Padişah tuğralarına ideal güzelliği veren "hattın inkılâpçısı"
Hattın inkılâpçısı ve Batılıların "Türklerin Picasso'su" olarak nitelendirdiği; ekol sahibi bir celî sülüs hattatı olan Mustafa Râkım Efendi, Osmanlı tuğralarına son şeklini veren kişi ve Sultan II. Mahmud’un da hat hocası olarak bilinir. Sanatta ortaya koyduğu yenilik, onun dünya çapında tanınmasına vesile oldu. Yazıda belli kalınlıktan sonra harflerin tenâsübünde bir türlü sağlanamayan ölçüyü buldu, padişah tuğralarına da hat ve şekil yönünden ideal güzelliği verdi.
İBB attığı önemli ve değerli bir adım neticesinde Fatih'te bulunan Rakım Efendi Türbesi ve Medresesi'ni aslına uygun şekilde restore etme kararı aldı. İstanbul'daki tek hattat türbesinin yanında bulunan medrese, restorasyondan sonra "Hat Sanatları Merkezi" olarak yaşatılacak… Kardeşlerin küçüğü, üstadların büyüğü Mustafa Râkım Efendi'yi ve hat sanatına getirdiği yenilikleri inceliyoruz…
MUSTAFA RÂKIM EFENDİ HAYATI
1758 yılında Ünye'de doğan Rakım Efendi, babası Mehmed Kaptan tarafından İstanbul'a getirildi ve ağabeyi İsmail Zühdi tarafından yetiştirildi. Dinî ilimleri tahsîlinin yanı sıra, ağabeyinden ve Üçüncü Derviş Ali (ö.1786) olarak anılan bir başka hattatdan bu san'atı öğrendi; icâzet aldığında kendisine Râkım mahlası verildi. Bu arada resim sanatıyla ilgilendi ve yeteneğini geliştirdi. Medrese tahsilini tamamlayan Râkım Efendi hat sanatında elde ettiği başarıları sebebiyle akranları arasından öne çıktı, şöhreti yayıldı ve ileri gelen devlet adamlarının çocuklarına yazı dersleri vermeye başladı. Yaptığı bir resim, Reîsülküttâb Ebûbekir Râtib Efendi vasıtasıyla III. Selim'e takdim edilince padişahın resmini de yapması istendi. Kısa sürede padişahın resmini tamamlayarak kendisine takdim etti.
Resmi çok beğenen III. Selim, Râkım Efendi'yi müderrislik pâyesiyle ödüllendirdi. Böylece saray çevresini etkileyen ve büyük destek gören Râkım Efendi, II. Mahmud padişah olunca onun yazı hocası oldu. Padişah ona büyük hayranlık duyar, kendisine her türlü imkânı sağlardı. 1809'da molla pâyesiyle İzmir, 1814'te Edirne, Mekke, 1818'de İstanbul kadılığına, 1823'te Anadolu kazaskerliğine yükseltildi. Râkım Efendi saraylı bir hanımla evlendiyse de bu evlilikten çocukları olmadı. Hayatının sonlarına doğru felç geçirdi ve 15 Şâban 1241 (25 Mart 1826) tarihinde vefat etti. Vasiyeti üzerine Fatih'in Karagümrük semtinde Atik Ali Paşa Camii hazîresine defnedildi. Daha sonra hanımı kabrinin üstüne türbe ve yanına bir medrese yaptırdı.
11-12 yaşında icazet almasına rağmen, ağabeyine hürmeten kendi üslubunu 45 yıl, yani onun ölümüne kadar gizli tuttu. Tarzını ortaya koyduğu ilk eseri, ağabeyinin mezar taşı kitabesi oldu. Nitekim kendisinden yüz yıl sonra bile eserleri büyük ilgi gördü...
