Sibernetik alanının en büyük dâhisi El Cezerî
Sibernetik alanının en büyük dâhisi olarak kabul edilen, fizikçi, robot ve matriks ustası El Cezerî, yaptığı çalışmalarla Sanayi Devrimi’ne zemin hazırladı; zamanın harikası lakaplı âlim, halen kullanılmakta olan ve aşılmamış onlarca buluşa imza attı. Bilgisayarın temeli, robotlar, saatler, su makinaları, şifreli kilitler, şifreli kasalar, termos, otomatik çocuk oyuncakları ve otomatik abdest alma makinası gibi çok sayıda icadın mucidi El Cezerî hakkında bilmediklerinizi derledik.
Tıp denince akla nasıl İbn-i Sina geliyorsa, matematik denince Harizmi, felsefe denince Farabi akla geliyorsa Sibernetik denince de akla ilk gelen kişi El Cezeri'dir. Batı dünyasında Cazari (Gazari) olarak bilinen "Ismail Ebul-Iz Bin Razzaz El-Cezeri" Mezopotamya (Cizre) Tor (Dağ kapı) mahallesinde 1153 yılında dünyaya geldi. Şeref ve onur babası anlamında Ebul-iz lakabını taşıdı. El Cezeri onun Cizreli olduğunun bir delilidir. Eşsiz icatlarıyla dünyaya nam salan El- Cezeri'ye "zamanın harikası" anlamında Bediuzzaman denildi. Cizreli büyük mucit, bilgisayarın temelini atan âlim, fen ve teknik adamı, robotlar, saatler, su makinaları, şifreli kilitler, şifreli kasalar, termos, otomatik çocuk oyuncakları gibi 60 makine mucidi ve dünyanın ilk sibernetik bilginidir.
EL CEZERÎ RAKİPLERİNDEN 600 YIL ÖNCE SAHNEDEYDİ
Sibernetik ilmi çağımıza adını veren bir ilimdir. Kökenini eski yunanca "Kübernetes" veya Latince "Gobernare" sözcüğünden alan ilme, ismini 1948 yılında Norbert Wiener vermiştir. Sibernetik ve otomatik sistemlerin başlangıcı konusunda; Fransızlar, Descartes ve Pascal'ı; Almanlar, Leibniz'i, İngilizler, Bacon'ı ileri sürerler. Oysa el-Cezeri, rakiplerinden tam 600 yıl önce sibernetiğin ilkelerini bilim dünyasına sunan ilk kişiydi.
Sibernetik, canlılarda ve makinelerde kontrol, iletişim ve işleyişi inceleyen bir bilim dalı, yani canlılar ile kendi kendini düzenleyen ve çalışan makineler arasındaki çalışma benzerlikleri inceleniyor. Matris ise bir matematik terimi; toplanabilir veya çarpılabilir soyut miktarlar tablosu. "sibernetik" terimini ilk kez matematikçi ve fizikçi olan Fransız André-Marie Ampère 1834'te kullandı, güncel anlamına ise modern sibernetiğin kurucusu ABD'li matematikçi ve felsefeci Norbert Wiener'in 1948'de yazdığı kitapla kavuştu.
HALEN KULLANILAN VE AŞILAMAMIŞ ONLARCA BULUŞ
1153 yılında Cizre'nin Tor mahallesinde doğan ve sibernetik alanın en büyük dâhisi kabul edilen, fizikçi, robot ve matriks ustası İsmail Ebul İz Bin Rezzaz El Cezeri 1233′te Cizre'de öldü. Öğrenimini Kürt Medresesi Camia'da tamamlayan İsmail, burada fizik ve sibernetik alanlarında yoğunlaştı ve halen kullanılmakta olan ve aşılmamış onlarca buluşa imza attı. Kürt Zengilerin hâkimiyeti altında yaşayan Ebul İz, bir süre sonra Artukoğulları'nın daveti üzerine Diyarbakır'da yaşadı. İsmini de yaşadığı şehirden alan El-Cezerî Batı literatüründe M.Ö. 300 yıllarında Yunan matematikçi Archytas tarafından buharla çalışan bir güvercin yapılmış olduğu belirtilse de robotikle ilgili bilinen en eski kayıt da Cezeri'ye âittir.
