Arama

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Ekim 14, 2024
Kur'ân-ı Kerim Kıssalarına Giriş

Kur'an-ı Kerim tarihi gerçekliği kitlelere aktarırken birden fazla üslup kullanır. Vahy-i İlahî gölgesi çerçevesinde bu kıssaları değerlendirmek ve Kur'an-ı Kerim'in verdiği bilgilerle bu konuyu anlatmak bizi kesin olarak menkıbelerden ve hurafe anlatımlardan uzak tutacaktır. Kur'an-ı Kerim'deki her bir kıssanın ve Peygamber'in yaşadığı olaylar hakkında verilen bilgiler farklı üsluplarla bize bildirildiği kanaatindeyiz. Onun için Kur'an-ı Kerim'in bütün tarihi verilerinin hikaye özelliği taşıdığı ve estetik ile edebi güzelliğin asıl muhtevayı gölgelediği düşünülmemelidir. Kitab-ı Mukaddes'teki ve bazı zayıf rivayetlere dayalı hadislerdeki bilgiler her yönüyle gerçekleri yansıtmadığını asla söylemek istemiyoruz. Fakat en sağlam bilgilerin de Kur'an-ı Kerim'in verdiği bilgiler olduğunu ifade etmemize herhalde hiçbir itiraz olamaz. Ele alınan bir peygamber kıssasının bütün özelliklerini ve anlatımın gerektirdiği edebi şartlarını hesaba katacak olursak Kur'an-ı Kerim'in, tarihi verilerinden büyük bir miktarının bazen «kıssa» yani «geçmiş ümmetlerin haberleri» diye adlandırılırsa bile hikayenin yaşanan gerçekleri anlatan alanının dışında asıl verilmesi gereken başka mesajlar taşıdığını açıkça görmekteyiz.

Durum ne olursa olsun Kur'an-ı Kerim'in ister peygamber kıssalarını isterse de insanlık hayatında yaşanan tarihi olayların birçok verilerini ibret alınacak örneklerle bize aktarmış olduğunu biliyoruz. Kur'an-ı Kerim genellikle tevhid inancının kalplere ve zihinlere yerleşmesi ve insanların Allah'ın razı olacağı bir hayat ve yaşama tarzına bürünmeleri için bu olaylardan söz etmiştir. Bu kıssalardaki hikmeti Kur'ân-ı Kerim hr bir ayetiyle bize hayatımızı mümin kullar olarak düzenlememiz için açıklamaktadır. Vahy-i İlahî, insanlık tarihini oluşturan en temel olayların muhtemelen en çok ibret alınacak olanlarını bize bildirmiştir. Kur'ân-ı Kerim bir tarih kitabı değildir, fakat beşeriyetin her bir ferdinin ayrı ayrı bilmesi gereken imanı ve yaşama tarzının temellerini oluşturan ilkeleri bu kıssalarda bize anlatmakta olup daha sonra gelen nesillerin bunlardan nasıl ibret almaları gerektiğinden için söz etmiştir. Bu ilkelerin her biri kıssaların her bir cümlesinde yer almakta olup Kur'an-ı Kerim'in ifadesi ve tabiri ile "İlahi Sünnetler ve Rabbanî Kanunlar" şeklinde ifade edildiği görülmektedir. Kur'an-ı Kerim insan hayatına mana kazandıran bu ilkelerden söz ederken aynı zamanda bunlar üzerinde dikkatle düşünmeye davet etmektedir. Zira bu ilahî ilkelerin hayatımızı şekillendirecek ilkeler olduğunu Kur'an-ı Kerim haber vermekte ve bunların islam ümmetinin hayat felsefesini ve yaşama biçimini Allah'ın razı olacağı bir şekilde düzenlenmesinde rol oynayacağını bildirmektedir. Bu sadece bir haber verme anlamından ziyade kesin olarak bunlara uymanın ilahi bir emir olduğu ifade buyrulmaktadır. Fakat unutmamamız gereken bir husus vardır ki bu ilkelerin her biri bize imanın şeklini ve mümin kişinin tavrını ve duruşunu hatırlatarak anlatılan salt herhangi bir edebi sanat ve tarih yazımı değildir. Bu iman ilkeleri mü'minlerin ruhlarını zenginleştirmek için anlatılmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'in ibretlerle dolu yol gösterici peygamber kıssaları sadece geçmiş olayları soyut bir anlatımla bize öğretmek değil tarihin derinliklerinden gelen insanlığın yaşadığı tecrübelerden istifade ederek bize hayatın zor ve uzun yolunda yaktığı yeşil ve kırmızı ışıklardır. Bu kıssalar bize ümmetin geleceğini belirleme hususunda önemli işaretler olarak verilmiştir.

