İbn Sina: Ebu Ali el-Hüseyn İbn Abdullah İbn Ali İbn Sina'nın (370-428/980-1037) İslam tıbbının en büyük üstatlarından birisi olduğu bilinen bir husustur. Yaşadığı dönemden günümüze kadar birçok müellif onun hakkında uzun uzun yazılar yazmış ve onu dünyaya tanıtmışlardır. İbn Sina'nın çalışmaları İslam tıbbını geliştirdiği gibi Avrupa tıbbı ve kendisinden sonra gelen bütün Müslüman tabipleri ve özellikle Osmanlı tabiplerinden Hacı Paşa'yı de derinden etkilemiş olduğu gayet açıktır. Onun meşhur eseri el-Kanun fi't-Tıbb dünya tıp tarihi ve hatta genel ilimler tarihi içinde en ilmî eserlerden birisi kabul edildiğinden birçok dile tercümesi yapılmıştır.
Özellikle bu dönemde İslam tıbbının bel kemiği olan İbn Sina'nın el-Kanun fi't-tıbb'ın Osmanlı Sultanı III. Mustafa döneminde hekim Mustafa İbn Ahmed İbn Hasan et-Tokatî (Tokatlı) tarafından Türkçeye tercüme edilmiş olması Osmanlı tıbbının kullandıkları kaynaklar hakkında gayet bariz fikirler vermektedir. el-Kanun fi't-tıbb'ın bu tercümesine "Tebhîru'l-Mathûn fi tercümeti'l-Kanun" adı verilmiştir. Bu çevirinin Topkapı Sarayı III. Ahmed, No:1903'te; Ragıp Paşa kütüphanesi No: 1335/1'de; Hamidiyye kütüphanesi no: 1015'te 610 varaktan ibaret ve Bağdad köşkü kütüphanesi no:342'de kayıtlı 895 varaktan ibaret birer yazma nüshaları mevcuttur.[1]
Yine İbn Sina'nın eserlerinden birisi olan ve 406 /1015 yılında telif edilen el-Edviyetü'l-kalbiyye Vila-Nova'lı Arnold tarafından Latinceye (Venetis 1527) tercüme edilmiş olduğu gibi ayrıca ölümünün 900. yıl dönümü münasebetiyle Türkiye'de yapılan yayınlar arasında Arapçadan Türkçeye Kilisli Rıfat Bilge tarafından tercüme edilerek "Büyük Türk Filozofu ve Tıp Üstadı İbn Sina" 1937 yılında İbn Sina Tercümeleri bölümünde (s.1-55) yayınlandı.
Urcuze fi tedbiri's-sıhha fi fusuli's-seneti'l-erbaa. Yılın dört mevsiminde alınması gereken sağlık önlemleri koruyucu hekimlik ile ilgili bir risalesidir. Bunun da aynı isim veya buna yakın isimlerle çeşitli kütüphanelerde yazmaları vardır. Yüzelli beyitten ibaret manzum bir eser olup son dönem Osmanlı ilim adamlarından M.Şerafeddin Yaltkaya tarafından "İbn Sina'nın Tıp'ta bir urcuzesi" adıyla Türkçeye tercüme edilmiş ve Tıp Tarihi Arkivi, I/4'te yayınlanmıştır. (İstanbul 1935,s.128-142).
Er-Risale fi'l-fasd. Uruku'l-mefsûde adıyla da bilinir. Kan aldırma ile ilgili hususlar hakkında bilgi verdiği bir risalesidir. Tıp Tarihi üstadlarından Hazmi Tura tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir.
İbnü'l-Baytar: Eczacılık alanında İslam Medeniyeti ve ilimler tarihinin yetiştirdiği önemli ilim adamlarımızdan biri olan Ziyauddin Abdullah İbnu'l-Baytar öğrencileriyle birlikte kırlarda ve dağlarda dolaşarak bitki ve ağaçların anatomik yapısı üzerinde araştırmalar ve incelemeler yaparak eserini oluşturmuştur. O gerek el-Câmi'li müfredeti'l-edviye ve'l-ağziye'yi[2] gerekse el-Muğni fi'l-edviyeti'l-müfrede adlı her iki eseri Eyyubîler Sultanı el-Meliku's-Salih Necmuddin Eyyub'e ithaf etmişti. Baytarname adının yanısıra „Müfredetu İbnü'l-Baytar"[3] adıyla da tanınan bu eser iki bin üç yüz otuz başlık altında bin dört yüz kadar ayrı drog'u incelemektedir.
