaynaktır. Kullanıcı odaklıdır ve bir sınırlama olmaksızın herkesin söz hakkı vardır. Doğru kullanıldığında gücü ve etkisi tartışılamaz.
Yeni bir oluşum olarak düşündüğünde sosyal medyanın toplum üzerinde de etkisi büyüktür ve ülkeler arası kültür ile yaşam şartlarına bağlı olarak kullanım oranlarında da farklılıklar gözlemlenir. Ülkemizde sosyal medya kullanım oranları yükselmeye devam ediyor. Son istatistiklere göz attığımızda Türkiye sosyal medya kullanım oranlarında Avrupa sıralamasında yer alıyor.
Sosyal medyada bilgi paylaşımı hiçbir maliyet gerektirmeden gerçekleşir ve anında çok geniş kitlelere ulaşır. Sosyal medya için iletişimin gücü benzetmesini de yapabiliriz.
SOSYAL MEDYA GAZETE TİRAJLARINI SARSTI
Son 5 yılda Türkiye'deki günlük ulusal gazetelerin toplam tirajı %38 azaldı. Gazetelere kıyasla her gün 33 kat daha fazla habere yer veren çevrimiçi haber siteleri yükselirken, basılı mecralardaki düşüş devam ediyor.
Basılı haber sayılarını kıyaslaması sonucunda ortaya çıkan analize göre, çevrimiçi haber sitelerinde ortalama olarak her gün gazetelere kıyasla 33 kat daha fazla haber yer alıyor. Basın İlan Kurumu kayıtlarına göre, Türkiye'de günlük yayınlanan41 ulusal gazetede her gün yaklaşık 4.500 haber yer alırken, Türkiye'de 17 binden fazla haber sitesine 150 binden fazla yeni haber giriliyor.
Sadece Türkiye'de durum böyle değil
Türkiye, Japonya, Almanya, Fransa, İngiltere, İsveç ve Singapur'un günlük gazete tirajlarını inceleyen Bülten Gönder'in ülke nüfuslarına göre kişi başına düşen gazete sayısını da mercek altına aldı. Her 100 kişiye ülkemizde 4 gazete düşerken, Japonya'da 55, İsveç'te 37, Almanya'da 26, Singapur'da 20, Fransa'da 13,İngiltere'de 12 gazete düşüyor. Gazete tirajlarında son yıllarda yaşanan büyük düşüşler yalnızca Türkiye'de görülmüyor. Okunma oranları %12'ye kadar gerileyen İngiltere ve Fransa'daki gazeteler, okuyucularını promosyon kampanyalarıyla elinde tutmaya çalışıyor.
DİJİTAL REKLAMLAR DA NASİBİNİ ALDI
2009 yılında reklam mecraları arasında %27'lik bir paya sahip olan ilanlar, bugün %12'lere kadar gerileyerek büyük bir düşüş yaşadı. 2009 yılında %6,6'lık payıyla açık hava reklamlarının da gerisinde, 4. sırada yer alan dijital reklamlar ise %25,9'luk payla TV'den sonraki 2. büyük mecra konumuna geldi. Türkiye'deki dijital medya yatırımları ise son 3 yılda %75 artış gösterdi.
SOSYAL MEDYA OLMADAN KİTAP PAZARLAMASI
Kitap pazarlamasında sosyal medyanın var olmadığı zamanlarda bir kitabın pazarlamasını sadece yayıncılar yaparmış. Yazar da o imza günü benim, şu imza günü gene benim diyerek kitapçı kitapçı gezermiş. Hala bu durum geçerliliğini korusa da, klasik yöntemler tek başlarına bir kitabın pazarlanmasında yeterliliklerini kaybetmiş durumda.
SOSYAL MEDYA İLE KİTAP PAZARLAMASI NEREYE GELDİ
İnternette birçok sosyal medya mecrasının doğru kullanımı bu konuda büyük önem taşımakta, Ancak doğru bir hareketi yanlış bir mecrada yapmak yazara ve esere yarardan çok zarar verme ihtimalini unutmamak gerek.
