Cenab-ı Allah'ın (cc) övgüyle bahsettiği Hz. Şit'in (as), Hz. Adem'in oğlu olduğuna dair kaynaklarda bazı bilgilerin olduğunu biliyoruz. Şit'in, Habil'in öldürülmesinden sonra doğduğu; ayrıca diğer doğumlar gibi ikiz değil de tek doğduğu için "Habil'e mukabil" manasında "Şit" yani Allah'ın bağışı/Adem'e hibesi" anlamında bir ismin verildiği kaydedilir. Cenab-ı Allah'ın kullarını hidayete ve hak yola yönlendirip vahyin gölgesinde tevhid inancını korumaları için peygamberler görevlendirmiş ve onlara kitap ya da sahifeler halinde ilahî bilgiler vahyetmiştir. Kendilerine vahiy indirilen peygamberlerden birisi de Şit (شيث) Aleyhisselam'dır. Kendisine 50 suhufun indirildiğini İbn Hibban'ın Ebu Zerr el-Ğifari'nin rivayetinde kaydedilmektedir. Hz. Adem'in (as) vefatından önce oğlu Şit'i (as) kendisinden sonra İslam ve tevhid inancını koruyup evladına bunu öğretmesini vasiyet etmiştir. (Ebu Ca'fer Muhammed İbn Cerir et-Taberi, Tarihu'l-ümem ve'l-muluk, Dar Suveydân, Beyrut 1387/1967, I, 162).
Şit (as) babası Adem'den sonra uzun yıllar Mekke'de ikamet ederek ibadet ile meşgul olmuş kendi evlat ve torunlarını da Allah'ın emrettiği istikamette yönlendirip yetiştirmiştir. Kâbe'yi Hz. Adem'den sonra yeniden imar ettiği de bilinmektedir. Şit'in (as) yüzlerce yıl yaşadığı ifade edilir. Babası Hz. Adem'in vefatından önce kendisine güneş ay ve bunların her gün değişip duran ve dönmeleri ile meydana gelen gün ve geceler hakkında, günün vakitleri ve zaman ile ilgili bilgiler verdiği anlatılır. Vefat edince babasının yanında Ebu Kubeys dağının bir yerinde defnedilmiştir.
Hz. İdris'e (as) gelince onun hakkında Kur'ân-ı Kerim'de çok kısa bilgiler bulunmaktadır. Kur'ân-ı Kerim kısaca Hz. İdris'ten (as) şöyle söz eder: "Ve Kitab'ta İdris'i de an. Gerçekten O, çok doğru sözlü sâdık bir peygamberdi. Biz, onu yüce bir makama yükselttik. İşte bunlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği Âdem'in soyundan, Nûh ile (gemide) taşıdıklarımızın soyundan, İbrahim ve İsrâil'in soyundan olan peygamberlerdendir. Bizim hak yola ulaştırdığımız ve Peygamber olarak seçtiklerimizdendir. Onlara Rahmân'ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı." (Meryem, 19/56-58).
Allah (cc) Hz. İdris'i sabır, sadakat ve yüksek makam sahibi olmakla anlatmaktadır. Yukarıdaki ayetten hareketle bazı kaynaklarda İdris'in İbrahim'in zürriyetinden olduğu anlaşılabildiğin için onun ilyas ile aynı kişi olduğu düşüncesine kapılmışlardır. İleride buna tekrar değineceğiz.
Allah'ın kendilerini peygamberlik göreviyle nimetlendirdiği Hz. Adem'in soyundan gelen bu beşer/peygamberler, Allah katında büyük bir değere sahiptirler. Bu değere ulaşmaları ise, Allah'ın kendilerine verdiği görevleri tam olarak yerine getirip tevhid inancını ve Allah'ın emirlerine bağlanmayı kendi yaşadıkları ortamlarda insanlara öğretip emretmelerindendir. Kabil'in kardeşini öldürmesinden sonra insanların yanlışlıklardan uzak durmaları için vahiy meleği Cebrail'in (as) Hz. İdris'e Allah'ın emirlerini ve imanın ilkelerini ilettiği kaydedilir. (Afif Abdulfettah Tabbara, Maal enbiye fi'l-Kur'ani'l-Kerim, Beyrut ty, s. 56). Hz. İdris'in adı değişik şekillerde telaffuz edilmiştir. Kimisi Hermes, kimisi Hermis, ya da İrmîs diye anılmıştır. Onun nerede doğduğu, nerede vefat ettiği ve nerede defnedildiğine dair farklı bilgiler mevcuttur. Kimisine göre Mekke'de kimisine göre Mısır ya da Babil'de vefat etiği belirtilir. Adem'in neslinden gelip de kabil'in izinden gidenlerin dışındakiler iman ederek İdris'e (as) tabi olmuşlardı. O da kendisine gelen vahyi anlatarak Allah'a itaate devam etmelerini, hayatlarını ahiret hayatında rahat edecek şekilde ibadet ve itaatle geçirmelerini, Ahiret azabından kurtulmanın yollarını ve Allah'ın razı olacağı bir dünya hayatı sürdürmelerini öğretmiş ve bu konularda gerekli bilgileri vererek onları eğitmiştir.