Bu kıymetli eserin Türkçe tercümesi ise on beşinci yüzyılda bir Osmanlı devri hekimi olan İshak İbn Murad tarafından Timurtaş Paşa oğlu Umur Bey adına yapılmıştır.[4] Bu tercümenin Türkiye kütüphanelerinde birçok yazması vardır.
El-Câmi' ayrıca 1681 yılında Osmanlı Devleti Tabiplerinden Hekim Mehmed Rindânî tarafından ikinci kez Türkçeye tercüme edilmiştir.[5] Bunun da İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı kütüphanesi no: 4118'de bir yazması vardır.
İbnü'l-Baytar'ın bu değerli eseri kendisinden önceki hekim ve eczacılara dayanmakla birlikte içerdiği orijinal bölümlerden dolayı İslam ve batı dünyasında birçok tabip ve farmakolog tarafından incelenmiş ve uzun yıllar bir tedâvî kitabı olarak kullanılmıştır. Özellikle Anadolu'da gezerek gördüğü bitkiler hakkında bilgi vermesinden dolayı Osmanlı Anadolu toplumunda büyük bir ilgi görmüş ve bundan dolayı da iki defa Türkçeye tercüme edilmiş ve Türkçe bir tedâvî kitabı olarak kullanılmıştır.
İbnu'l-Baytar'ın diğer bir eseri olan el-Muğni fi'l-edviyeti'l-müfrede olup müfred ilaçlar katalogu özelliğinde te'lif edilmiş ve belli ana hastalıklar için rahatlıkla bulunabilecek ilaçların isimlerini sıraladığı bir çalışmasıdır. Eyyubî hükümdarı el-Meliku's-Salih Necmeddin'e ithafen yazdığı bu eserin Osmanlı ilim adamı Muhammed İbn Ahmed İbn İbrahim el-Edirnevi tarafından şerhedilerek "Levâmiu'l-Hikme" adıyla bir Türkçe tercümesi yapılmıştır.
İbn Cezle: Ebu Ali Yahya İbn İsa İbn Ali İbn Cezle el-Bağdâdî (ö. 493/1100) V./XII. yüzyıl sonu İslam dünyası tabiplerinin önde gelen isimlerinden biridir. Aynı zamanda kelâm ve mantık ile uğraşmış ve meşhur tabip Saîd İbn Hibetullah'tan tıp öğrenimi görmüştü. Batı ve Latin dünyasında genellikle " B e n G a z l e", "B e n g a s l a " veya " B y n g e z l a " adıyla tanınan tabip İbn Cezle, İslam tıp tarihinde önemli bir yere sahip birisidir. Tıp konusunda yazdığı önemli birkaç eseriyle hakkettiği şöhretine kavuşmuştur. Takvimu'l-ebdân fi tedbiri'l-insan diğer bir adıyla Takvimu'l-ebdân fi ilmi't-tıb, İbn Cezle'nin en önemli eseri olup genel tıp, genel hastalıklar ve ilaçları, bu hastalıkların tedavi ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgi aktarmaktadır.
Takvimu'l-ebdân'ın değerini bilen ilim çevreleri ve özellikle XIII. yüzyıl Batılı ilim adamları fırsatı kaçırmayarak diğer bütün Müslüman tabiplerin eserleriyle aynı dönemde Arapça tıp eserlerini Latince'ye çevirme gayretlerini sürdürdükleri sıralarda Farragut diğer söylemiyle Farac İbn Sâlim tarafından 1280 yılında "T a c u i n i O g r i t u d i n u m" adıyla Latinceye tercüme edildi.
İşte bu eserin üç Farsça bir de Türkçe çevirisi Osmanlı devri alimleri tarafından yapılmıştır. Bunlardan Farsça çevirisi Osmanlı Sultanı Muhammed el-Fatih devri ilim adamlarından Muin İbn Mahmud el-Kirmânî tarafından 863/1459 yılında yapılmıştır. Bu çevirinin bugün Ayasofya Kütüphanesi no: 3587/1'de kayıtlı elli altı varaktan ibaret mütercimin hattıyla bir yazma nüshası bulunmaktadır.