UNUTMAYIN Kİ SOSYAL MEDYA KAÇINILMAZDIR
Pazarlamacılara göre günümüzde sosyal medyada bulunmamak gibi bir lüksümüz bulunmamakta. Kitap pazarlamasında geniş kitlelere ulaşmak ve kitabın satın alınmasını istiyorsak, sosyal medya en yakın dostumuz olmalı. Aslında bunu bütün ürünler ve hizmetler pazarlaması için söyleyebiliriz.
Bloggerlar
Bloggerlar bilinen anlamıyla internette deneme yazarı olarak tanımlanabilir. Okuyucu kitlesine bir kitap hakkında eleştirilerde bulunması kitabın pazarlama noktasında işe yarar.
Blogger'ların kendi zaman çizelgeleri vardır. Yani kitap altı ay önce bastırılsa bile, bir kitap bloggerı kitap hakkında ki yorumunu şimdi yapabilir. Aslında buna canı ne zaman isterse de diyebiliriz. Yani "kitabımı bastırdım zaman aktı gitti. Pazarlamasını artık yapamam" gibi bir problemle bu mecrada karşılaşılmıyor.
Bu mecrada, anahtar nokta, devamlı kendinizi güncel tutmaktır. Takipçiler eserin yazarını yakından tanımak ve onunla bir bağ kurmak ister. "Bu kitap çıktı alınız" ve web sitenizin linkini verilen postların dışında özellikle yazarların sayfalarında kendileri hakkında tanıtıcı, ilgi çekici postlar paylaşmaları gerekmekte. Artı olarak küçük yarışmalar düzenlemek ve kazananlara hediye kitap vermek özellikle yeni okuyucular için güzel bir jest olacaktır. Fakat segmentasyonu iyi yapılmış hedef kitlenize postların gözükebilmesi için Facebook'a reklam verilmesi önemle arz etmekte.
Sadece 140 karakter ile derdinizi anlatabileceğiniz ama bunun yanında birçok kişiye ulaşabileceğiniz, ucu bucağı olmayan bir mecra. Burada sadece kitap pazarlamasında reklam değil ilgi çekici, özellikle yazarlara kendisini tanıtıcı tweet atmaları pazarlamacılar tarafından tavsiye ediliyor. Tabi her zaman ki gibi güncellik burada da önemli...
Google+
Web siteniz veya bloğunuz varsa bu mecrayı da görünürlüğü arttırmak için kullanabilir. Site ve içerikler ne kadar çok mecrada paylaşılırsa SEO sıralamalarında ilk sıralara yükselme ihtimali artar.
Kitap kapağı ve kitaptaki resimler pinlettirebilir. Pinteresti sadece kadınların kullandığı bir mecra olarak düşünmemeliyiz. Birçok yazar kitaplarını tanıtmak için burayı kullanıyor.
Özellikle yazarların kendi hayatlarından küçük bölümleri ve yazma süreçlerini paylaşabileceği bir mecra. Burada da takipçiniz sizi merak ediyor olacak. Ayrıca Instagram üzerinden ücretli veya ücretsiz kitap ve içerik sözleri paylaşan çok fazla hesap var. Kitap pazarlamasında bu hesap yöneticileri ile iletişime geçebilirsiniz.
Profesyonel alanda kişilerin ve şirketlerin profillilerini paylaştığı LinkedIn'de de blogger gibi kitleleri etkileyebilen ünlüler bulunmakta. Bu kişilerle iletişime geçip kitaplar hakkında yorum ve görüşlerini paylaşmalarını sağlanabilir.
Youtube
Kitap ve yazar hakkında videolar paylaşılabilir bir alan. Bloggerla nasıl iletişime geçiliyorsa, vlogerlarla da aynı şekilde iletişime geçilebilir. Youtube'da kendi hesabını oluşturup kitap sohbetleri yapabilir, kitabı yazarın ağzından birebir okurlarla buluşturabiir.
Alternatif olarak..