Kur'an-ı Kerim'de Hz. İdris ile birlikte aynı ayette isimleri anılan diğer peygamberlerin hepsinin sadık kimseler olduğu belirtilmektedir. Ancak peygamber olmayanlar da tevhid inancına bağlı olup onlar da insanları aynı yola davet etmişlerdir. Bu davete uyup iman edenlerin Allah'ın nimetlendirdiği ve övdüğü sıddıklar, şehidler ve salihler olarak anılmışlardır. Allah'ın peygamberine ve Allah'ın kitabına imanla bağlı olan sıddıkların da dinin dini tebliğ etmelerinden dolayı mertebelerinin ne olduğunu Kur'an-ı Kerim aynı ayette açıklamaktadır. Bunların ve müminlerin İslam'ı tebliğ konusunda hiçbir fedakarlık ve sorumluluktan kaçınmamaları onları bu övgüye mazhar kılmıştır.
"Kim Allah'a ve Rasul(ün)e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimetler verdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar. Bu büyük lütuf Allah'tandır. Herşeyi bilen olarak Allah yeter." (Nisa, 4/69-70).
Hz. Adem'in neslinden gelip de övgüye mazhar olan İdris (as) ilk defa kalemi kullanan ve bununla insanlara yazı öğreten peygamberdir. Hz. Adem'den (as) Hz. İdris'e kadar gelinen zamanda insanoğluna öğretilen bilgilerin sözlü olarak intikal ettiği görülmektedir. Hz. İdris insanlara kalem ile yazı yazmayı öğretmiş olması yazının sümerler zamanından yüzlerce belki binlerce asır önce var olduğunu söylememiz gerekir. Yazıyı sümerler icad etmedi. Allah Peygamberi İdris'e (as) öğretince o da kendi zamanındaki evlad ve ahfadına öğretmiştir. Ashabtan Muaviye İbn Haken es-Sülemî'nin yazı ile ilgil sorduğu bir soru üzerine şöyle buyurduğu kaydedilir. "Bir Peygamber yazıyı şu şekilde çizer/yazardı. Kimin hattı onun hattına (yazısı onun yazısına) uygun olursa işte doğru yazıyı yazmıştır/Doğru yazı budur)" (Müslim, Mesacid, 33; Selam, 131; Evu Davud, Salat, 167; Tıb, 23).
Aynı şekilde Hz. Adem (as) beşeriyetin ilk atası ve ilk peygamberi olarak kendi neslinden gelenlere Allah'ın birliğini ve ona itaatin önemini anlatmalarını kendilerinden sonra gelen çocuklarına ve özellikle kendisine peygamberlik verilen İdris'e öğretmiştir. Allah'ın kendisine indirdiği vahyi bilgiler aracılığıyla İdris (as) insanlığa hayvanların yünlerini kırkıp bundan ip yapmayı ve ipi nasıl bükeceklerini öğretmiştir. Böylelikle kendilerine medeniyetin ilk verileri olan insanı soğuk ve sıcağa karşı koruma aracı olan elbise dikmeyi öğretmiştir. İpin bükülmesini insanlar bilmezlerdi. Hz. İdrîs'in terzi olduğu, her iğne saplayışında "sübhânallah" dediği ve günlük amellerine bakıldığında yeryüzünde ondan daha üstün amel sahibi kimsenin onun zamanında yaşamadığı kaydedilir, (İbn Kesîr, Tefsîrü'l-Kurʾâni'l-azim, Kahraman Yayınları, İstanbul 1985, V, 236). "Biz onu yüce bir mekâna yükselttik" ayetinin meâline bakıldığında kendisine hem peygamberlik hem de otuz sahîfe verilmesinin yanında kalemle yazı yazan, ipi büken, ipi dokuyarak ondan kumaş ve kumaştan elbise diken ilk insanın İdrîs olduğu ifade edilir. (Fahreddin er-Râzî, Mefatihu'l-gayb, XXI, 233).
