Esrarü’l Hikmeti’l Meşrikiye
Eski ruhbilimciler, insandaki dış duyulardan başka, beş de iç duyu kabul ederlerdi. Bunlar bellek, sezgi, imgelem, anımsama ve düşünme idi. Bu beş duyu, bir ortak duyuda birleşirdi.
Hay Bin Yakzan 12. yüzyılda Endülüslü filozof ve bilim adamı İbn Tufeyl (1106-1186) tarafından yazılan bir felsefi romandır. Bu eserde Hay Bin Yakzan adıyla yayınlanan iki farklı anlatı yer alır. Daha evvel yayınlanmış olanı hem tıp hem de felsefe alanında dünyaca meşhur bir isim olan hekim ve filozof İbn Sina (980-1037) tarafından yazılırken diğeri ise İbn Sina'dan daha sonra İbn Tufeyl tarafından daha uzun ve kapsamlı olarak kaleme alınmıştır.
Hay bin Yakzan, sadece İslam Doğu edebiyatı içindeki eşsiz yeri ile değil dünya edebiyatı üzerindeki etkisiyle de dünya kültür tarihinin en önemli eserlerinden biri olarak adından söz ettirmiştir. Birçok versiyonu bulunan bu güçlü anlatının en önemlileri ise İbn Sina ve İbn Tüfeyl'e ait olanlardır. İki eser de felsefi öykü olarak kaleme alınmıştır ve Doğuda felsefi öykü yazma geleneğinin temeli bu Salaman ve Absal hikâyesidir. İbn Sina bu tarzda hikâye yazmış ilk kişi kabul edilmektedir.
Hüseyin bin İshak'ın (ö 873) Yunanca'dan çevirdiği, Absal ile Salaman öyküsündeki alegori anlatım tekniği İbn Sina tarafından öyküleştirilerek, daha sonra bir anlatı geleneğine dönüşmüştür. İbn Tüfeyl'in (ö1186) Hay bin Yakzan öyküsü geleneğin en ünlü yapıtıdır. Sühverdi'nin (ö.1191) El Gurbetü'l Garabiyyesi; İbnü'n Nefis'in (ö.1288) El Risaletül-Kamiliyye fi's Siyeri'n–Nebeviye'si ve Molla Camii'nin (ö. 1492) Salaman ve Absal yapıtları, bu geleneğin diğer önemli örnekleridir.
SOMUTTAN SOYUTA YÖNELEN DÜŞÜNME
Hayy, Allah'ın isimlerinden biridir ve diri, canlı anlamına gelir. Yakzan ise uyanık, dikkatli, gözü açık anlamlarına sahiptir. Soyut felsefi kavramların somut kişi nesne ve olaylarla temsil edildiği bu tür hikâyeler, bir yandan somuttan soyuta yönelerek düşünmeye alışmış insan zihni için anlama imkânı sağlamakta, diğer taraftan işaret edilen fikri, kavram düzeyinden imaj düzeyine indirerek felsefi görüşler ışığında, yeni bir te'vil imkânı sunmaktadır.
Hay bin Yakzan'dan esinlenerek yazılan kitapların ortak noktası, belli bir felsefi aydınlanma öğretisine dayanmalarıdır. Söz konusu felsefi aydınlanma öğretisi, kişinin melekelerinden, duyularından yola çıkarak, yaratıcı-dünya-insan ilişkilerine dair temel felsefi hakikatlere ulaşabileceği ön kabulüne dayanır.
(M. Şerefeddin Yaltkaya ile Babanzade Reşid'in Arapçadan çevirdiği ve N. Ahmet Özalp'in yayına hazırladığı; Yapı Kredi Yayınları'nca basılan İbn Sina ve İbn Tufeyl'in Hay bin Yakzan kitabı 170 sayfadan oluşuyor.)
"Çile insanı eğite eğite, ahlakını arıta arıta öyle bir noktaya getirir ki, o, uzaktan görünen ve kimi zaman parlayan, kimi zaman sönen bir ışığa döner."