İsmail Zühdi'den sülüs-nesih ve rıkā' yazıları için 1183/1769'da icâzet aldığında 11-12 yaşlarında olan Mustafa Râkım'ın bu icâzetnâmesi hâlen Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi'ndedir . Anılan icâzetnâme, koleksiyonuna katılmak üzere vaktiyle Necmeddin Okyay'ın (1883-1976) eline geçtiğinde, kendisi çok heyecanlanmış ve buna hayran kalmış. Kıt'anın sâdece sülüs satırını açıkta bırakıp alttaki nesih satırları ve İsmail Zühdi'nin yazdığı - içinde Mustafa Râkım'ın adı zikredilen - izin cümlesini kâğıtla kapatarak Reisü'l-Hattâtîn Hacı Kâmil Akdik'e (1861-1941) göstermiş ve "Hocam, bu sülüs yazı kimin olabilir?" diye sormuş. Kâmil Efendi inceledikten sonra: "Râkım'ın" cevabını vermiş. Necmeddin Efendi kâğıtla örttüğü kısmı açtığında, hayret sırası, bunun henüz 12 yaşındaki bir çocuk tarafından yazılmış icâzetnâme kıt'ası olduğunu görüp öğrenen Hacı Kâmil Efendi'ye gelmiş! Daha küçücükken, san'at üslûbunu ortaya koyabilmek -herhâlde Mustafa Râkım gibi- dehâ mertebesindeki zevâta has bir İlâhî mevhibe olmalıdır.
Râkım'ın küçük yaşlarındayken ağabeyisinden aldığı sülüs-nesih hat icâzetnâmesi, Uğur Derman
BÜTÜN HATTATLARI ETKİLEDİ
Râkım Efendi sülüs, nesih ve özellikle celî sülüsle tuğrada yeni bir üslûp ortaya koydu. Bütün hattatları etkiledi. Celî sülüste Hâfız Osman'ın sülüs yazıdaki estetik ölçülerinden ve onun en güzel yazılarından ilham alarak yaklaşık 1819'dan sonra kendi ekolünün kurallarını belirledi ve büyük başarı sağladı. Celî sülüs kompozisyonlarda harf güzelliğini öne çıkaran Râkım Efendi istifte oluşan boşlukları okutma, tezyin ve mühmel işaretleriyle dengeli bir şekilde doldurarak kompozisyonun organik bütünlüğünü elde etti. Celî sülüs sahasında en güzel eserlerini verdiği 1815-1819 yılları Mustafa Râkım Efendi'nin olgunluk dönemidir.
Fatih Nakşidil Sultan Türbesi hazîresi Akdeniz ve Karadeniz giriş kapıları ön ve arka cephelerinde taşa hakkedilmiş celî sülüs âyetler, türbe kubbe kuşağında İnsân sûresiyle Eyüp'te Sultan Camii hazîresinde Çelebi Mustafa Reşid Efendi mezar taşı kitâbe yazıları bu dönemin günümüze ulaşan en güzel eserleri arasındadır.
Prof. Dr. Uğur Derman'ın kaleminden Mustafa Râkım Efendi...
İSTANBUL TÜRK VE İSLÂM ESERLERİ MÜZESİ'NDE
Mustafa Râkım Efendi'nin kalem ağzı 3 cm. kalınlığında sulu, siyah mürekkeple 43 m. uzunluğunda hazırladığı Nakşidil Sultan Türbesi kuşak yazısı diğer yazı kalıpları ile İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nde korunur. Mustafa Râkım celî sülüs yazıda çığır açan bu başarısı yanında III. Selim, IV. Mustafa ve II. Mahmud için yazdığı tuğralara kendinden sonra değişmeyecek yeni bir biçim kazandırdı, ayrıca celî sülüs ve tuğra ketebelerinde hattatların örnek aldığı sülüs ve tevkī' karışımı üslûplaştırılmış bir imza tarzı geliştirdi.
Nusretiye Camii içinde 41 m. uzunluğunda kuşak halinde yazdığı Nebe' sûresi, Topkapı Sarayı Bâbüsselâm Kapısı üzerindeki âyet (Sâd 38/50), Mustafa Râkım'ın taşa hakkedilmiş celî sülüs yazıdaki gücünü ve yaptığı yenilikleri aksettiren güzel eserlerindendir.
Topkapı Sarayı'nda korunan sülüs, nesih, celî sülüs kıta, levha ve yazdığı tuğraları bulunur. İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi'nde değişik düzenlemeleriyle müsennâ, celî sülüs, sülüs ve nesih hatla yazdığı hilye-i saâdet (nr. 2732), Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi'nde Cihangir Camii'nden alınan celî sülüs zerendûd yazıları (nr. 30, 1506, 2194), İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde nesih hatla istinsah ettiği Ayvansarâyî'nin Hadîkatü'l-cevâmi' adlı eseri onun günümüze ulaşmış bilinen eserlerindendir.
