Arama

Osmanlı'nın kadim geleneği 'Surre Alayları'

Osmanlı’da 500 yıl süren bir gelenek olan surre alaylarıyla her yıl hac mevsiminde hacca gitmek isteyenlerle beraber para dışında pek çok kıymetli eşyalar kutsal mekânlara gönderilirdi. İstanbul’dan dualarla yola çıkan alay, oradan Haremeyn’e giderek ahaliye, zahitlere, Mekke emirlerine, Hicaz bölgesinde yaşayan ihtiyaç sahiplerine emanetlerini ulaştırırdı. Bu sayede İslâm’ın emrettiği insanlara malıyla yardım etme, “infâk” emri en güzel şekilde yerine getirilirdi.

Osmanlı’nın kadim geleneği ’Surre Alayları’
Yayınlanma Tarihi: 26.05.2018 00:00:00 Güncelleme Tarihi: 26.05.2018 12:51

Sözlükte "içine altın ve para gibi kıymetli eşyaların konulduğu kese" anlamına gelen 'surre' kelimesi, her yıl hac mevsiminde yola çıkan alay, Harem-i şerif ahalisine, zahidlere, mukaddes yerlerin emniyetini sağlayan Mekke emirlerine ve Hicaz bölgesinde yaşayanlara dağıtılan para ve değerli eşyalara denirdi.

Haremeyn'e surre gönderilmeye ne zaman başlandığı tam olarak belli olmamakla birlikte bu âdetin Abbasî Halifesi Mehdî-Billâh zamanında (775-785) ortaya çıktığı görüşü hâkimdir. Aynı dönemde hac yollarının güvenliği, hac güzergâhı üzerinde bulunan su kuyularının bakımı, hacıların konaklama vb. ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bazı tedbirlerin alındığı da bilinir. Haremeyn'e her yıl düzenli biçimde surre gönderilmesi ise Abbasî Halifesi Muktedir-Billâh döneminde (908-932) başlandı. Daha sonra Fatımîler, Eyyübîler ve Memlüklüler tarafından da surre geleneği devam ettirildi.

Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar devam eden güzel geleneklerden olan surre alayı, İslam topluluklarının arasında bir muhabbet ve hürmet bağı oluşturdu.

SURRE ALAYI HAZIRLIKLARI

Osmanlı Devleti'nde ilk bilinen surre alayı Yıldırım Beyazıd tarafından Edirne'den gönderildi. Gönderilen hediyeler arasında 80.000 altın da vardı. Bu geleneği Çelebi Mehmet, İkinci Murat Han ve Fatih Sultan Mehmet artırarak devam ettirdi. Yavuz Sultan Selim döneminde halifeliğin Osmanlı'ya geçmesiyle bu daha da sistemleştirildi. Haremeyn-i Şerif'e her şeyin en güzelini layık gören Osmanlı, surre alaylarına özellikle dikkat ediyordu. Devletin en zor zamanlarında da devam eden alaylar, Haremeyn evkafı nazırı darüsseade ağalarının sorumluluğuyla hazırlanırdı. Gönderilecek para ve eşyaların listesini gösteren surre-i hümayun defterini darüsseade ağasının yazıcısı ve Haremeyn müfettişi mühürlerdi. İmzalana deftere nişancı tuğra çekerdi. Daha sonra ise padişahın Mekke emirine hitaben yazdırdığı name-i hümayun kızlar ağası tarafından surre eminine teslim edilirdi.

Her yıl Recep ayının girmesiyle birlikte İstanbul'da surre alayı hazırlıkları başlardı. Recebin on ikinci günü padişahın da katıldığı büyük bir merasim yapılırdı.


Davetliler, Topkapı Sarayı'ndaki Kubbealtı önünde toplandıktan sonra Mekke şerifine gönderilecek mektup ile surre-i hümâyûn torbaları hâfızların okuduğu Kur'ân-ı Kerîm eşliğinde padişah huzurunda mühürlenerek 'surre emin'ine teslim edilirdi. Bundan sonra padişahın hediyeleriyle nâmesinden oluşan mahmil-i şerifi taşıyan deve başta, surre torbalarının yüklendiği diğer deve ve katırlar arkada olmak üzere sarayın orta kapısı olan Bâb-ı Hümâyûn'dan çıkılır ve Sirkeci'deki Kireç İskelesi'ne gelinirdi. Oradan Kaptan Paşa'nın hazırlattığı çektirilere bindirilen surre alayı Üsküdar'a geçirilir ve Mekke-i Mükerreme'ye kadar kara yoluyla gidilirdi. Mekke Emîri tarafından padişahın mektubu Mina mevkiinde okunduktan sonra surre torbaları içindeki paralar defterde yazıldığı şekilde dağıtılırdı. Haccın bitimini müteakip surre emîni, Mekke Emîri'nin padişaha yazdığı cevabı mektup ve hediyeler ile beraber İstanbul'a dönerdi. Surre alayı gidiş ve dönüşünde İstanbul halkının şahit olduğu, yılın en önemli, en çok itibar edilen ve Boğaz'ın her iki yakasında büyük kalabalığın iştirak ettiği, bir dinî merasim halini alıyordu. Törenler Osmanlı Devleti'nin sona erişine kadar bu özelliğini korudu.