Eskiden ellerimizle sayfalarını çevirdiğimiz edebiyat dergileri de internetin hızına dayanamayıp kendilerini e-dergilere taşımak zorunda kaldılar. Çok sınırlı bir alanda satışlarını yaparlarken, şu anda herkese ulaşma şansları bulunuyor. Ki kuşe kâğıda basılmış en kült edebiyat dergisinin bile ulaşamadığı okuyucu kitlesine sahipler. Bu sayede de sosyal medyada edebiyat konusunda güvenilir bir referans olabilmekte. Yani dememiz o ki kitap pazarlamada edebiyat dergilerini de teğet geçmemek gerek.
SOSYAL MEDYA VE YAZAR/EDEBİYAT İLİŞKİSİ
"Kendin yayımla – Kendin pazarla" döneminde yaşadığımız için sosyal medyada yer almak bir keyfiyetten çok ihtiyaca dönüştü. Bazı yayıncılar pazarlama bütçeleri dâhilinde bazı kitapları dolayısıyla bazı yazarları öne çıkarmak için piyasanın tüm olanaklarını kullanırken çoğu yayınevinin kitapları ve yazarları bu pazarlama çevriminin dışında kalıyor. Mecburen kendini bu ortamda bulan ve ortamda nasıl davranacağını kestiremeyen kullanıcılar diğer kullanıcıların hareketlerini taklit ederek var olmaya gayret ediyor. Kimi uyum sağlama konusunda hiç zorluk çekmezken kimi ortamı tanımakta bocalıyor.
En iyi kitapların okunması, geçmiş yüzyılların en büyük insanlarıyla konuşmak gibidir. (Descartes)
Aslında edebiyat ve sosyal medya birbirine tamamen iki zıt zemin… Birinin temel meselesi evrensellik ve kalıcılıkken, diğeri tamamen güncel ve unutulmaya dayalı.
Öncelikle yazar "samimi" heyecanıyla kitabının çıkacağını/çıktığını duyuruyor. Bunda bir sorun yok elbette. Yazarı tanıyanlar da bu coşkuya ortak oluyor. Aynı kitabın kapağını sürekli zaman tünelinde görmeye başlıyoruz. Sosyal medya üzerinden gruplaşma ya da zümre oluşturma zannedilen, yazarların yazarlarla ilgili paylaşımları "biraz" takipçilere göz kırpmak, "bazen" takipçi almak için.
Sosyal medyada zaman geçiren yazarların üretimlerinde nicelik ve nitelik bakımından düşüşler olabildiği gibi, ortamın yıpratıcılığı yüzünden bazı yazarlar da eser yayımla(t)maktan uzaklaşabiliyor. Bu yalnızca şimdiki zamana zarar verebilir, çünkü geriye her zaman iyi edebiyat kalır. Bu zararı asgariye düşürmenin bir yolu iletişim ağlarıyla bağlantıyı tamamen kesmeden bu mecralardan uzaklaşmak olabilir. İyi edebiyat nitelikli zaman ister ve biz zamanımızı iyi kullanamadığımızda ortaya koyacağımız eserlerin de niteliği şüpheli olacaktır.
Yeni bir çağda yaşıyoruz. Bu çağın gereksinimleri arasında bilgiye ulaşmada ve yeniyi takipte çağdaşlarımızdan geri kalmamamızın gerekliliği de var. Yine de doğamız gereği dinlenmenin, edindiğimiz bilgileri yararlılık süreçlerinden geçirip süzmenin gerekliliğini unutmamak gerek.
KİTAPLAR ÖLÜR MÜ?
Kitapların düşmanları insanlarınki ile aynıdır: ateş, nem, zaman ve içindekiler.
(Paul Valery)
Kitap ölüyor mu artık? Ölmüyor, yok öyle bir şey. Yerine başka bir şey koyamadığımız bir buluştur kitap, tekerlek gibi. İnsan, fiziksel olarak kendi uzantısı haline getirebildiği tasarımların sürekliliğine inanır. Kitap, insan elinin, bedeninin ve zihninin uzantısı olan tek buluştur.
