Hilafetin son büyük projesi
Yüz on yıl önce İstanbul’dan Medine’ye bir tren kalktı. Müslümanların ümitleri, sevinçleri ve dualarıyla beraber... Avrupalılar, başarılması imkânsız fantezi olarak tanımlasa da halkın fedakârlıklarıyla inşa edilen Hicaz Demiryolu’nda, 27 Ağustos Perşembe günü yolcuların “Allâh yansur sultânenâ ”duasıyla İstanbul’dan Medine’ye ilk sefer gerçekleşti.
Hicaz Demiryolu'nun ilk seferi 27 Ağustos Perşembe günü, İstanbul'dan gelen misafirlerle beraber, Şam şehrinden Medine-i Münevvere istikametine hareket etti. Trende, devlet adamlarından müteşekkil kalabalık bir heyetten başka, yerli ve yabancı pek çok gazeteci bulunuyordu. Özel trenin bir büyük salon-vagonu, bir lokantası, bir mescit vagonu ve üç de yolcu vagonu vardı. Trenin sürati 40-60 km arasındaydı. Bu sürat o zaman için mükemmel sayılabilirdi. Tren yalnızca iki şey için duruyordu: İkmal ve namaz... Çöl kumları üzerinde cemaatle namaz kılınırken, ikmal için develerle su getiriliyordu. Tren, 30 Ağustos Pazar günü öğleden sonra saat iki sularında Medine-i Münevvere'ye vardı.
HİCAZ DEMİRYOLU'NUN İNŞA FİKRİNİN OLUŞUMU
Hicaz Demiryolu'nun inşa fikrinin oluşumu 1864'te Alman asıllı Amerikalı bir mühendis olan Dr. Charles F. Zimpel'in Kızıldeniz ile Şam'ı birleştirecek bir demiryolu hattının inşası için Osmanlı Devleti'ne teklifte bulunmasıyla başlar. Ancak bu proje devletin o dönem içinde bulunduğu iktisadi ve siyasi sıkıntıların da etkisiyle tatbike konma şansı bulunamaz.
Sultan Abdülaziz'in saltanatı sırasında İstanbul'dan Medine'ye kadar uzanacak bir demiryolu yapılması teklifi gündeme gelmişse de devlet bu düşünceyi de uygulamaya koyma şansını bulamaz.
Dr. Zimpel'den sonra İstanbul'dan Hicaz'a uzanacak bir demiryolu yapımı konusunda bulunulan öneriler arasında; 1872'de Alman mühendis Wilhelm von Pressel'in " Asya- Osmanlı Demiryolları "teklifi, Hasan Fehmi Paşa'nın, Ahmet İzzet Efendi'nin Layihası, Mehmet Şakir Paşa'nın Görüşü ve Ahmet Muhtar Paşa'nın demiryolu tekliflerini saymak mümkündür.
"Anadolu Demiryolu; mürteci olduğumu, inkılâplara düşman olup, memlekete sokmak istemediğimi söyleyenlere bunun aksini ispat eden en iyi delildir "diyen Sultan Abdülhamit de tüm ülke çapında demiryolu inşaatını sonuna kadar destekledi.
II. Abdülhamit, Hicaz Demiryolu'nun inşası için kesin kararını vermeden önce bir kez de Osmanlı devlet erkânının fikirlerini alır. Olumsuz cevaplarına rağmen "Cenab-ı Hakk'ın avn ü inayeti ve Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz hazretlerinin imdad-ı ruhaniyetine müsteniden Hat- mezkurun inşası içün" emir verdi.
GERÇEKLEŞTİRİLMESİ İMKÂNSIZ RÜYA
II. Abdülhamid Han'ın, Arap Yarımadası'nda Osmanlı'nın siyasî hâkimiyetini pekiştirmek, mukaddes toprakları ziyaret etmek isteyen Müslümanları tehlikelerden korumak ve en önemlisi de Hac yolculuğunu kolaylaştırmak için hazırlattığı Hicaz Demiryolu Projesi, bütün devlet erkânı ve ihtisas sahibi insanlar tarafından gerçekleştirilmesi imkânsız bir rüya gibi algılandı.
