Bize Ulaşın
VAV TV CANLI YAYIN
Ahmet Ağırakça

Hz. İsmail (as) ve Zemzem Suyunun Ortaya Çıkması

Mart 04, 2025

Muhtemelen İbranice ya da Süryanice bir kelime olan İsmâîl'in aslının "İşmavil" olduğu söylenmektedir. İsmâîn şeklinde de Süryanice dilinde "Allah'a itaatkâr kişi" anlamına geldiği ifade edilmekle birlikte, İbranice'de telaffuz şekli "Yişmâ'êl" olup, "Rabb/Allah işitir" anlamındadır. Ayrıca, İbranice'de "işitmek" ya da "yapılan bir duayı kabul etmek" anlamına geldiği de bilinmektedir.

Hz. İbrâhim'in uzun yıllar, ilk hanımı Sare'den çocuğu olmamıştı. Bundan dolayı zaman zaman Allah'a dua ederek, "Ey Rabbim! Bana, sana itaat eden ve razı olacağın bir hayat yaşayan (bir evlat) bağışla!" (es-Sâffât, 37/100) diye dua etmişti. Sâre, kocasının evlat hasretiyle kavrulduğunu görünce ona Mısır'dan getirdiği câriyesi Hâcer'i ikinci eş olarak nikahlamasını istemişti. Bu evlilikten Hz. İsmâil dünyaya gelmişti. Allah, kendisine istediği gibi duasına layık bir evlat verdiğini müjdelemişti: "Biz de ona itaatkâr, yumuşak huylu bir oğul müjdesini verdik." (es-Sâffât, 37/101). Ancak beşer olarak Sâre, İsmâil'in doğmasından dolayı muhtemelen kıskanmış olacak ki, Hz. İbrahim'den Hâcer'i ve oğlu İsmâil'i uzak bir yere, görmeyeceği bir mekâna götürmesini istemişti. Bu istek karşısında tereddüt gösteren İbrâhim, Allah'tan aldığı emir üzerine Hâcer ile oğlunu alıp Mekke vadisine götürüp bırakmıştı. Allah, müminler için gerçekleştirmek istediği bir ibadet mekanı olarak haccın yapılacağı Mekke'ye götürmesini emretmişti.

Hz. İbrahim'in Rabbinden istediği şey, salih bir evlattı. Allah da ona salih ve halim, yumuşak huylu bir evlat olarak İsmâil'i müjdelemişti. Hz. İbrahim neden salih bir evlat istemişti? Çünkü insanların iyi veya kötü olmaları, babalarının peygamber veya kötü insanlar olmasıyla ilgili değildi. Her baba, evladının salih ve itaatkâr olmasını, Allah'a bağlı bir kul olmasını ister. Bu da Hz. İbrahim'in Rabbinden talebi idi. Zira her salih insanın evladı salih olmayabilir. Hz. Nuh'un oğlu iman etmeyip onunla birlikte gemiye binmeyi reddetmişti, Hz. Lut'un eşi de mümin değildi. Onun için Hz. İbrahim, Rabbinden kendisine salih bir evlat ihsan etmesini istemişti. Allah, İbrahim'e İsmâil'i ve ardından da beklemediği bir yaşta iken İshak'ı vermişti. Yahudi inancına göre İsmâil, Hz. İbrahim'in oğlu kabul edilse de Yahudiler tarafından sevilmemektedir.

Hz. İsmâil kıssası ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim ve İslam tarihi kaynaklarında verilen bilgiler şöyledir: Kur'an-ı Kerim'de on iki yerde adı geçen Hz. İsmâil defalarca farklı sıfatlarla övülmüştür. Hz. İbrahim yukarıda kaydettiğimiz es-Saffat Suresindeki ayetlerden de anlaşıldığına göre, Hz. İsmâil, babasının dua ve niyazı üzerine doğmuş ve doğduktan birkaç ay sonra annesi Hâcer ile birlikte Mekke vadisine bırakılmış, sonra geriye dönüp Filistin'e gitmiştir.

Hz. İbrahim Mekke'den ayrılırken, Hâcer arkasından: "Ey İbrahim! Hiç kimsenin ve hiçbir yiyecek ve içeceğin bulunmadığı, bir bitkinin olmadığı bu ıssız vadide bizi bırakıp nereye gidiyorsun?" dediğinde, Hz. İbrahim cevap verememişti. Hâcer ikinci kez kocasına seslenir:
"Bunu sana emreden Rabbin mi?"

Hz. İbrahim'in bu kez cevabı kısa ve açık bir şekilde verilmişti:
"Evet."
Hâcer: "Öyleyse Allah bize yeter. O bizi korur, O ne güzel koruyucu ve yardımcıdır," der.