İbn Sina'nın Hay bin Yakzan eseri, bir gün arkadaşları ile gezintiye çıkan bir filozofu konu ederek başlar. Bahsi geçen filozof, burada 'gösterişli, sevimli ve muhteşem bir ihtiyar' görür. Bu adam, ilerlemiş yaşına rağmen, şaşılacak kadar dinçtir. Filozof, bu adam ile tanışarak adının Hay bin Yakzan olduğunu öğrenir. Hay bin Yakzan, ona, evrenleri gezdiğini, tüm gerçekliği kavradığını ve her nesneyi bildiğini söyler. Bunun üzerine, filozof ile yaşlı adam, ilmi meseleler hakkında derin bir sohbete başlarlar.
Bu sohbetin ilk konusu, feraset ilmidir. Hay bin Yakzan, feraset ilminin, insanları tanımada ve onlara karşı takınılacak doğru tavıra ulaşmada çok önemli bir yol gösterici olduğunu söyler. Bu ilmin ışığında filozofa verdiği ilk tavsiye, kendisine ayak bağı olan arkadaşlardan kurtulmasıdır. Bunun yanı sıra Hay, insan tabiatına ve hasta tabiatlı insanların özelliklerine dair kimi bilgileri aktarmakta ve bu tabiatlarında çeşitli hastalıklar bulunan insanlarla baş etmenin yollarına dair tavsiyeler vermektedir.
"İnsani nefse, düşünen nefs de (nefs-i natıka) derler. Bunun görevi de düşünmek, bilgi ve bilimi sevmektir."
KENDİ YOLCULUĞUNA DAİR BİR YÖNELİM
Hay, "kendisi gibi yolculuk etmenin" metodunu soran filozofa, bunun filozof ve arkadaşları için mümkün olmadığını söyler. Bunun ancak tek başına kalmakla mümkün olabileceğini söyleyen ve eserde olgun, dinç görünüşlü bir erkek olarak portreleştirilen Hay Bin Yakzan, filozofun sorusuna cevap olarak, kendi yolculuğunu ve gördüklerini anlatmaya başlar.
Hay, yerin üst ve göğün altında bulunan sınır, biri mağribin arkasında ve diğeri meşrik yönünde bulunan (iki) batı sınırı olmak üzere üç sınır olduğunu anlatır. Bu sınırların özellikleri, bu sınırlarda bulunan ülkeler, iklimleri ve insanları oldukça sembolik, bir anlamda da masalsı bir dil ile ortaya konur. Son bölümde gitmesi zor, ulaşması meşakkatli bir yerden ve bu bölgenin yöneticisinden bahsedilerek bu bölgenin insanlarının olağanüstü, güzel özellikleri övgüyle anlatılır. Övgüden en büyük payı alan, bu bölgenin yöneticisidir. Hay'ın son sözü, filozof istediği takdirde, kendisini ona ulaştırabileceği vaadidir.
"Güneşi görenin Zühal'e ihtiyacı kalmaz."
SEZGİSEL MANADA KEŞF
N. Ahmet Özalp'in hazırlayarak, okuyucuya takdim ettiği Hay bin Yakzan kitabının diğer bölümünde, Özalp'in İbn Tufeyl ve Hay bin Yakzan Üzerine kaleme aldığı yazısında gerek İbn Tufeyl'e gerekse eserine dair önemli bilgiler yer almaktadır. İbn Tufeyl, 1105'te Gırnata yakınlarında Vadiü-l Aşta doğmuş, 1185'te Marakeş'te ölmüştür. İbn Tufeyl, bilgiye insanın sezgisel manada keşfettiği bir şey olarak yaklaşan İşrakilik felsefesinin Endülüs'teki en önemli temsilcilerindendir. İbn Tufeyl, özellikle tıp, felsefe ve astronomi konularına odaklanmıştır. Günümüze ulaşan en önemli eseri, 14. yüzyıldan itibaren tüm dillere çevrilen ve Daniel Defoe'yu Robinson Crusoe eserinde derinden etkileyen Hay bin Yakzan ya da diğer adıyla Esrarü'l Hikmeti'l Meşrikiye'dir.