Sultan II. Abdülhamit'in İstanbul ile Medine-Mekke'yi bağlayacak bir demiryolunu yapmak istemesinin birçok nedeni vardı. Bunlardan biri İstanbul ile Hicaz topraklarının birleştirilmesi manevi bir önem taşıyordu. Bir diğeri ise bu topraklarda çıkan isyanlara hızlı müdahale edebilmek de demiryolu ile mümkün olacaktı.
İSLAM DÜNYASI DEMİRYOLUNUN YAPIMINDA BİRLEŞTİ
Yapılması düşünülen demiryolunun bütçesini o günün uzmanları 4 milyon lira olarak hesapladı. Bu rakam devlet bütçesinin beşte biri ediyordu. Sultan Abdülhamit proje için ilk bağışı şahsi malvarlığından yaparak büyük bir kampanya başlattı. Ardından devlet erkânı ve üst düzey yetkililer bağış yaptı. İslâm dünyasınca yapılan bu yardımların tek elde toplanması için, "Hicaz Şimendifer Hattı İanesi" kuruldu. Kampanya, sadece Osmanlı topraklarında değil, tüm İslam dünyasında büyük ilgi gördü ve insanlar fedakârca bağış yaptı.
1 Eylül 1900 tarihinde temelleri Şam'da resmî bir törenle atılan Hicaz Demiryolu Projesi, Avrupalılar tarafından "başarılması imkânsız fantezi" olarak dünya kamuoyuna lanse edilse de, Müslümanlar tarafından büyük bir teveccüh görerek desteklendi. Fas, Tunus, Cezayir, Rusya, Çin, Singapur, Hollanda, Güney Afrika, Ümit Burnu, Cava, Sudan, Pretorya, Bosna- Hersek, Üsküp, Filibe, Köstence, Kıbrıs, Viyana, İngiltere, Almanya ve Amerika'daki Müslümanlar Hicaz Demiryolu'nun yapımı için bağışta bulundular. Hatta Müslümanların dışında, Almanlar, Yahudiler ve birçok Hıristiyan bile bağışta bulundu. Fas Emiri, İran Şahı ve Buhara Emiri gibi devlet idarecilerinden de yardımlar geldi.
II. Abdülhamid, Hicaz Demiryolları Projesi'ne teşvik için, 5 ila 50 altın arasında bağış yapanlara nikel, 50 ila 100 altın arasında bağış yapanlara gümüş ve 100 altından fazla bağış yapanlara da altın madalyalar takdim etti.
Bu projenin tamamlanması, İstanbul'un Hicaz'a bağlanması bütün ümmeti heyecandırmıştı. Osmanlı, Hindistan İran ve Arap basınında aylarca en ağırlıklı konu Hicaz Demiryolu oldu. İstanbul'da yayınlanan Sabah gazetesi, demiryolundan kutsal hat ve halifenin en muhteşem eseri olarak bahsediyordu.
TEZKERELERE RAĞMEN İŞİNİ BIRAKMADILAR
Maddi konular halledildikten sonra teknik problemler de baş gösterdi. II. Abdülhamit özellikle inşaatta Müslüman mühendislerin çalışmasını istiyordu. Fakat daha önce ciddi bir demiryolu inşaatı yapmadığından tecrübesiz olan Müslüman mühendisler nedeniyle demiryolu çalışmaları yavaşladı. Ancak sorun Alman mühendisler hızla işe alınıp genç Osmanlı mühendislerine bilgi birikimlerini aktararak çözüme kavuştu.
Hicaz demir yolunun yapımına 1900 yılında Şam'da başlandı. Bölgedeki Osmanlı askerlerinin önemli bir kısmı bu demiryolunda işçi olarak görev aldı. Bazı askerler, tezkereleri gelmesine rağmen işi bırakmayarak Medine'ye kadar rayları döşemekte kararlıydılar.
Demiryolu halkın da gayretiyle hızla ilerledi. Demiryolu yapımında bulunan bir Alman mühendis, Auler Paşa, halkın karşılamasını şu cümlelerle aktarır: "Yüz binden fazla erkek, kadın ve çocuk set çekilmiş dalgalı bir deniz gibi yolun iki tarafını doldurmuşlardı ve zaman zaman askerlerin teşkil ettiği çemberi aşıyorlardı. Art arda kadınların sevinç bağrışmalarının eşlik ettiği erkeklerin "Allâh yansur sultânenâ"* sesleri duyuluyordu."