Miraç konusu anlatılırken Hz. Peygamber'in İdris (as) ile dördüncü semada karşılaştığı kaydedilir (Buhari, Bedu'l-halk, 6). "Biz onu yüce bir mekâna yükselttik" ayetinin tefsirlerine bakıldığında onun dünya hayatında amelinin devamlı olması ve Allah katında yüce bir makama kavuşması için yaptığı duadan dolayı ameli kesilmesin diye dünyada vefat ettirilmeyip Allah'ın onu gökyüzüne kaldırdığı anlamında olduğu ifade edilmektedir. Bu olay kaynaklarda şöyle kaydedilir: Allah (cc) Hz. İdris'e: "Ademoğullarının bütününün (kendi zamanına kadar yaşayanların) amelinin sevabı verileceğini" buyurdu. Bunun üzerine İdris (as) Rabbine yalvararak daha çok salih amel işleyip daha çok sevap kazanması için ölümünün geciktirilmesini diledi. Bunun üzerine bir melek onu alıp dördünce semaya yükseltti. Ölüm meleği de gelip onun ruhunu bu yüce mekanda kabzetti. Ayetin böyle bir izahı güvenilir müfessir İbn Kesir tarafından nakledilmektedir. Doğrusunu Allah bilir. (İbn Kesir, Tefsiru'l-Kur'âni'l-azim, V, 236).
Ancak bu Hz. İsa gibi gökyüzüne kaldırıldıktan sonra da hala hayatta olduğu düşünülmesi doğru değildir. Yüce makam olarak dördüncü semada ruhu kabzedilmiştir. Miraçta Rasulullah'ın onunla karşılaşması olayına şöyle bakmak gerekir: Aynen Nuh, İbrahim ve Musa peygamberler (aleyhimusselam) gibi yeryüzünde vefat etmiş ve dünyada defnedildikleri bilinmekle birlikte miraçta çeşitli semalarda Rasulullah onlarla karşılaşmıştır. Bunu böyle anlamak gerekir. Hasan el-Basri'nin izahına göre ise dünyada vefat ettikten sonra Allah onu cennetine almakla yüce bir makama yerleştirmiştir. Bu izah ise gerçeğe ve tevhid inancının ilkelerine en yakın izahtır. Hz. İdris ile Hz. İlyas'ın aynı kişi olduklarına dair bilginin de var olduğuna dikkat çekilmektedir. Bunun da doğrusunu Allah bilir. Bu dönemlerle ilgili bilgiler ister istemez yoruma açık bilgiler olduğu için bunlara dikkat etmek gerekir. Bu bilgiyi İmam Buharî kaydetmekle birlikte muallak bir rivayet olarak zayıf bir bilgidir.
İdris (as) hakkında adının geçtiği ayetlerin tefsirini yapan müfessirlerle onların siyer ve tarih müelliflerinden aldıkları bilgilerin dışında sahih başka bir bilgeye sahip değiliz. Bazı Peygamberlerin hayatlarını anlatan eski ve yeni kitaplarda teyid edilmesi mümkün olmayan hiç bir delile dayanmayan ve başka bir bilgi ile de desteklenmeyen anlatımlar vardır ki bunlara çok fazla itibar etmemek gerekir.
Hz. İdris'in söylediği kaydedilen sözlerinden bir kaçı:
- Hiç kulun Allah'ın kendisine verdiği nimetler için yapacağı şükür, yüce Allah'ın verdiği nimetlere denk olamaz.
- Allah'a dua edeceğiniz zaman niyetiniz samimi bir kalple olsun. Aynı şekilde kılacağınız namazlarınızda ve tutacağınız oruçlarınızda da samimi olunuz.
- İnsanları sahip olduğu şeylerden dolayı sakın onları kıskanmayınız. Çünkü bu nimetlerden yararlanma müddetleri çok kısadır. Afif davranıp kendisine verilene kanaat etmeyi ihmal eden kimseyi hiç bir şey zengin kılmaz.
Prof. Dr. Ahmet Ağırakça