Putlar Kıran ve Şirke Karşı Mücadele Eden Peygamber
Hz. İbrahim'in (as) bütün uyarılarına rağmen bu müşrik toplum yanlış inancını inatla ve ısrarla sürdürüyordu. Artık Hz. İbrahim'in (as) şirk inancına son vermek için yapması gereken son bir şey kalmıştır; onların tapındıkları putları kırmak. Böylece halkın güvendiği, sığındığı, tağutların kullandığı malzemeler gözler önünde yok olacak ve kendilerini savunmaya güç ve imkanları olmayan varlıklar olduklarını göreceklerdi.
İşte, Hz.İbrahim'in (as) yok etmek istediği düşünce ve inanç bu idi. Yoksa bir kaç tane heykelin, putun kırılması bir toplum içinde çok şeyleri değiştirmeyeceğini biliyordu. Asıl olan insanların zihinlerinde ve kalplerinde bu toplumun eski alim ve yöneticilerinin heykellerine ve putlarına duydukları sevgiyi yıkmak gerekmekteydi. Hz. İbrahim insanları tek yaratıcı ve ibadet edilmeye layık olan Allah'a iman ederek sadece ona ibadet etmelerini söylüyor ve onlara bu çağrılarda bulunuyordu. Allah'ı yegane mabud bilip bunun dışında başka sahte mabudlardan uzak durmalarını istiyordu. Onun peygamberlik görevi zaten bunu gerektirmekteydi. Yüce Rabbimiz bize bu hususta şunları öğretmekte ve haber vermektedir:
"İbrahim'i de (peygamber olarak görevlendirdik) halkına şöyle demişti: "Allah'a ibadet edin ve O'na karşı gelmekten sakının. Çünkü eğer (düşünür ve) bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Siz Allah'ı bırakıp ondan başka birtakım putlara tapınıyor ve aslı olmayan iddialar ve yalanlar uyduruyorsunuz. Allah'tan başka şu tapınmakta olduklarınız, size bir rızık vermeye asla güç yetiremezler. O halde rızkı Allah katında arayın, yalnız O'na ibadet edin ve O'na şükrediniz. En sonunda Onun huzuruna döndürüleceksiniz." (el-Ankebut, 29/16-17).
"(İbrahim -as- onları atalarının batıl inanç ve dinlerinden uzaklaştırmak gayretiyle çok açık ve net bir ifadeyle): "Şunu iyi biliniz ki, siz de atalarınız da apaçık bir sapıklık içerisindesiniz" dedi. (Kendi inançlarının doğru olup olmadığını sorgulamaktan uzak bir zihinle): "Sen bize gerçekten hakkı mı getirdin, ciddi misin, yoksa bizimle şaka yapıp oyun mu oynuyorsun?" dediler. (İbrahim -as- ise büyük bir vakar ve güven içinde tek ve yegane olan Rabbini tanıtıp onları tevhid inancına davet ederek) "Hayır, (sizinle oyun oynamıyorum, ciddi söylüyorum) sizin Rabbiniz, göklerle yeryüzünün Rabbi ve onları yoktan var edendir. Ben de buna tanıklık (ve iman) edenlerdenim," dedi. Allah adına yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben şu (görmez işitmez) putlarınıza kesinlikle bir tuzak kuracağım." (el-Enbiyâ, 21/54-57).
"Derken, yıldızlara bir defa baktı da: Muhakkak ben hastayım dedi. Ondan yüz çevirip uzaklaştılar. Sonra gizlice putlarına varıp: "Yemez misiniz?" "Size ne oluyor ki konuşmuyorsunuz?" dedi. Sonra onlara sağ eli ile gizlice vurdu." (es-Saffât, 37/88-93).
"Allah adına yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben şu (görmez işitmez) putlarınıza kesinlikle bir tuzak kuracağım. (İbrahim büyük bir kararlılık ve azimle eline bir balta alıp putlara yönelerek) en büyük putları dışındaki bütün putların hepsini (yerle bir edip) paramparça etti. (Gelip bu manzaraya gördüklerinde ne olup bittiğini belki ona baş vurup) sorarlar diye büyük putlarına dokunmadı. (Puthaneye dönüp geldiklerinde bütün putların parçalandığını görünce) "Bunu putlarımıza kim yaptıysa kesinlikle o zalimlerdendir," dediler. (Halktan bazıları Hz. İbrahim'in bu konudaki konuşmalarını bildikleri için) Dediler ki: "İbrahim adındaki bir gencin bunları diline doladığını işitmiştik. Dediler ki: "Onu herkesin gözü önünde getirin; belki (bütün halk buna) şahitlik eder. (Sonra İbrahim'i halkın huzuruna çıkarıp ona): "Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?" dediler. (İbrahim gayet kararlı ve soğukkanlı, biraz da alaylı bir tarzda): "Hayır, onların şu büyükleri bunu yapmıştır. Onlara sorun. Eğer konuşabilirlerse (size onları kimin böyle darmadağın ettiğini söylesinler)," dedi. Kendi vicdanlarına dönerek (biraz düşündükten sonra birbirlerine) dediler ki: "Galiba asıl zalimler sizlersiniz. Sonra başlarını önlerine eğerek (şöyle dediler): "(İbrahim!) Sen de çok iyi bilirsin ki bunlar konuşamazlar. (İbrahim): "Peki, Allah'ı bırakıp da size fayda ve zarar veremeyen (konuşamayan, onlara seslenip bir dilekte bulunduğunuzda sizi işitmeyen) şeylere mi tapınıyorsunuz? dedi. Yuh, yazıklar olsun size ve sizin Allah'ı bırakıp da diğer bütün bu taptıklarınıza! Siz hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?" (el-Enbiyâ, 57-67).