SİBERNETİK TABANLI UYGULAMALAR
Çok çeşitli makineler yapan El Cezeri, farklı farklı denge durumu kurmuştur. Kendi kendine hareket eden anlamına gelen otomatik kelimesi, insan ve diğer canlıların eylemlerini taklit ederek, makinelerin işlevselleştirilmesi için sistemli bir çalışma ve sibernetik tabanlı uygulamalardır.
Dünya bilim tarihi açısından bugünkü sibernetik ve robot biliminde çalışmalar yapan ilk bilim adamı olan El Cezerî, "Mekanik Hareketlerden Mühendislikte Faydalanmayı İçeren Kitap" (El Câmi-u'l Beyn'el İlmî ve ElAmelî'en Nâfi fî Sınâ'ati'l Hiyel) adlı eserinde ortaya koydu.
50'den fazla cihazın kullanım esaslarını, yararlanma olanaklarını çizimlerle gösterdiği bu olağanüstü kitapta, "Tatbikata çevrilmeyen her teknik ilmin, doğru ile yanlış arasında kalacağını" söyler. Bu kitabın orijinali günümüze kadar ulaşamadıysa da, bilinen 15 kopyasından 10'u Avrupa'nın farklı müzelerinde, 5 tanesi Topkapı ve Süleymaniye kütüphanelerinde yer alır.
LEONARDO DA VİNCİ DE KİTABINI ELİNDEN DÜŞÜRMEDİ
El Cezeri, bilim aşkıyla çalışırken geleceği nasıl etkileyeceğinden bir haberdi. Çizimlere aktardığı o tasarımlarını, Diyarbakır'ın İç Kale'sinde bulunan sarayda hayata geçirmiş, böylece onlar birer çizim olarak kalmamış, üretilmiş hatta gündelik hayatta da kullanılmıştı. Denilen o ki; Leonardo da Vinci dahil, Rönesans Dönemi'nde bilim insanlarının ellerinden düşürmeyeceği kitabı; yüzlerce yıl sonra, 1700'lerin sonu 1800'lerin başında, Almanya başta olmak üzere o devrin Avrupa ülkelerinde tercüme edilecek, El Cezeri'nin ismi bile anılmadan 1900'lü yıllara kadar mühendislik fakültelerinde ders kitabı olarak okutulacaktı.
El Cezeri'yi günümüze taşıyan en büyük ve değerli eseri, bütün icat ve tekniği topladığı El-Câmi Beyne'l-İlm ve'l- Ameli'n-Nâfi fî Snaati'l-Hiyel (Makine Yapımında Yararlı Bilgiler Ve Uygulamalar) adlı Arapça olarak yazmış olduğu eseridir.
Cizre'de Zengi Beyi Ebul Kasım Mahmud Sencerşah (1162-1170) döneminde Cizre Ulucami kapısı ile kapı tokmakları olan ejderleri yapmıştır.
Cezerî, Sukmân bin Artuk'un isteği üzerine El-Câmi Beyne'l-ilm ve'l„Ameli'n-Nâfi fî Sınaâti'l-Hiyel (Makine Yapımında Yararlı Bilgiler ve Uygulamalar) adlı bir yapıt kaleme almış ve bu eser, bu konuya ilişkin teorik ve pratik bilgileri doruk noktasına ulaştırmıştır. Cezeri eserinin giriş bölümünde bu kitabı kaleme alış nedenini şöyle anlatır:
"Bir gün onun huzurundaydım ve yapmamı emrettiği şeyi getirmiştim... Ne düşündüğümü sezdi ve gizlediğimi açığa vurdu ve bana şöyle dedi, 'eşsiz araçlar yapmış, onları gücünle işler duruma getirmişsin. Seni yoran ve kusursuz biçimde inşa ettiğin bu şeyler kaybolup gitmesin. Benim için icat ettiğin bu araçları bir araya toplayan ve her birinden ve resimlerinden seçmeleri kapsayan bir kitap yazmanı istiyorum. Onun bana sunduğu modeli uyguladım ve önerilerini kabul ettim, zaten boyun eğmekten başka yapacağım bir şey yoktu. Gerekli çalışmayı yapmak üzere gücümü topladım ve bu kitabı kaleme aldım" şeklinde ifade eder.