Surre alayını kazasız belasız kutsal topraklara ulaştırmaktan sorumlu surre emini ise, genellikle dindar ve namuslu bir devlet adamı olurdu. 'Surre emini'ne sadrazam huzurunda kendisine "hil'at" giydirilirdi.

Surre alayına kalabalık bir maiyet halkıyla beraber muhafız askerler de refakat eder, ayrıca alaya İstanbul'dan ve güzergâh üzerindeki yollardan da hacca gitmek isteyenler katılırlardı. Surre alayı Şam'a varınca, surrenin götürülmesinden sorumlu surre emini, görevini emirü'l-hac mevkiindeki Şam beylerbeyine devrederdi. O da surreyi Mekke'ye ulaştırır, hediyelerin dağıtımı yapıldıktan ve hac farizası yerine getirildikten sonra Mekke şerifinin padişaha hitaben kaleme aldığı bir teşekkür ve dua mektubuyla birlikte alay yine aynı güzergâhı takip ederek İstanbul'a geri dönerdi.

PAHA BİÇİLMEZ EŞYALAR

Eski bir gelenek olan Surre ile birlikte gönderilen Kâbe örtüsü, Osmanlılarda Kanûnî Sultan Süleyman ile başladı. Kâbe örtüsünün yenisi genellikle Kahire'de dokunur ve surre alayı ile yollanırdı. Eskisi de surre alayının dönüşünde İstanbul'a getirilirdi.

Surre alayında yer alan ferâşet çantasında Hanedan mensuplarının, devlet erkânının ve halktan dileyenlerin hazırladıkları hediye ve paralar konularak bir yüzünde gönderenin, diğer yüzünde alıcının adı ve adresi yazılarak Evkaf Nezâreti'ne teslim edilirdi. Dönüşte bu çantalar, içinde Haremeyn'den yollanan hediyeler olduğu halde sahiplerine iade edilirdi. Bütün bunlar o yılın surre ve ferâşet defterlerine kaydedilirdi. Kaybolan veya henüz bulunamayan defterler hariç XVI. yüzyılın sonlarından XX. yüzyılın ilk on yılına kadar 5000 civarında surre defteri mevcuttur.


Surre-i Hümayunla gönderilen paralar Haremeyn masraflarına harcanırdı. Paralar dışında nadir bulunan kıymetli halılar, seccadeler, avizeler, şamdanlar, paha biçilmez Mushaf-ı şerfiler, levhalar, gümüş perde halkaları, okkalarla buhurlar, elbiseler, Mekke emirine mahsus sırmalı ve işlemeli kaftan, mücevherli kılıç, inciden teşbih ve pek çok kıymetli eşya bulunurdu.

Surrenin gelir kaynağı, devrin sultanının gönderdiği özel hediyelerden ve Haremeyn'e tahsis edilen vakıf gelirlerinin şarta uygun olarak toplandığı vakıf tahsisatından oluşuyordu.

Surre alayının güvenliği güzergâh üzerinde bulunan sancak beyi, beylerbeyi veya valilerce sağlanırdı. 1863 yılı surre alayının Payas civarında eşkıya saldırısına uğrayıp surrenin gasp edilmesi ve bir sonraki hac mevsimine kadar bölgede güvenliğin sağlanamaması yüzünden 1864'ten itibaren denizyolu tercih edildi ve Beşiktaş İskelesi başlangıç noktası oldu.

İslâm'ın mübarek mekânlarından Mescid-i Aksâ'nın bulunduğu Kudüs şehrine de surre gönderilirdi. Örneğin, Sultan III. Murad zamanında Medine'ye 196, Mekke'ye 87 ve Kudüs'e 11 keseden oluşan nakit para yollandı.

