Problemler ve çıkmazlar iman ve akılla aşılır
İnsana bahşedilen akıl ve diğer bütün duygular ayrı ayrı bir sorumluluk taşımaktadır. Hiçbir duygu ve organ diğerlerinden asla ayrılmaksızın kullanılışında ve insanın iradesinin harekete geçişinde diğerlerinden asla ayrı tutulmaz. İnsan diğer canlı varlıklardan ve özellikle hayvanlardan ayrı bir yaratılışla yaratıldığından dolayı kendisine bir sorumluluk duygusu verilmiştir.
"Doğrusu Biz insanı halden hale/safhadan safhaya/merhaleden merhaleye geçirdiğimiz karışık bir nutfeden/bir su damlasından yarattık. Onu denemek üzere de işiten ve gören bir varlık yaptık," (el-İnsân, 76/2).
Kur'ân-ı Kerîm ayetleri birbirlerini bu konuda izleyerek ve biri diğerini destekleyerek insanın hayatını sürdürdüğü ve insana hayat bahşeden duyuların göz, kulak ve kalp olduğunu sürekli dile getirerek bunun değerini ve insanlara bahşettiği büyük imkânları anlatmaktadır. İnsanoğlu kendisine verilen bu kuvvet ve kudretleri harekete geçirerek onları kabiliyetleri istikametinde açıp çalıştırdığında kendisine verilen o mükemmel gücü sonuna kadar kullanmak suretiyle ilmî ve dinî konularda dengeli bir şekilde başarının zirvesine ulaşacaktır.
İnsanın bu başarıları onu yeryüzünde Allah'ın dinini koruyan bir görevlisi ve diğer bütün varlıkların efendisi olma sorumluluğuna götürecektir. Fakat tam bunun zıddına Cenab-ı Allah'ın kendisine vermiş olduğu bu nimetleri harekete değerlendiremeyerek bütün bu güçleri dondurup başarıya giden yolları kapatarak bu nimetlerin üzerine bir perde çekip onları atıl bıraktığı takdirde Cenab-ı Allah'ın kendisine bu görme, işitme ve kalbiyle hissetme yani göz, kulak ve gönül nimetlerini verdiği gün asla razı olmayacağı bir şekilde dünya sevgisine bağlayıp en alt dereceye düşüp başarısızlığa uğrayacağı da muhakkaktır. İşte düşeceği bu nokta, hayvan seviyesinde ve hatta hayvanlardan da daha aşağı bir seviyedir. Allah'ın vermiş olduğu göz, kulak ve kalp nimetini gerektiği şekilde kullanmayıp Allah'ın razı olacağı yol ve istikamette onları harekete geçiremeyenler Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle tasvir edilmektedir: "Onlar öyle kimselerdir ki Allah onları lanetleyip sağır yapmış, gözlerini kör etmiştir. Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var? Hiçbir hakikat gönüllerine girmiyor mu?" (Muhammed, 47/23-24).
Bunun yanında Cenab-ı Allah, insanoğluna büyük bir nimet ve hediye olarak bahşettiği akıl nimetini harekete geçirmesi için yaklaşık elli kadar ayet ile yol göstererek «aklınızı çalıştırıp bütün kâinatın kapılarını onunla açınız ve Cenab-ı Allah'ın size göklerde ve yerde emrinize verdiği her hususun sırrına vakıf olmaya çalışarak iman nokta-i nazarından hareket edip bunları emrinizin altına almaya çalışınız» şeklinde uyarmakta ve yol göstermektedir:
"Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklıyor" (el-Bakara, 242).
Bu ve buna benzer birçok ayet-i kerimede Cenab-ı Hak insanı derin bir düşünmeye, etrafını gören ve sorumluluk duygusu taşıyan bir nazar ile bakmaya davet etmektedir. İnsanın çevresini saran her türlü olaya, eşyaya, varlıklara ve etrafında gördüğü herşeye bakıp bunlar üzerinde düşünmesi gerekmektedir:
"De ki: Kör ile gören kimseler bir olur mu? Düşünmüyor musunuz?" (el-En'âm, 6/50)
İnsanoğlu düşünmeye davet edildiği gibi aynı şekilde bu düşünme ile birlikte derin bir kavramaya da davet edilmektedir. Kısaca yalnız "tefekkür" ederek değil, aynı zamanda "tafakkuh" ederek yani derinlemesine düşünüp kavrayarak hadiseleri değerlendirmesi istenmektedir ki bu da düşünmekten daha da öteye akıl nimetinin en iyi bir noktada kullanılması ve en derin bir şekilde harekete geçirilmesi demektir ki, oda düşünme kabiliyetinin daha da ötesinde bir ürün ortaya koymak anlamına gelir. İnsanı daha geniş bir kavrama nimetine götürür, daha derin ve çok geniş boyutlu idrake sahip olmasını sağlar. Kâinat ve içindeki varlıklarla olan ilişkileri hususunda meseleleri derinden idrak eden ve en iyi biçimde kavrayan noktaya ulaşmış olur. Akıl nimetini bu şekilde kavrayarak düşünmeye sevk ettiği takdirde en iyi bir şekilde karşılaştığı sıkıntı ve problemleri çözme ve değerlendirme kabiliyetini elde etmiş olacak ki o zaman da onun sorumluluk duygusu düzeyinde hareket ettiği gözlemlenmiş olacaktır:
"...Bunlara ne oluyor da kendilerine söylenen sözü derinlemesine düşünüp bir türlü anlayıp kavramıyorlar" (en-Nisâ, 4/78).
Kur'ân-ı Kerîm sağlam ve araştırmalara dayalı doğru neticelere varabilmek için çeşit çeşit delillere dayanan ve güzel bir üslup ile tartışabilme tarzına giren bir metodu öğretir. Ayrıca bu konuda tamamen aklî ve mantıkî meselelere dayanarak yaşayacağı her türlü problem ve tıkanacağı konularda aklını kullanarak imanını devreye sokarak bunların üstesinden gelebileceği yollar gösterilmiştir. Her konuda kuracağı ve oluşturacağı dengeyi/itidali elden bırakan kimselere şöyle seslenmektedir:
"Bu onların kuruntusudur. De ki doğru iseniz bu husustaki delilinizi getiriniz." (el-Bakara, 2/111). Yani kuruntulara kapılmadan, yanlış yollara düşmeden tefekkür ederek delillere dayanarak hareket edenler kazanacak ve içine düşebilecekleri her türlü sıkıntıdan ancak imanla aklı birleştirerek kurtulabileceklerdir.
Ahmet Ağırakça
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İslam’ın yeniden medeniyet inşasına doğru - I (15.05.2019)
- Küçük kan dolaşımını anlatan eserin Osmanlı tıbbına kazandırılması (13.05.2019)
- En büyük cerrahi tıp eseri Türkçe çevirisi (09.05.2019)
- Türkçeye çevrilen tıp kitapları (07.05.2019)
- Osmanlı tabiplerinin tıp tercümeleri (ı) (30.04.2019)
- Osmanlının son günlerinde yaşanan ihanetler (27.04.2019)
- Tarih tekerrür mü ediyor (II) (24.04.2019)
- Bir zamanların İngiliz-Arap ittifakları ile bugün tarih tekerrür mü ediyor? (19.04.2019)