YETİŞTİRDİĞİ TALEBELER
Ta'lik ve celî ta'lik yazıda da başarılı eserler veren Mustafa Râkım'ın İsmâil Zühdü ve Hüseyin Hamîd Efendi'nin mezar taşları, Topkapı Sarayı Hazine Kethüdâsı Odası tamir yazısıyla Miskinler Tekkesi ve Çeşmesi, Başçuhadar Seyyid Ömer Ağa Çeşmesi celî ta'lik kitâbe yazıları onun ta'lik yazıda bilinen güzel eserleri arasındadır. Ayrıca özel müze ve hat koleksiyonlarında eserleri vardır. Yetiştirdiği talebeler arasında II. Mahmud ile Mehmed Hâşim ve Mehmed Şâkir Recâi efendiler eserleri günümüze ulaşmış hattatlardandır. Kendisini mânevî hoca edinenler de az değildir: Abdülfettah, Ahmed Râkım ve Sâmi efendilerle, Nazif Bey, Hâmid Aytaç, Mâcid Ayral, Halim Özyazıcı…
Üslûbu îtibâriyle Mustafa Râkım yolunda olmayan Kādıasker Mustafa İzzet Efendi (1801-1876), Râkım'a hayranlığı dolayısıyla zaman zaman o şîvede de eserler vermeğe çalışmıştır. Hatta, bu hayranlıkla, Fâtih Câmii hazîresinin kapı üstlerindeki Râkım yazılarını sık sık ziyaretlerinden birinde: "Tahdîs-i nimet olmak üzere söylerim: Şeyh gibi, Hâfız Osman gibi yazdım. Lâkin şu herîfin celîsinin bir harfine bile yanaşamadım" dediğini Üstâd Okyay nakletmişlerdi. Buradaki "herîf"in "hırfet sâhibi, san'atkâr" mânâsına hayranlıkla kullanıldığı âşikârdır.
Celî sülüs hattına nihâî şeklini vermiş olan Sâmi Efendi'ye de bir münâsebetle "Râkım'ı geçdiniz" denildiğinde: "Râkım geçilmez. 'Onu geçdim' diyen geri döner" cevâbını verdiği meşhurdur.
TÜRK PICASSO'SU RÂKIM EFENDİ
Hattın inkılapçısı olarak bilinen Hattat Mustafa Râkım Efendi'nin bu sanatta ortaya koyduğu yenilik, onun dünya çapında tanınmasına vesile oldu. Yazıda belli kalınlıktan sonra harflerin tenâsübünde bir türlü sağlanamayan ölçüyü buldu, padişah tuğralarına da hat ve şekil yönünden ideal güzelliği verdi. Figürist ressam olması, harflerin tenâsübü yanında, yazının istifinde de başarıyı yakalamasını sağladı. Hem ressam hem de hattat olan Râkım Efendi, sadece Doğu'da değil, Batı dünyasında da tanındı. Öyle ki Batılılar ona "Türklerin Picasso"su unvanını yakıştırmıştı...
RÂKIM EFENDİ MEDRESESİ ve TÜRBESİ
Fatih ilçesinde Atik Ali Paşa Camii'nin batısında yer alan yapı bu devrin ünlü hattatı Mustafa Râkım Efendi adına vefatından sonra hanımı tarafından yaptırılır. Yapının Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'ndeki vakfiyesi Mustafa Râkım Efendi'nin sağlığında 1 Cemâziyelevvel 1240 (22 Aralık 1824) tarihinde hazırlanır. 1869'da yapılan bir tesbitte medresede yirmi talebenin ders gördüğü kaydedilir. 1914 yılındaki tesbitte avlusunun dar olduğu ve ahşap on odasının bulunduğu, harap durumda olduğu için kadro harici kaldığı, ayrıca mahalle arasında etrafı evlerle çevrili olan medresenin sıkışık bir konumda bulunmasından dolayı yeniden ihyasına gerek bulunmadığı belirtilir. 1918 yılı sonlarında yapılan bir diğer tesbitte ise medresenin harikzedeler tarafından işgal edildiği bildirilmektedir.