Bu durum, Allah'a hakkıyla teslimiyetin, Allah'ın sonsuz güç ve kudretine iman etmiş olmanın ifadesidir. Hâcer, her şeyiyle Allah'a inanmış ve bu durumu karşısında Allah'a tevekkül etmiş mümin bir insandı. O, bu ıssız vadiye bırakılmalarını Allah emretmişse, yine Allah'ın onları asla yalnız bırakmayacağına inanmaktaydı. Ancak Hz. İbrahim (as) da hanımı ve oğlunu bu ekin bitmez ıssız yerde bıraktığının farkında olarak Rabbine şöyle dua etmişti:

"Rabbimiz! Ben soyumdan bir kısmını (İsmail'i ve annesi Hâcer'i) senin kutsal evinin yanında ekin bitmez bir vâdiye (çorak olup o günlerde kimsenin yaşamadığı ve suyu olmayan Bekke/Mekke vadisine) yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılsınlar diye (buraya yerleştirdim. Ya Rabbî!) Artık Sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt ve kendilerini bir takım bereketli ürünlerle rızıklandır, umulur ki şükrederler." (İbrahim, 14/37).

Issız ve yakıcı bir sıcaklığı olan bir çölde bırakılan bu kadının bir de yanında emzikli bir çocuğu vardı. Hz. Hâcer'in oturup ya dövünmesi, ya da İbrahim'in yakasına yapışıp: "Bizi bırakıp gidemezsin" diye haykırması ya da Allah'a tevekkül edip yapılması gerekeni yapması gerekiyordu. O, mümin bir kadının yapması gerekeni yaptı. Allah İbrahim'e Hâcer ile İsmâil'i ıssız çöle bırakıp gelmesini istemiş, Hz. Hâcer de bu isteğe teslim olmuştu. Hz. İbrahim, yıllardır hasret kaldığı evlat sevgisini içine gömerek hüzün dolu bir kalple hanımı ve evladından ayrılıp yola koyulmuştu. Yolda hep yaptığı duası yukarıda kaydettiğimiz ayetlerdi:
"Rabbimiz! Ben soyumdan bir kısmını (İsmâil'i ve annesi Hâcer'i) senin kutsal evinin yanında ekin bitmez bir vâdiye (çorak olup o günlerde kimsenin yaşamadığı ve suyu olmayan Bekke/Mekke vadisine) yerleştirdim… Ya Rabbî!) Artık Sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt ve kendilerini bir takım bereketli ürünlerle rızıklandır… Ey Rabbimiz! Doğrusu Sen (kalplerimizde ve iç dünyalarımızda) gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilirsin. Zaten yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz."

Hz. İbrahim'in evladına yaptığı bu dualar boşa çıkmayacaktır. Allah, bu mümin kadın ve bebeğine en iyi koruyucu olarak bol rızık verecek, burası yakın zamanda insanların gelip yerleşmek istedikleri mukaddes bir mekâna dönüşecektir.

Bir müddet sonra Hâcer ve İsmâil'in suları ve katıkları bitmişti. Bebeği susayan Hâcer, etrafta su aramaya koyuldu. Su bulurum diye karşılarında bulunan Safa tepesine doğru koşmaya başladı ama orada su da yoktu, yakın ve uzakta hiçbir insan da görünmüyordu. İsmâil'e bir şey olur diye tekrar can havliyle Merve tepesine koştu ve bir yanda İsmâil'in susuzluğu, öbür yanda İsmâil'e bir zarar gelir korkusuyla yedi defa Safa ile Merve tepeleri arasında gitti, geldi. Onun bu evladına su bulma telaşı gelecekte insanlar için bir ibadete dönüşecekti.

İttikan, tevekkülün ve gayretin simgesi Hâcer'e, Allah nimetini en güzel şekilde göstermeye başlayacaktır. Yedinci dönüşü sırasında Hâcer'in gördüğü manzara, Allah'a tevekkülünün ve gayretinin ne denli kutsal ve içtenlikli olduğunu gösteriyordu. İsmâil küçücük topuklarıyla kızgın kumları tepelerken, Allah onun ayaklarının altından suyu fışkırtmıştı. Bir başka bilgiye göre ise Melek Cebrail (as) kanadıyla yeri eşmiş ve su fışkırmaya başlamıştı. İnsana doygunluk veren, susuzluğunu gideren soğuk Zemzem suyu akıp duruyordu. O sırada tamamen ıssız olan Mekke'nin kupkuru vadisinde bırakılan Hâcer, İbrahim'e, "Bizi hiçbir ekinin bitmediği ve kimsenin yaşamadığı bu vadiye bırakıp gidecek misin?" dediğinde, İbrahim de bunu Allah'ın emriyle yaptığını ve böyle yapmaya mecbur olduğunu söylemiştir. Demek ki bunda Allah'ın bir iradesi tecelli edecekmiş de hiç kimse ilk anda bunun farkında olamadı.