Türkçe tercümesi ise yine Fatih Sultan Muhammede Han döneminde yaşamış olan Geredeli İshak İbn Murad tarafından yapılmıştır, ancak bu çevirinin yazma nüshaları hakkında maalesef hiçbir bilgi mevcut değildir. M.Tahir Bursavî (Osmanlı Müellifleri, III, 203) bunun Topkapı Sarayı Kütüphanesi Revan köşkü kitapları arasında bir nüshasının olduğunu kaydediyorsa da R.Şeşen, "İslâmî Tıp Yazmaları Kataloğu"nu hazırlarken yaptıkları bütün taramalara rağmen böyle bir yazmaya rastlamadıklarını belirtir. [6] Ancak M. Tahir Bursavî, Takvimu'l-ebdân tercümesinin sadece İshak İbn Murad tarafından değil, Kavalalı Abdülhalim İbn Abdullah tarafından muhtasaran tercüme edildiğinden de söz etmektedir. Bunun yazmalarına ulaşmamız şimdilik mümkün olmamıştır ancak Osmanlı Müellifleri'nin yazarı bu çeviriden iki ayrı kez söz etmiş olması bunun varlığını biraz daha kuvvetlendirmektedir. Takvimu'l-ebdân ve ihtisar-ı Takvimu'l-ebdân adıyla iki ayrı Osmanlı tabibi tarafından kısmen veya tamamen tercüme edildiği beyanına itiraz etmek mümkün görülmemektedir.
Osmanlı tabiplerinin kullandıkları ve Türkçeye tercüme ettikleri önemli eserlerden biri olarak Osmanlı tabipleri arasında tanınan kaynaklardan birisidir. Ayrıca Farsça çevirilerinden birisinin II. Mehmed Fatih devri ilim adamlarından Muin İbn Mahmud el-Kirmânî tarafından 863/1459 yılında yapılmış olması ve bu çevirinin bugün Ayasofya Kütüphanesi no: 3587/1'de kayıtlı elli altı varaktan ibaret mütercimin hattıyla bir yazma nüshasının bulunması eserin Osmanlı tabipleri tarafından kullanıldığının kanıtlarından biridir.
Kısaca sadece tıp alanında değil, her alanda Abbâsîler döneminde ve Endülüs'te meydana gelen ilmi araştırma ve inkişaflar Bağdat, Dımaşk, Kahire, Kayrevan ve Kurtuba seyir çizgisini izleyerek zamanla İslam dünyasının yeni başkenti ve hilafet merkezi İstanbul'a ve dolayısıyla Osmanlı dünyasına girmişti. Bu seyir çizgisini izleyen ilmi araştırma ve çalışmalar İslam Medeniyetinin en son hilafet merkezi olarak İstanbul'da böyle bir gelişme göstermesi, en azında Osmanlı tabiplerinin kendilerinden önce yaşamış olan ve klasik İslam Tıbbını oluşturan tabiplerin bu eserlerden yararlanarak kendi tecrübelerini de bunlara ekleyerek telif ettikleri eserlerle bu klasik dönem eserlerinden Türkçeye yaptıklar çeviriler Osmanlı tıbbını ve kaynaklarını bize açık bir şekilde anlatmaktadır.
[1] R.Şeşen, Fihris..s.73. Ayrıca bk. Mehmed Tahir, Bursavî, Osmanlı müellifleri, III, 237; A. Adıvar, Osmanlı Türklerinde ilim, s.168; Bekir Karlığa, İslam Düşüncesinin Batı Düşüncesine etkileri, İstanbul 2004, s. 332.
[2] İbn Ebi usaybia, bu eserin adını el-Cami' fi edviyetu'l-müfrede şeklinde kaydeder, Uyunu'l-enba's.602.
[3] Katib çelebi, Keşfu'z-zunun, I, 151.
[4] Baytop (s.44) her ne kadar Aydınoğlu Umurbey adına yazıldığını söylüyorsa da buna karşılık R.Şeşen, 893/1488 tarihli bir nüshasından tercümenin Umur Bey İbn Timurtaş adına yapıldığını kaydeer, "Ortaçağ İslâm tıbbının Kaynakları ve XV.yüzyılda Türkçe'ye tercüme edilen Tıb Kitapları", Tıp Tarihi Araştırmaları, sayı: 5, İstanbul 1993, s.16.
[5] B.Şehsuvaroğlu, s.164; Baytop, 45; Ayrıca bk. İ. Uzel, Cerrâhîyetu'l-Haniyye mukaddimesi, giriş, s.2.
[6] R. Şeşen, Fihris, s.30.