Biz yok olacağız elbette, ama kitaplar, birileri yok etmediği sürece yok olmayacak. Tanımlar konusundaki tedirginliğimizi aşmamız gerek. Örneğin, bugün geleneksel dediğimiz yayıncılık da artık dijitalle çalışıyor. Fiziksel olarak varlığını sürdüren matbaaların birçoğu dijital çalışıyor. E-kitap meselesi de bu karışıklıktan nasibini aldı. Elektronik kitaplar, Kindle ve Kobo gibi e-kitap okuyucu cihazlar çıkınca ne oldu? Fiziksel anlamda kitabı mat mı etti?
EDEBİ PAYLAŞIMLAR VE EDEBİYAT
Son yıllarda edebiyatın kendini sosyal medyada daha fazla gösterdiği, sosyal medyadan ilham alındığı ya da sosyal medyaya ilham olunduğuna tanık oluyoruz.
Tarihin her döneminde insanlık için hep anlamlı, değerli ve toplumun bir anlamda aynası olan edebiyat, günümüzde hayatın bir parçası haline gelen sosyal medyada da önemli bir yer tutuyor. Yeni kitapların yayımlandığı sosyal medyada daha kolay duyuluyor, bir kitap almadan önce hakkında yazılmış yazılara, yazarıyla yapılmış söyleşilere çok kolay ulaşabiliyor. Sosyal medyada edebiyatın paylaşılmasının yansımaları yazarlarca tartışılıyor.
Sosyal medyada şair, yazar ve filozoflardan seçilen binlerce kısa alıntının paylaşılmasının, genç kuşağın edebiyata olan ilgi ve bağını artıracağına inanıyor. Ve sosyal medyada "konuşturulan" veya "üstatlara ait paylaşılan" edebiyatın, gerçek edebiyat meraklılarını kaynağın aslına; yani kitaplara yönelteceği belirtiliyor. Oysa kimileri de paylaşılan özlü sözlerin sanıldığının aksine o sözlerin ait olduğu üstatlara yakınlaştırmadığı hatta uzaklaştırdığını düşünüyor.
SOSYAL MEDYADAN KAÇAN BİR YAZAR
"Şu son iki ay sosyal medya ile ilişkimi tamamen koparmış bulunmaktayım. Ve geri dönebileceğimden de emin değilim. "
Laura Harrington, çok sayıda oyun, müzikal ve opera yazmış ödüllü bir yazar. Eserleri Off-Broadway'den Houston Grand Opera'ya kadar pek çok mekânda sahnelendi. Harrington, oyun yazarlığı dalında Massachusetts Kültür Şurası Ödülü'nü ve en iyi yeni oyun dalında Clauder Competition ödülünü iki kez kazanma başarısı gösterdi. Laura MIT'te (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) oyun yazarlığı dersleri veriyor. Bu kurumdan 2009 yılında Levitan Eğitimde Üstün Başarı Ödülü'ne layık görüldü. İlk romanı Alice Bliss büyük ses getirdi ve yazarına kurmaca dalında 2012 Massachusetts Kitap Ödülü'nü kazandırdı. Bu ilk roman Birleşik Krallık'ta, İtalya'da ve Danimarka'da da basıldı.
Bu yazarımız geçtiğimiz günlerde hayatından sosyal medyayı çıkararak eşiyle beraber bir seyahate çıktı. İlk zamanlarda her duyduğu telefon bip sesinde tepki gösterse de sonraları bu duruma alışmış. Gezeceği yerleri internetten aramak yerine pazardaki elmacıya veya resepsiyondaki görevliye sormuş. Bir dükkândan aldığı detaylı harita ile en güzel yerleri arada kaybolmanın heyecanıyla gezmiş. Sosyal medyanın, teknolojinin insanlar için sadece araç olma noktasında kalmasını özümseyen yazarımız, tatili boyunca birçok kitabı da okumuş hatta yarım bıraktığı projelerini tamamlarken yeni projelerini de keyifle oluşturmuş. Bunlar için süreyi nasıl bulduğunu da sosyal medyanın meşguliyetinden arınarak keşfettiğini söylüyor.
Kitaplardan bahsetmişken, kitapların bize yaşamın dokusunu yeniden kazandırmasından mahrum kalmamak lazım… Faydalı bir iş istiyorsan, okumaya başla!
(Derlenmiştir.)