DOĞUMA DAİR İKİ VARSAYIM VE BİRİNCİ BÖLÜM
Özalp'in kapsamlı değerlendirmelerini, İbn Tufeyl'in Hay bin Yakzan eseri izler. İbn Tufeyl'in eserindeki Giriş bölümünden sonra Hay bin Yakzan'ın hikâyesi yer alır. Hikâyenin birinci bölümünde, Hay bin Yakzan'ın doğumuna dair iki varsayım yer alır. İlk varsayıma göre, Hay, bir orta kuşak adasında, organik özellikler kazanmış, tüm elementleri muhteşem bir biçimde dengelenmiş bir çamurdan meydana gelmiştir. İkinci varsayım ise komşu adadaki hükümdarın kız kardeşinin yaptığı gizli bir evlilik sonucu dünyaya gelmiştir ve ardından annesi tarafından bir sandığa konulmuş, sandık bu adaya ulaşmıştır.
SORULARIN KIVILCIM ALMASI VE ÖLÜMÜ ANLAMA ÇABASI
Bir ceylanın Hay'ı bularak onu büyütmesi üzerine yoğunlaşan ikinci bölümde, bir gün anne ceylan ölür. Hay'ın soru sormasına sebep olan olay, çok sevdiği annesi ceylanı kaybetmesidir. Bu noktadan sonra Hay'ın çeşitli akıl yürütmeleri ve gözlemlerine dayanarak sahip olduğu bilgiler ışığında ölümü anlama çabasına yer verilmiştir. Hay'ın bizi canlı kılan şeyin ne olduğunu anlamanın peşine düşer. Ateşi farketmesi, alet yapmaya başlaması ise devam eden yolculuğunun parçalarıdır.
Günlük hayat pratiklerini belirli düzene sokmayı başaran Hay, varlığın özüne doğru yaptığı yolculuk akabinde artık Hay, ruh ve nesnelere dair yaptığı akıl yürütmelerle birlikte astronomik gözlemlere de başlamıştır. Tüm duyulara ve akla dayalı pratiklerden sonra Hay, bir yaratıcı zorunlu olduğu çıkarımına ulaşır. İnsanın gerçekliği, insanın mutluluğu, eylemin üç aşaması, eylemin nasıl gerçekleştirilebileceği konuları hakkında Hay'ın kattettiği mesafeler detaylı olarak ele alınmıştır.
"Bir bilimi öğrenmekte olan kimse, o bilim üzerine yazılmış bir kitabın anlamını olduğu gibi kavradığı zaman, kendisinin o güne değin bulunduğu diğer bir düzeyde kalması mümkün değildir."
HAKİKATİ ANLATMA ARZUSU
Son bölümde ise, Hay'ın kendisi gibi bir insanla yani Absal ile ilk karşılaşmasını, bir peygamber olarak Absal'ı tanımasını ve kabul etmesini, Hay'ın insanlara hakikati anlatmak arzusu ile Absal'ın eski adasına gitmeleri ve burada Hay ile Salaman'ın karşılaşmalarını detaylarıyla anlatır. Bu bölümde Hay, insanların kendi istek ve arzularına kapılarak hayatlarını geçirdikleri gerçeği ile yüzleşir. Hikâyenin sonunda Hay ve Absal'ın, Salaman ve arkadaşlarıyla vedalaşarak adalarına döndüklerine, Hay'ın kendi yöntemlerini izleyerek yine eski makamlarına eriştiğine ve Absal'ın da Hay'ın yöntemlerini izleyerek yüksek makamlara çıktığı belirtilerek, hikâyeye mutlu bir son verilir.
Son söz'de İbn Tufeyl, herkese açıklanmayan önemli hikmet ve sırların anlatıldığının, bu bilgileri herkesin anlayamayacağının altını çizer.
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, "Hay bin Yakzan Maddesi", Cilt 16, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1997
ÖZALP, N. Ahmet, "Hay bin Yakzan", Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2012.
TÜRKER, Ömer, "Hayy b. Yakzan: 'İnsanlık Adasında Yalnız Bir Hakikat Yolcusu", Sosyoloji Dergisi, Sayı:18, İstanbul 2009/1