PEYGAMBER EFENDİMİZİ RAHATSIZ ETMEK İSTEMEDİ
II. Abdülhamit büyük bir incelik örneği göstererek mukaddes topraklarda gürültülü çalışılmamasını, Hz. Muhammed'in yüce ruhaniyetini rahatsız etmemesini ister. Medine-i Münevvere'nin 20 kilometre yakınına gelindiğinde rayların altına keçe döşenerek çalışmalar devam ettirildi. Çalışmalar süresince bölgede sesiz lokomotifler kullanılmaya özen gösterildi.
DEMİRYOLU İLE BÖLGE İHYA EDİLDİ
Hicaz Demiryolunun yapımı sırasında bu bölgelerde yaşayan eşkıya grupları demir yolunun yapımına karşı çıkıp saldırılarda bulunsa da demiryolunun yapımı sırasında 2666 köprü ve menfez, 7 demir köprü, 9 tünel, 96 istasyon, 7 gölet, 37 su deposu, 2 hastane ve 3 atölye de inşa edildi.
Abdülhamid'in tahtan indirilmesine kadar "Hamidiye Hicaz Demiryolu" olarak anılan ve 18 Ocak 1909'dan itibaren sadece "Hicaz Demiryolu" olarak bilinen hat, 1918'de bin 900 kilometreyi aştı. Medine komutanı Fahreddin Paşa'nın Mondros Mütarekesi'nin 16'ncı maddesi gereğince 7 Ocak 1919'da imzaladığı şartname gereği Medine'yi teslim ve tahliye etmesi ile birlikte Hicaz Demiryolu üzerindeki Osmanlı hâkimiyeti kalkmıştı. Medine'de bulunan Mukaddes Emanetler, Fahreddin Paşa'nın üstün çabalarıyla Hicaz Demiryolu hattı sayesinde İstanbul'a taşınabildi.
Osmanlı Devleti'nin o bölgeyle haberleşmesini de kolaylaştıran Hicaz Demiryolu, hacca gitmek isteyen Müslümanların da işini oldukça kolaylaştırdı.
Hicaz Demiryolu hattı 1908 yılında açıldıktan sonra, Hayfa ile Şam arasında her gün, Şam ile Medine arasında haftada üç gün karşılıklı yolcu ve ticarî eşya katarları çalışmaya başladı. Hac mevsimi boyunca, Safer ayı sonuna kadar Şam-Medine arasında yine karşılıklı üç sefer yapılırdı. Yalnız hac zamanına mahsus olmak üzere gidiş geliş için tek bilet kâfiydi. Böylece önceden deve sırtında 40 günde alınan Şam-Medine arası, 72 saate indi. Hareket saatleri namaz vaktine göre ayarlanıyordu. Ayrıca her seferde bir vagon mescid olarak hizmet veriyor; bir de müezzin vazife yapıyordu. Dinî günlerde ve Mevlid kandilinde Medine'ye ucuz seferler tanzim ediliyordu. Ailelerin rahat seyahat yapabilmesi için vagonlarda hususî tanzimler yapıldı.
MÜSLÜMANLAR GÜVEN TAZELEDİLER
Hat bitince, bedevîler, hattı korumakla vazifelendirilip maaşa bağlandı. Demir yolu vesilesiyle çok sayıda teknik eleman yetiştirildi. Osmanlı Devleti ve halife çok büyük bir prestij kazandı. Müslümanların kendine güveni tazelendi. Hind Müslümanları, hattın Bağdat üzerinden Hindistan'a kadar uzatılmasını isteyip; bunun için üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını beyan ettiler. II. Meşrutiyet ilan edilince ilk iş olarak Hamidiye Hicaz Demiryolu adı, Hicaz Demiryolu'na çevrildi. Demiryolu İdaresi, Harbiye Nezâreti'ne bağlandı. Sürre Alayı demir yolu ile gönderilmeye başladı. Eşya sevkiyatı sebebiyle hattın geçtiği yerler iktisadî olarak canlandı. Bu arada bazı tâli hatlar yapılarak hattın uzunluğu 1900 kilometreye çıktı. Ancak Mekke ve Yemen'e kadar uzatılması, bir yandan da Bağdat'a bağlanması işi akim kaldı. Harb rüzgârlarının estiği bu sıralarda, İngiliz ve Fransızlar hattın inşasından fevkalade rahatsızdı.