Kur'ân-ı Kerim'in bize bilgi olarak verdiği konuyla ilgili bu tartışmadan sonra, Hz. İbrahim Nemrud'un kolluk kuvvetleri tarafından tutuklanarak Babil Devleti'nin kendisini ilah ilan eden büyük hükümdarı Nemrud'un karşısına çıkardılar. İbrahim'in (as) kendilerince işlediği bu büyük suçun cezasını görüşüp, onu cezalandırsınlar diye mahkeme heyeti kuruluyor, sorgulama sonunda da ceza takdir ediliyor.
"Allah kendisine (dünyada bir devlet yönetimi ve iktidarı için) hükümdarlık verdi diye Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya giren (o hükümdarı, Nemrut'u) görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim dirilten ve öldürendir (her şeye gücü yetendir)" deyince' O: "Ben de diriltir ve öldürürüm" demişti. İbrahim: "Allah Güneşi doğudan getiriyor. Haydi sen de onu batıdan getir" deyince o (Allah'ı inkâr edip) küfür içinde debelenen (hükümdar) afallayıp kalmıştı. Allah zalimler topluluğunu hakka ve doğru yolu eriştirmez." (el-Bakara, 2/258).
Zira Nemrut kendisine karşı çıkan ve onun devlet yönetimini reddedenlerden istediklerini öldürür, istediklerini de affederdi. Bununla öldürüp diriltmeyi kasteden Nemrut ve onun gibi yanlış inançlara saplanan diğer hükümdarlar âhirette cezalarını çekeceklerdir. Peygamberlerin atası ve tevhid inancının öncüsü olan Hz. İbrâhim (as) kendisine hakkı tebliğ edip tartıştığı Nemrut ve rejimine karşı son derece cesur bir tavır takınarak ve ona âdeta meydan okuyarak tek ve yegâne ilah olan Allah'a iman etmesi için çağrıda bulunup gerçekleri göstermeye çalışmıştır. İlahi çağrı ve bilgilere karşı suskun kalan ve söyleyeceği bir sözü olmayan Nemrut afallayıp kalmıştır. Tevhid inancı mükemmel ve güzel bir yöntemle anlatıldığı zaman yumuşak kalplere hemen etki eder. Ama küfür...
Ateş Yakma Özelliğini Nasıl Kaybedebilir?
Hz. İbrahim'in Nemrud'a söyledikleri karşısında inkâr ve küfürde devam eden hükümdar şaşırıp kaldı. Aklı başından gitti. Ne yapacağını bilemez oldu. Bir insanı öldürmek veya ölüme mahkum edilmiş birini affetmek ona göre yaratmak ve öldürmek gibi bir durum zannetmişti. Bu anlayışının kendisini kurtarır bir delil olduğunu zannetmişti. Ancak şimdi çetin bir soru ile karşı karşıyaydı. Gücünün yetmediği, nasıl olacağını bilmediği bir olay, güneş adeti olduğu üzere her gün sabah doğudan doğar batıdan batardı. Hz. İbrahim'in (as) Kur'ânî ifadesiyle güneşin bu hali Allah'ın emriyle böyle gerçekleşiyordu. Şimdi istenen ise tersine bir şey; güneşi batıdan getirmek, battığı yönden tersine doğurmak. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki?
İşte Nemrut bunun karşısında şaşırıp kaldı. Şaşırması acziyetini gösteriyordu. Acziyetini görüp doğruyu seçmesi gerektiği hade kendi ilahlığınıa gölge düşürdüğünün ve yalancı çıktıüının bile farkında değildi. Hz. İbrahin'in davetine icabet edip iman edeceğine tam aksine bir tavır sergilemişti. Bile bile İbrahim'in Rabbi'ne karşı geldi. Yenilgiye uğrayan Nemrut ve sarayın üst yöneticileri İbrahim için plânlar ve tuzaklar kurdular.
İlahlık iddiasında bulunan birisini hayal etmeye çalışırsak karşımıza korkunç bir manzara çıkar. Acımasız, zulmeden, insanları suçlu suçsuz bir emirle öldüren, insanlara durmadan emirler yağdırıp bağıran, çağıran önünde secdeye varılan, orduları, muhafızları, hizmetçileri olan, ihtişamlı ve herkese korku salan birisi İbrahim'in karşısında ancak boyun büküp itaat etmesi gerekirken sadece susuyordu.