El Cezeri'nin kaleme aldığı Kitâb fî marifeti'l-hiyeli'lhendesiyye'de (Olağanüstü Mekanik Araçların Bilgisi Hakkında Kitap), bizzat kendisinin tasarladığı ve günlük hayatta kullanılması amacıyla geliştirdiği pek çok mekanizmaya dair bütün ayrıntılı bilgiler var.
Cezeri, çalışmalarına dair ön araştırmalarını şöyle anlatır; "Benden çok evvel gelen âlimlerin kitaplarını ve onları takip edenlerin çalışmalarını gözden geçirdim... Nihayet nakillerden kurtuldum, başkalarının yaptıklarından sıyrıldım ve problemlere kendi gözümle bakabildim... Uygulamaya dönüştürülemeyen her teknik ilmin, doğru ile yanlış arasında muallakta kaldığını gördüm."
TARİHİN İLK ROBOT ÖRNEKLERİ
Robotikle ilgili bilinen en eski kaydın Tarentumlu Archytas (İ.Ö. 430)'den sonra El-Cezerî'ye ait olduğu ve yaptığı daha gelişmiş otomatik makinelerin bugünkü robot teknolojisinin temelini oluşturduğu söylenebilir. Günümüz robot konseptinin ilk olarak M.Ö. 450'lerde, Yunan matematikçi Taren'in "The Pigeon" adlı mekanik bir kuş tasarladığı ve bir Türk mucit olan El Cezerî'nin su saatleri, mutfak aletleri ve su ile çalışan müzikal aletler (otomatlı) tasarladığını ve yaptığını belirtmektedir.
El Cezeri'nin yaşadığı dönemde tarihin ilk robot örnekleri diyebileceğimiz otomatik saatler, abdest alma ya da ikram hizmetinde bulunan makineler, onun tarafından yüzyıllar önce hayata geçirilmişti. Bunlara günümüzde otomat demek daha doğru ama El Cezeri'nin icat ettiği mekanizmalar devreye girdiğinde bu aletler de otomatik olarak çalışıp hareket ediyordu. Enerji kaynağı ise yer çekimi kuvvetiydi. Bu kuvvet de ya düşürülen bir ağırlık, ya boşalan bir kaptaki şamandıra ya da batan bir cisim sayesinde enerji üretiyordu.
ABDEST ALMAK İÇİN SU DÖKEN BİR OTOMAT
Dönemin başkenti olan Diyarbakır'da İçkale Saray'da bugün bile tahayyül edemeyeceğimiz bir teknoloji kullanılıyordu. Sarayda birçok iş El Cezeri'nin yapmış olduğu robotlar aracılığıyla yapılıyordu. Hatta hükümdara abdest alması için su döken bir otomat bile mevcuttu. Hükümdara ve konuklara içecek sunan kadın robotlar, hükümdarı ve konukları eğlendirmek için saz, zil ve tef çalan robotlar, sarayın salonlarında gezen tavus kuşu makineleri, değişik 24 şifre ile açılabilen kilitler, su saatleri, sarayın bahçesindeki havuzda gezinen kayık ve içine su dolan kayığı, bir yandan boşaltırken bir yandan da borusunu öttürerek yardım isteyen kayıkçı robot, otomatik abdest alma makinesi ve buna benzer birçok otomatik aygıt, Diyarbakır'ın ünlü surlarının içinde kullanılıyordu.
İsmail Ebul İz Bin Rezzaz El Cizirî'nin Su Hilesi adlı robotunda, belli aralıklarla terazi ucundaki kovalardan birinin dolmasıyla diğerinin boşalması ve böylelikle ardışık zamanlı sıra ile her iki tarafın da eşit aralıklarla suyu almasını sağlıyordu. Bu icat, sanayi devrimi sonrası ileri derece yağ püskürtmeli ağır iş ve seri üretim yapabilecek fabrika makinalarının belli aralıklarla durmasını ve bir diğer makinanın çalışmasını sağlayan düzeneklerin ana mantığını oluşturdu.