RAY BAŞINA BİR ALTIN
Cihan Harbi'nde Hicaz Demiryolu asker sevkiyatı için kullanıldı. Suriye cephesinin çöküşü üzerine, İngilizler, hattı bombalayarak sabote etti. Hatta meşhur casus Lawrence (Arapların tabiriyle El-Aurans) bedevî eşkıyasına ray ve travers başına bir altın vererek, hattın Maan'dan Medine'ye kadar olan kısmını kullanılamaz hâle getirdi. Demir yolu sayesinde Medine, İstanbul'la irtibatını devam ettirdi ve 1919 yılına kadar dayandı. Hicaz hattının İstanbul'a son seferi, Medine'nin düşmesi üzerine Mukaddes Emânetler'in taşınması için cereyan etti. 1918 mütarekesi ile hattın çoğu kontrolümüzden çıktı.
GEÇMİŞİN HAZİN HATIRASI
Hicaz Demiryolu hattı bugün Suriye ve Ürdün'de hâlâ kullanılmaktadır. Suudi Arabistan hükümeti de hattı yeniden canlandırmaya çalışmaktadır. Hattın 452 kilometresi Ürdün sınırları içerisinde yer almaktadır. Ürdün'ün Mefrak, Zerkâ, Amman, Cize, Katraniye ve Maan istasyonlarından geçen trenler yük ve yolcu taşıyor. Osmanlı devrinden kalma istasyonlardan başka, birkaç şimendifer ve vagon Amman-Zerkâ arasında banliyö treni olarak elan kullanılmaktadır. Vagonların iç duvarlarında Kudüs, Şam ve Hicaz'daki dinî, tarihî ve turistik mekânların resimleri asılıdır. Vagonun dışındaki sahanlıkta Osmanlıca şu yazı görülüyor:
"Hâricde vukuf memnu'dur" (Dışarıda durmak yasaktır).
ÖMRÜ KISA, ETKİLERİ UZUN PROJE
Hicaz Demiryolu, kısa ömrüne rağmen, önemli askerî, siyasî, ekonomik ve toplumsal sonuçlar meydana getirdi. Yabancı sermaye tarafından yapılan demiryollarında istihdam edilmeyen Mühendislik Mektebi mezunu pek çok Türk mühendisinin de ilk tecrübe ve yetişme yeri oldu.
Cumhuriyet Demiryolları'nın yapımı aşamasında gerekli olacak bilgi, beceri ve tecrübe birikiminin temeli Hicaz Demiryolu ile sağlandı ve azımsanmayacak kadar çok teknik eleman yetişti.
Osmanlı Devleti'nin o bölgeyle haberleşmesini de kolaylaştıran Hicaz Demiryolu, hacca gitmek isteyen Müslümanların da işini oldukça kolaylaştırmış ve büyük sonuçlar doğurdu.
Hicaz Demiryolu, meydana getirdiği maddi sonuçların yanı sıra, insanlarımızın ortak bir hedef ve ideal etrafında yardımlaşma ve dayanışma bilincinin oluşmasına da önemli bir katkı sağladı.
1900'de başlayan proje 1908'de tamamlandı. Bu demiryolu son Surre Alayı'na kadar devam etti. 7 Ocak 1919'de imzalana Mondros Antlaşması nedeniyle Osmanlı Hicaz Demiryolu'nun hâkimiyetini kaybetti.
Dönemin önemli isimlerinden Baron von der Goltz Hiza Demiryolu ile ilgili şu yorumu yapar: "İtinalı hazırlıklar yapmaya alışmış olan Avrupalılara yapılması imkânsız görünen şeylere pervasız bir cesaretle ve Allah'ın inayetine sığınarak başlanmış ve göründüğünden çok daha kolaylıkla üstesinden gelinmiştir. Bizim için bundan alınacak bazı dersler vardır."