Peygamber sıfatı ve heybetiyle Nemrud'un karşısına dikilen İbrahim, bu acımasız ve zalim hükümdarın saltanatıyla, gücüyle, bilgisiyle, inancıyla alay edercesine kahraman ve cesur; aynı zamanda bilinçli ve olgun tavırlar sergiliyordu. İbrahim'e güçleri yetmeyeceğini anlamışlardı fakat buna rağmen ona ne yapacaklarını kendi aralarında tartışıp duruyorlardı. İşte bu zorba ve aciz insan sözüm ona Hükümdar Nemrud, İbrahim için ölüm fermanı çıkarıyor:
"(İbrâhim'in) bu sözleri üzerine kavminin cevabı "Onu öldürün yahut onu yakın" demelerinden başka bir şey olmadı. Allah onu ateşten kurtardı. Bunda iman eden bir topluluk için ibretler/ayetler vardır. (İbrâhim) "Siz ancak dünya hayatında bir çıkar uğruna kendi aranızda bir dostluk kurmak için Allah'tan başka birtakım putları (ve şahısları ilah) edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi ret ve inkâr edip tanımazlıktan gelecek ve birileriniz diğerlerine lanet edecektir. Varacağınız yer de cehennem ateşidir, hiç kimse size yardım etmeyecektir" dedi. (el-Ankebut, 24-25).
Putperestlerin din ve toplumlarında bireylerin birbirleriyle birliktelik kurması, din kardeşliği veya dayanışma ruhu söz konusu değildir. Bunun için Hz. İbrahim ile onların arasında geçen diyalogu bize anlatan ayet âhirette her türlü puta tapınanlarla kendilerine taptıkları şeyler arasında bir ilişki ve dayanışmanın olmayacağını, herkesin bir tarafa kaçıp gideceğini ve onların birbirlerini tanımazlıktan geleceklerini anlatmaktadır. Allah'ı bırakıp putlara tapınanlar âhirette kendilerine bunların şefaatçi olacaklarını zannederler ama bu cansız varlıklar bile dile gelecek ve "Bize tapındıklarını bilmiyorduk" diyecekler.
Sonunda zalim hükümdarların hep yaptıkları gibi kendilerine yanlışlıklarını hatırlatan ve insanları hakka yönlendirmeye çalışanlara ölüm cezasından başka bildikleri bir çözüm yolu olmadıüğından Hz. İbrahim'I ateşe atmaya karar vermişlerdi.
"(Hz. İbrâhim'in bu sorularına karşı söyleyecek sözleri olmayan putperest Nemrut ve halkı yine dinlerinden vazgeçmeyip) Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız İbrâhim'i yakın, ilahlarınıza yardım etmiş olursunuz, (diyerek hazırladıkları dağlar gibi ateş yığınları arasına Hz. İbrâhim'i attılar). (Onu ateşe attıklarında) "Ey ateş, İbrâhim'e karşı serin ol ve esenlik ver (İbrâhim'e zarar verme)!" dedik. (Ateşe atmakla) Ona bir tuzak kurmak (ve dinlerine karşı çıkmasını engellemek) istediler. Fakat Biz de onları en büyük zarara uğrattık." (el-Enbiyâ, 68-70).
Tanrılarının onları koruması gerekirken kendileri tanrılarını korumak üzere bir insanı yakıp ateşin içinde küle çevirmek istediler. Ama o dağlar gibi ateş birden yakma özelliğini kaybetmişti. Ateşin o yakıcı ve içine düşeni kül edici özelliği birden kaybolmuş ve ateş Allah'ın buyruğuna uyup serinlik ve esenlik ortamına dönüşmüştü. Yakmak üzere ateşe attıkları İbrâhim'in nasıl kül olduğunu seyretmek üzere merakla beklerken bir de baktılar ki İbrâhim, ateşin ortasında âdeta gül bahçesine dönen bir yerde Rabbine ibadetle meşgul olup yüceler yücesi Allah'a secde etmekteydi. Bunun nasıl olduğunu bile sormaktan aciz kimselerdi. Bu kadar muazzam bir gerçek ve akıllara dehşet verecek bir mucize karşısında bile akılla hareket etmeyi terk etmiş, akılsızca bir dinî duygu ile putperestliğe devam etmişlerdi.
Nemrud'un Hz. İbrahim'i ateş atıp yakmaya çalışması da sonuç vermedi. Dağ gibi ateş yığınları İbrahim'i yakamadı. Ateşin içinde bir gül bahçesi nasıl olur düşünemeden küfürlerine devam ettiler. Ateş yakma özelliğini Peygambere karşı kaybetti. Nemrut ve adamları da bu muazzam mucize karşısında hala iman etmeyip küfürlerinde ısrar edince onlardan ümidini kesen Hz.İbrahim (as) Rabbinin emriyle bu bölgeden ayrılıp Filistin'e Hicret etti.
Prof.Dr. Ahmet Ağırakça
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.