LEONARDO DA VİNCİ DE ÖRNEK ALDI
İlk sibernetikçi olarak kabul edilen El Cezerî, 1205-1206 yıllarında yazdığı ''Kütab-ül'-CAmü Beyne'l-ilm-ive'l-amelen-Nafi' Fi Sınatüi'l-Hiyel'' adlı kitabında 300'e yakın otomatik makine ve sistemleri ile ilgili bilgi verdikten sonra çalışma özelliklerini şemalarla gösterdi. Sadece suyun kaldırma ve basınç gücünü kullanarak tamamen yeni bir teknik ve sistem kurdu, çok yönlü otomatik hareketler elde edebildi. Tasarlamış olduğu otomatların kuş, zurna, davul sesi çıkarmasını da sağladı. Leonardo da Vinci de 15. yüzyılda bir robot tasarladı, ancak bu robotun yapımına hiç başlayamadı…
YATAY EKSENLİ YEL DEĞİRMENLERİ
El-Cezeri'nin imzasını attığı diğer bir alan ise yatay eksenli yel değirmenleridir. Yatay eksenli yel değirmenlerinin ilk olarak Hollanda, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi Kuzey Avrupa ülkelerinde ortaya çıktığı sanılır. Hatta Hollanda`nın adı, yel değirmenleriyle özdeşleşmiştir.
Kitabının beşinci bölümünde, derin olmayan bir kuyudan veya akan bir nehirden suyu yükselten aletler hakkında beş şekil vardır. Bu aletlerde, kaldırma gücü olarak yatay eksenli rüzgâr türbinlerinden yararlanılmaktadır. Yel değirmenlerinin 12. yüzyılın başlarında İslam Dünyası tarafından Batı dünyasına tanıtıldığı bilinir. Hatta 12. yüzyılda geliştirilen bu rüzgâr sistemlerinin 20. yüzyılın başlarına kadar rüzgâr enerjisi ile su pompalamak, tahıl öğütmek ve mekanik güç sağlamak için kullanıldığı bilinmektedir.
İlk olarak M.Ö. 700 yıllarında Persler tarafından düşey eksenli rüzgâr türbininin kullanıldığını, daha sonra 12. yüzyılın başlarında Diyarbakır'da yaşamış olan Ebu-l İz'in ilk modern düşey rüzgâr türbinini geliştirdiğinin iddia edildiğini belirtmektedir.
Birçok araştırıcı tarafından yatay eksenli yel değirmenlerinin ilk önce Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda gibi kuzey Avrupa ülkelerinde geliştirildiği söylenmektedir. Hâlbuki yatay eksenli makinelerin rüzgâr gücü ile kullanılması bu ülkelerden önce El-Cezerî tarafından su kaldırma cihazında kullanılmıştır. Bu cihazda sadece rüzgâr gücünden faydalanılmadığı, günümüzdeki silindir, piston ve sübap parçalarının da bir arada kullanıldığı görülmektedir.
EL CEZERÎ'NİN ESERLERİ VE İCATLARI
El-Cezeri, Diyarbakır'da bulunduğu zamanlarda Kitáb fí ma'rifat al-hiyal al handasiyya (Hayal ve Tekniğin Birleşmesiyle Oluşan Marifetler Kitabı) adlı bir icatlar kitabı yazdı. Kitabının bir nüshasını Abbasi hükümdarı Ebul Ahmed'e, diğer bir nüshasını ise Artukoğlu hükümdarı Mahmud bin Muhammed'e sundu. Bağdat'a gönderilen bu kitab, Moğol istilası sonrası kayboldu.
1990'da da Kültür Bakanlığı tarafından, "Olağanüstü Mekanik Araçların Bilgisi Hakkında Kitap" adı ile Türkçe'ye çevirilmiş ve basılmış olan "El-Câmi' Beyne'l-'İlm ve'l-'Amel En-Nâfi' Fî Es-Sınaâ'ti'l-Hiyel" adlı eseri, El-Cezerî'nin en önemli çalışmasıdır. Bugün İstanbul Topkapı Sarayı III. Ahmet Kütüphanesinde 3472 kayıtlı yazma 1206 tarihli bir eserdir.
Teknoloji tarihine ilişkin olarak da üç kitap bulunmaktadır. Bunların içerisinde en önemlisi hiç kuşkusuz El-Cezerî'nin otomatlar kitabının Türkçe'ye çevirisidir. El-Cezerî, çalışmalarının ileride kendisinden sonra gelenler tarafından önemsenmeme ihtimaline binaen kitabının önsözünde şöyle demiştir: "Bu işe öyle meşakkatlerle koyuldum ki yolum uzadı, emeklerimin rüzgârın savurduğu şeyler gibi heba olmasından, çalışmalarımın gündüzün geceyi silmesi gibi silinmesinden korkarım".