İSLAM ÂLEMİ BİRBİRİNE BAĞLANDI

Sultan Abdülhamid'in yıllarca düşlediği bir projesi vardı. Bu proje İslâm âlemini birbirine bağlayacak olan ve hayalleri zorlayan Hicaz Demiryolu projesiydi. Abdülhamid'in mukaddes toprakları ziyaret etmek isteyen Müslümanları tehlikelerden korumak ve en önemlisi de Hac yolculuğunu kolaylaştırmak için hazırlattığı Hicaz Demiryolu Projesi, bütün devlet erkânı ve ihtisas sahibi insanlar tarafından gerçekleştirilmesi imkânsız bir rüya gibi algılandı.

Sultan II. Abdülhamid Han, Hicaz Demiryolu'nun inşasında Medine-i Münevvere'nin 20 kilometre yakınına gelindiğinde Peygamber Efendimiz (S.A.V) rahatsız olmasın diye Medine'nin merkezine kadar raylara keçe döşetti ve trenin raylar üzerinden geçmesi ile çıkacak sesleri engelletti.

II. Abdülhamit'in çabalarıyla yapılan ve hizmete sokulan Hicaz Demiryolu'nun açıldığı 1908 senesinden 1916'ya kadar Surre Alayı, Haydarpaşa'dan demiryoluyla yola koyulmuştu. Alman ve Türk mühendislerin çalışmalarıyla yapılan Hicaz Demiryolu, II. Abdülhamit'in İslamcılık adına en önemli politikaları arasında biliniyor. Bu proje sayesinde Surre Alayı; 1916'ya kadar Medine'ye, 1917 ve 1918 yıllarında ise Şam İstasyonu'nda yolculuğunu tamamladı.


1908'de Hicaz demiryolunun tamamlanmasından itibaren surre demiryoluyla gönderilmeye başlandı. Demiryoluyla daha kısa sürdüğü için surre alayı şevval ayına alındı ve hareket noktası olan Haydarpaşa'ya kadar daha önce yapılan merasimlere devam edildi.

OSMANLI'NIN ZOR DÖNEMLERİNDE DE DEVAM ETTİ

Haremeyn'e surre gönderme geleneği, XIX. yüzyılın başında Mekke ve Medine'nin Vehhâbîlerin yönetiminde kaldığı yıllar hariç 1915 yılına kadar kesintisiz sürdü. 1916 yılına ait surre, Şerîf Hüseyin'in isyanı sebebiyle Medine'de kaldı ve Mekke'ye ulaştırılamadı. 1917 ve 1918 yıllarına ait surre ise Dımaşk'a kadar gidebildi. Son Osmanlı padişahı VI. Mehmet, 1919'da Haremeyn bölgesindeki fakirlerin tek geçim kaynağı olan surre yollanması için hazırlıkların yapılmasını irade etti. 1919-1922 yılları arasında Haremeyn fukarâsına yine Sultan Vahîdüddin tarafından sadaka dağıtıldı. Bu şekilde Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar bu güzel gelenek sürdürüldü ve İslâm'ın emrettiği insanlara malıyla yardım etme veya "infâk" emri en güzel şekilde yerine getirildi.


Yılın en önemli dinî ve kısmen de siyasî merasimlerini oluşturan bu alaylar hem de güzergâh boyunca surreyi yollayan iktidarın dinî kimliğinin önemli sembolü diye görülüyordu.

Osmanlı sultanlarının sadece Haremeyn'deki seyyid ve şerifleri değil aynı zamanda ulemâ ve meşâyihi de özel hediyelerle donatmaları aynı anlayışla değerlendirilebilir. Her yıl Müslümanlardan dileyenlerin hediyelerini Haremeyn'e iletmesi bakımından halk için surrenin ayrı bir önemi vardı. XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Mısır hidivlerinin surre merasimlerini giderek daha şaşaalı hale getirmeleri, iki gidiş öncesi bir de dönüşte olmak üzere yılda üç merasim düzenlemeleri ve Kâbe örtüsü, Makam-ı İbrâhim örtüsü ve mahmili Kahire sokaklarında dolaştırarak halkın heyecanlı katılımını sağlamaları, İstanbul'a karşı yürüttükleri dinî ve siyasî nüfuz mücadelesinin âdeta bir göstergesi gibiydi. Surre ve mahmil geleneğinin sona erdirilmesi de aynı şekilde Suudi yönetiminin bu nüfuz simgesini ortadan kaldırma kararlılığıyla ilgilidir.

2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN