İkiz düşünceler peşindeki amansız takip: Bilimsel Düşünme Sanatı
Bilim, bugünkü uygarlığımızın temelini oluşturuyor. Her bilimsel buluş, her bilimsel kuram, her yeni matematik teoremi sorgulanmaya, sınanmaya ve geliştirilmeye açık durumda. Ama bu sorgulanma ve sınanma da elbette bilime dayalı olarak yapılmalı. Ancak o zaman bir anlam ve değer kazanır. Değerli matematikçimiz Cahit Arf, bilimin amacını işte böyle tanımlamıştı. “Daha çok anlamak, daha derinlemesine anlamak.”
"Bilim gerçeklerle kıyaslandığında ilkel ve yetersiz görünebilir; ama gene de insanlık olarak sahip olduğumuz en değerli nesnedir."
( A. Einstein)
Bugün yaşamımızın her alanında, hemen her an etkisi olan bilimi, bilimsel düşünceyi ve bunların değerini anlamaya çalışmamız bence uygar ve çağdaş olmanın bir gereği. İnsanlığın ortak hazinesi olan bilim herkese açık. Çocuklarımızın ileride gerçekten özgür ve mutlu bireyler olmalarını istiyorsak okullarımızda bilimsel düşünceyi onlara daha zevkli, daha iyi anlatabilmenin yollarını mutlaka bulmalıyız. Bilimi her düzeyde anlaşılır hale getirmeye çalışan kitaplar, bilimi açıklayan ve sevdiren bilim müzeleri, iyi ve doğru hazırlan iniş bilimsel içerikli TV programları, belgeseller. Bunların hepsi karanlığı aydınlatmaya çalışan birer mum, birer ışık kaynağı. Gelin bizler de bu kaynaklardan yararlanalım. Hatta yararlanmakla da yerinmeyelim, "Bir mum da ben nasıl yakabilirim" diye düşünelim.
ELEŞTİREL DÜŞÜNCE ÇOCUKLUKTAN BAŞLAR
Eleştirel düşünmeye ilişkin beceriler çocukluk yıllarında ve yaşamın çeşitli alanlarında harekete geçirilerek kullanılmadıklarında körelip yok olmaktadır ve bu veri toplumsal gözlemlerle sabittir. Düşünme fonksiyonları etkin bir biçimde kullanılmadığında, zaman içinde düşünceye, kişisel duygu ve arzuların hakim olması kaçınılmazdır ve bunun sonucu da genellikle benmerkezci bir kişiliktir.
Düşünceyi bir yargılama sanatı çerçevesinde geliştirme çabalarının ilk kez Sokrates tarafından kullanıldığı bilinir. Sokrates, eleştirel düşünmeyi bütün dünyaya bir sorgulama yöntemi olarak tanıtmış ve sonunda bedelini canıyla ödese de, otoriteye bütünüyle inanmanın yanlış olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır.
ELEŞTİREL DÜŞÜNCE BİLİMİN ÖN PLANINDA
Günümüzde bilgi kirliliği karşısında uygun davranışlar geliştirebilmenin en tutarlı yolu da sunulan veriyi bir sorgulama tekniği içerisinde değerlendirebilmekten geçer. Eğitim yoluyla geliştirilebilir olan bu düşünce yöntemi, yalnızca düşünme becerileri kazanmak açısından değil; bireyin benmerkezci bir yaklaşımdan kurtulup akılcı bir temelde düşünebilmesini sağlamak açısından da son derece önemlidir.
Bilimin asla elden bırakmadığı bu kuşkucu yaklaşım, sadece yeni bir düşünceyi sınamak için değil, ayrıca hatalı sunulan bir savı da reddetmek için kullanılır. Bu bağlamda eleştirel düşüncenin çalışma dinamiğini ve ilkelerini kavramak sadece bilim insanları için değil, adil, tarafsız, dürüst ve güvenilir bilgi vermeyi ve almayı hedefleyen hepimiz için vazgeçilmezdir.
ELEŞTİREL DÜŞÜNCEYE GÖTÜREN ADIMLAR
Olanaklı olduğu sürece, size gerçek diye sunulan bilgiyi bağımsız kaynaklardan onaylayın. İkilem içerisindeyseniz farklı görüş sahibi bilgili kişilerin, konu üzerinde sözlü tartışmaya girmesine olanak tanıyın. Farklı bakış açıları ufkunuzu açar. Otoriteden gelen savlara fazla itibar etmeyin. Otoriteler geçmişte hatalar yaptıkları gibi gelecekte de yapacaklar. Otoriteyi değil, uzmanlığı kabul edin.
BİRDEN FAZLA HİPOTEZ ÜZERİNDE DURUN
Ortada açıklanması gereken bir şey varsa, olası tüm açıklamalar anılmalı, her bir olası açıklamanın sistematik olarak çürütülebileceği sınamalar yapılmalıdır. Kendinize ait olduğu gerekçesiyle bir hipoteze fazla bağlanmayın. Onu sadece bilgiye erişim yolundaki istasyonlardan biri olarak düşünün. Kendinize, o görüşü neden sevdiğinizi sorun. Diğer alternatiflerle adil bir şekilde karşılaştırın.
Niceleyin. Yaptığınız açıklama ya da savunduğunuz fikir bir ölçüye veya sayısal değere sahipse onu rakip hipotezlerden ayırmayı çok daha kolay başarabilirsiniz. Eğer bir savlar zinciri söz konusu ise, zincirin sadece bir kısmının değil, her halkasının geçerliğini kanıtlamak zorunda olduğunu unutmayın. Aynı sonuca ulaşan açıklamalardan büyük olasılıkla basit olanı doğrudur. Occam'ın Usturası olarak bilinen bu kararlama yöntemine güvenin. Veriyi aynı derecede iyi açıklayan iki hipotezle karşılaştığınızda, daha basit olan açıklamayı seçmenizi sağlar.
SINANAMAYAN VE DENETLENEMEYEN ÖNERMELER TEHLİKELİDİR
Hipotezin en azından ilkesel olarak ispatlanabilir olup olmadığını sorgulayın. Sınanamayan ve denetlenemeyen önermelerden uzak durmaya çalışın. Kuşkuculara, deneylerinizi tekrarlama ve aynı sonuçları alıp almayacaklarına bakma şansını verin. Dikkatlice tasarlanmış kontrollü deneyler, sonuca ulaşmada anahtar rol oynar. Değişkenleri birbirinden ayırın. Düşünün ki deniz tutmasından şikâyetçisiniz ve size hem bir akupunktur bileziği hem de bulantı ilacı veriliyor. Bir süre sonra rahatsızlığınızın azaldığını hissediyorsunuz. Peki, işe yaramış olan hangisi, bilezik mi ilaç mı? Yanıtı bulabilmenin tek yolu, bir dahaki sefere her ikisini de ayrı ayrı denemektir.
Deneylerinizi mümkünse 'çifte körleme' yöntemiyle yapın. Böylelikle belli bir sonuç almayı umanlar, değerlendirme yaparken sonuçları uzlaştırmak zorunda kalmaz. Örneğin, yeni bir ilacı test ederken, hangi hastaların iyileşme gösterdiğini belirlemekle yükümlü doktorların, hangi hastalara ilaç verilmiş olduğunu bilmemesi gerekir. Bilinçsizce de olsa, bu bilgi kararlarını etkileyebilir.
BİLİMİN ALET ÇANTASI
Carl Sagan'ın 'Bilimin Alet Çantası' diye adlandırdığı Eleştirel düşünce yöntemi herhangi bir savı değerlendirmede hangi yolların izlenmesi gerektiğini öğretmenin yanı sıra, sahte ve uyduruk savlarla nasıl kandırıldığımızı da ortaya koyar.
Kişi, savı değil, savı öne süren kişiyi hedef alan ifadelere kanmak: "Bu adam zaten muhalif gazeteci, hükümetin yaptığı olumlu şeylerden bahsetmez ki!"
* Statüden dolayı savın geçerliliğine inanma hatası: "Koskoca Belediye Başkanı yalan söyleyecek değil ya, sadece birkaç kurumuş ağacı kesmişler!"
* Kanıtlara bakmadan, (alakasız) başka sonuçlar doğurabileceğini düşünerek bir savı kabul etmek: "Sigara içen bu öğrenciyi okuldan atmazsak bütün öğrenciler sigaraya başlar!"
KANITIN YOKLUĞU, YOKLUĞUN KANITI DEĞİLDİR
* Yanlışlanamayan bir şeyin doğru, doğrulanamayan bir şeyin de yanlış sayılması yolundaki iddialara kanmak.
* Saçma ve ispatlanamaz önermeleri kurtarmak için ortaya atılan mantıksız mazeret safsatasına kanmak: "Tamam, ben varlığını kanıtlayamıyorum ama sen de yokluğunu kanıtlayamazsın!" Unutmayın, bir savı ortaya atan kişi ispatla mükelleftir.
* İddiayı kanıtlanmış saymaya çalışan ve yanıtı oldubittiye getiren önermelere kanmak: "Taciz ve tecavüz suçlarını önlemek için suçlulara hadım cezasını uygulayalım! Peki, bu ceza uygulandığında, bu suçların oranında bir düşüş oluyor mu gerçekten?"
* Sadece tercih edilen koşulların seçilerek dikkate alınması ya da artıları sayıp eksilere boş vermek.
* Savı destekleyen örneklerin azlığını dikkate almamak: "Liseye giden kızların oranı yüzde 35 diyorlar! Ne kadar saçma, benim çevremde kızını liseye göndermeyen tek bir aile yok."
* İstatistiksel veriye aldanıp öne sürülen sava güvenmek.
* Öne sürülen savın mantıksal kurgu yapıldığında tutarsız olması.
* İlgisiz önermelerle desteklenen ve mantıksız bir sonuca götüren sava kanmak. "Parayı esirgemedik, oğlanı en pahalı koleje yazdırdık. Kesin doktor ya da mühendis olur bu çocuk!"
OLAYLARIN ARDIŞIKLIĞI, NEDEN-SONUÇ İLİŞKİSİ
* "Bundan sonra oldu, o nedenle bundan dolayı oldu!" şeklinde düşünülen ardışıklık yanılgısı.
* Kendinden paradokslu, öne sürülen savda iç çelişki yaratarak delilleri lehine sonlandırmak.
* Olmayan bir ikilem yaratarak orta noktada yer alan olasılıklar varken yalnızca iki uç noktayı dikkate almak: "Çözümün bir parçası değilsen, sorunun bir parçasısın!"
* Neden / sonuç ilişkisini iki alakasız olguda birbirine bağlayarak kafa karıştırmak
* Öne sürülen bir savı çarpıtıp başka bir şeyleri önerdiğini iddia etmek.
* Aldatıcı ve kaçamak sözlerle kandırılmak.
(Derlenmiştir.)