Hâcer, ıssız Mekke vadisinde İsmâil'in susuzluktan ölmesinden korkarak telaşlanmış, çaresizlikten Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmişti. Bunun ne demek olduğunu o da bilmiyordu. Ama telaşla koşup su araması, bir annelik duygusuydu. İşte o arada oğlunun bulunduğu yerden Zemzem suyunun çıktığını görmüş ve bu vadide kendisine bu muazzam ikramı yapan Allah'a şükretmiştir. Hâcer'in, uzun arayışlardan sonra İsmâil'i bıraktığı yerde suyun kaynağından fışkırarak aktığını görünce, "Zemzem! Yavaş yavaş ak, dur fazla akma!" demesi veya etrafa yayılmaması için çevresini kumla çevirmesinden dolayı bu adı aldığı da ileri sürülmüştür. İbranice'de Zemzem "dur dur" anlamına gelmektedir. Mekke vadisinde kendilerine su ihsan ettiği için Allah'a şükreden Hâcer, avucu ile suyu kabına doldururken aynı zamanda etrafını çevirmeye ve suyu tutacak bir ark yapmaya çalışıyordu. Bunun üzerine Cebrail (as) Hâcer'e: "Korkma, bu su hiçbir zaman bitmeyecek ve kurumayacaktır," demişti. Hz. Peygamber (sav): "Allah, İsmâil'in annesine rahmet eylesin. Eğer suyun önünü tutmasaydı, Zemzem akıp giden bir nehir olurdu," buyurmuştur. (Buhârî, Enbiyâ, 9).

Zemzem, kutsal Mekke'nin de müjdecisiydi. Suyun aktığını gören kuşlar, havada daireler oluşturmaya başladılar. Çölde ve ıssız yerlerde su olunca kuşlar o bölgeye doğru akıp giderler. Zemzem, toprak üstünde akan tek gözeli bir kaynak iken daha sonraları Hz. İbrahim tarafından kuyu haline getirilmiştir. O andan itibaren Hâcer, oğlu ile birlikte kuyunun çevresinde yaşamaya başlamıştır.

Zemzem suyunun bu vadide akmaya başlamasıyla o günden itibaren Mekke'de yeni bir hayatın başladığını görüyoruz. Yemen-Suriye güzergâhında ticaret ve diğer maksatlarla burada geçenlerin dikkatini çekmişti. O sıralarda yakın bir vadide geçmekte olan Curhümîler, havada uçuşan kuşları izleyerek Bekke vadisine doğru yol alıp geldiler. Önce birbirlerine sordular: "Bu kuşların burada uçup durması, mutlaka bir suyun olduğuna işaret değil midir?" Ancak daha önce burada defalarca geçmiş ve suyun olmadığını da çok iyi biliyorlardı. Birilerini önden gönderip gerçeği öğrenmeye çalıştılar. Gelen haberci müjdeyle geri dönmüştü. Bunun üzerine Cürhümîler hep beraber suyun olduğu yere geldiler. Karşılarında yalnız bir kadın ve bebeği vardı. Su, çölde hayattır. Bu su kaynağını gören Kahtanî Araplarının bir kolu olan Cürhümîler, gelip Hâcer'den buraya yerleşmek için izin istediler. Ona: "Bu su senin suyun olsun, biz buna dokunmayız. Senin mülkündür. Ama hem sen de yalnızlığını güder, biz de bu sudan içeriz, burada yerleşmemize müsaade et," demişlerdi. Zaten yalnızlık ve korku çeken Hâcer için bu da Allah'ın bir nimeti ve Hz. İbrahim'in yukarıda kaydettiğimiz ayetteki duasının kabulünün sonucuydu. "… Artık sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir…" Allah, Cürhümîler kabilesinin kalplerini bu vadiye meylettirdi, geldiler, yerleşme izni istediler ve Hâcer de onlara izin verdi ve Bekke vadisine yerleştiler. Allah, Hâcer ve İsmâil'in yalnızlıklarını bu gelenlerle giderdi. Artık bu vadi ıssız, Hâcer ve İsmâil de kimsesiz değillerdi. İşte Allah'ın emirlerine bağlanan ve sabreden, ona tevekkül eden kullarını böyle mükafatlandırır.

Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.