Kuzeydoğu yönünde köşeye yakın konumda yer alan yuvarlak kemerli açıklıklı bir kapı ile ulaşılan medresenin yalnızca dış duvarları günümüze ulaşmıştır.
Türbenin doğu yönünde dışa bakan kesme küfeki taşı ile kaplı ön cephesinde yuvarlak kemerli alınlıklı ve dikdörtgen açıklıklı üç pencere mevcut. Bu cephede yer alan pencerelerin alınlıkları ve söveleri mermerden. Pencerelerin üstünde iri yaprak motifleriyle taçlandırılmış, yanları "S" şeklinde profillerle sınırlanan mermer üzerine celî sülüs yazılı bir kitâbe vardır…
Mustafa Râkım Efendi'nin ölüm yılını veren (1241/1826) kitâbe Mustafa Râkım imzalı olmasına rağmen tartışma konusudur. Bu kitâbenin kendisi tarafından yazıldığını söyleyenlerin yanında öğrencisi Mehmed Hâşim Efendi tarafından onun adıyla yazılmış olduğunu kabul edenler de vardır. Ön cephede kademelenme ile oluşan iki köşe yuvarlatılarak yumuşatılmış, pencerelerin altında ve üstünde yer alan yatay silmelerle de cephenin hareketliliği arttırılmıştır.
Cephenin sağında yer alan yuvarlak kemerli avlu girişinin üstü barok kıvrımlı dalgalı bir profille son bulmaktadır. Türbenin içinde iki kabir mevcuttur. Bunlardan ahşap olup 1996 yılında yenilenen sanduka Mustafa Râkım Efendi'ye, barok süslemeli mermer lahit ise 1845'te vefat eden öğrencisi Mehmed Hâşim Efendi'ye aittir. Bu lahdin baş taşında iki yönde de aynı metin yazılmıştır. Cephede türbenin solunda öne çıkma yapan pencereli duvarın köşesinde yer alan kemer başlangıcı bu yönde cami avlusuna açılan bir kapının varlığına işaret etmektedir. (TDV,İslamansiklopedisi, RÂKIM EFENDİ, Mustafa - Süleyman Berk- RÂKIM EFENDİ MEDRESESİ ve TÜRBESİ - Ahmet Vefa Çobanoğlu)
HAT SANATLARI MEDRESEDE YAŞAYACAK
Fatih'teki Hattat Kazasker Mustafa Rakım Efendi Türbe ve Medresesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) tarafından restore ediliyor. İBB, türbenin restorasyonu büyük oranda tamamladı, medresenin ihya çalışmaları ise devam ediyor. Çalışmaların sona ermesinin ardından mekan, "Hat Sanatları Merkezi" olarak hizmet verecek.
Birinci Grup Tescilli Anıt Eser niteliğindeki türbe ve medresenin ilgili kurullardan restorasyon onayı alındıktan sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü ile yapılan protokol kapsamında, Rölöve Anıtlar Müdürlüğü'nün onaylı projesi doğrultusunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi-Fen İşleri Dairesi Başkanlığı Yapı İşleri Müdürlüğü'nce yeniden ihya işlemleri sürdürülüyor.
Rakım Efendi Türbesi tamiratı kapsamında, kurul onaylı projeye uygun olarak tamamlanma aşamasına getirildi. Rakım Efendi Medresesi'nin tamiratı çerçevesinde ise tümüyle yıkılmış, yok olmuş ya da çok harap durumda olan bir tarihi eserin, elde bulunan belgelere dayanılarak yeniden yapılması çalışmaları devam ediyor. Yaklaşık maliyeti 3 milyon 160 bin lira olan türbe ve medresenin ihya çalışmalarının 2018'in sonuna kadar tamamlanması planlanıyor. İnşaat işlemleri bittikten sonra iç bahçe, idare odası, 3 atölye, 6 sergi odası ve depo ile Hattat Mustafa Rakım Türbesi ve avlusu ile "Hat Sanatları Merkezi" olarak hizmet verecek.