YABANCI ÜLKELERDEKİ EL YAZMASI KOPYALAR
Yabancı ülkelerde Dublin Chester Beatty kütüphanesinde bir, Oxford Bodleian Kütüphanesinde iki ve Paris Bibliotheque Nationale de üç adet daha geç yüzyıllara ilişkin el yazması kopyalar bulunmaktadır. Ayrıca Amerika Birleşik Devletlerinin çeşitli müze ve koleksiyonlarında farklı yazmalardan koparılmış minyatürlü sayfalar sergilenmektedir.
Sınnat el-Hıyel adlı eserinde Cezeri, hava ve boşluğa dayalı içine doldurulan sıvıları istenildiği biçimde akışı sağlayan altı ibriğin yapımından bahseder; Hükümdarın abdest alması için otomatik olarak su akıtan, büyük pirinç ibrik pirinçten yapılmış ibrik hükümdarın yanına bırakılır, ördeğin gagasından akan su ile abdest alınır. Boşalan ibrik geri götürülür, su ile doldurulduktan sonra gerektiği durumda tekrar getirilir.
Cezeri'nin yaptığı fıskiyeler, Benu Musa araçlarını prensip noktasında benzer olsa da teknik açıdan üstün olduğu kabul edilmektedir. Bu üstünlüğü Cezeri‟nin Benu Musa fıskiyelerini yapıp hatalarını tespit etmesinden anlaşılır. Denge prensibine dayalı altı adet Cezeri fıskiyeleri bulunmaktadır. Türkiye'nin güneyinde bulunan ve mühendislik dehası olan El Cezeri, yaptığı araçlar arasında en ünlü olanı fil su saatidir.
Alman profesörlerinden Wideman, Ebuliz El Cezeri'nin otomatik makinelerinden birkaç tanesini yapmış ve başarı ile işletmiştir: Batı dünyasına E. Wideman ile talebesi F. Hauser, Cezeri'yi tanıtmışlardır. Ayrıca El Cezeri'nin kitabını da kısımlar halinde tekrar Wideman Almanca'ya çevirmiş ve teknik yönden yorumlamıştır. 50 yıllık bir aradan sonra, 1974 yılında Donald hill, Wideman gibi, Oxford yazmasını temel alarak, eseri İngilizce'ye tercüme etmiştir.
MODERN MÜHENDİSLİĞİN GELİŞİMİ
Cezerî'nin makinelerinden sadece biri, su çarkı ile işleyen tulumba modern mühendisliğin gelişmesine doğrudan doğruya katkıda bulunmuştur. Bu makine, çift etki ilkesinin uygulanması, dönme hareketinin ileri-geri harekete çevrilmesi, emme borusunun bilinen ilk kullanılışı olmasından dolayı çok önemlidir. Dolayısıyla buhar makinesinin ve emme basma tulumbanın ilk örneği sayılabilir. Söz konusu makinede akan suyun çevirdiği çark düşey düzlemde bir dişliyi, bu dişli de yatay düzlemdeki diğer bir dişliyi döndürmektedir. Yatay dişlinin çevresine yakın bir yerde düşey bir pim bulunmaktadır. Bu pime ortası yarık ve diğer ucu yine bir pimle sabitleştirilmiş bir çubuk geçirilmiş ve bu çubuğa da tulumbaların piston kolları bağlanmıştır. Yatay dişli dönünce yarık çubuk açısal bir hareket yapmakta, piston kolları da ileri geri gidip gelerek tulumbaları çalıştırmaktadır.
Hidrolik güçle çalışıp bir dönme hareketini bir öteleme hareketine çeviren krankbiyel ve piston sistemleri de daha sonra içten yanmalı motorlarla işler hâle getirildi. Bu gelişme ise pistonlu pompaların ve buhar makinelerinin temelini atıp Sanayi Devrimi'nin yolunu açmıştı… (Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Mekatronik Biliminin Öncüsü İsmail El – Cezeri; Bekir Çırak, Abdülkadir Yörük; TDV İslamansiklopedisi, CEZERÎ, İsmâil b. Rezzâz - Sadettin Ökten)