Kur'an-ı Kerim, kıssalarını, tasvirlerini ve müşahedelerini sadece zihni rahatlatmak, mü'minlerin hikaye, tasvir ve müşahedelere olan ihtiyaçlarını gidermek maksadıyla, yahut bir araştırma konusuna malzeme olsun diye akademik bir gaye ile sunmuyor. Kur'an-ı Kerim bu tarihi kıssa ve olayları meydana gelmiş olayların verdiği elem ve ızdırapları trajik bir duygu uyandırmak veya ahlakî bazı öğütler vermek maksadıyla da aktarmıyor. Kur'an-ı Kerim, bu tarihi ürünleri insanoğluna aktarırken insanı İslâm'ın çizdiği hedeflere doğru yaklaştırma gayesini gütmektedir. Bu kıssalar gerek kişinin ve gerekse toplumun asıl yaratılış gayesinden uzaklaşıp Allah'a ve kendilerine gelen peygamberlere isyan edip itaaten çıkan, Allah'a isyan noktasına gelen toplumların nasıl helak edildiğinden ibret alınması maksadını taşımaktadır. Bu ibretlik olaylar ve imani ilkeleri taşıyan hikayeler ümmetin bütün bireylerini, bütün toplum ve halkları uyarmak ve insanların tarihte helak edilip zaman içinde mahvolmuş toplumlardan ibret almaları gayesini gütmektedir. Aynı şekilde Kur'an-ı Kerim bu kıssa ve tarihi olayları anlatırken İslâm ile beşerî düzenler arasındaki farkları anlatmak, inancını kaybetmiş, iman etmeyi terk edip unutmuş olan toplumlar ve insanlarla Allah'a iman eden toplumların dünya ve ahiret hayatları ve sonları arasındaki farkı anlatmak gayesini hedefler. Kur'an-ı Kerim tarihte insanoğlunun yaşamış olduğu bu olay ve kıssaları insana sunarken sanki ona;

"Dünyadaki hayat tarzın ve yaşayışın için önünde ypabileceğin sadece iki tercih vardır. Bir üçüncüsü söz konusu değildir. İstersen bunu, dilersen ötekini tercih edersin..." Hak ve doğru imanı anlatan yol ile insanı insanlığından çıkaran sefahet, eğlence, debdebe içinde yaşayıp ibadetten yoksun ve ahlak ilkelerinin dışında şekillenen bir hayat... Bu iki yaşama tarzından birini tercih etmek insanın iradesine bırakılmıştır. İman bir tercihtir. Çarşı pazardan alış veriş yaparken nasıl bir çok seçenekten birini tercih edip satın alıyorsak karşımızda "Allah'a iman etme ile Allah'a isyan etme" gibi iki yoldan başka seçenek yoktur.

Kur'an-ı Kerim'in bu kıssaları bize aktarırken hareket noktası sadece akademik araştırma ile soyut bir anlatım veya bir dil oyunu olan edebi bir üsluptan ibaret değildir. Kur'an-ı Kerim'in tarihi olayları insanlara sunmasındaki hedefi, bugün çağdaş ideolojik akımlarda olduğu gibi tarihin derinliklerinde kök salıp tarih alanlarında katledilen uzun mesafelerdeki prensip ve öğretilere uygun program ve planlamalar takdim etmektir.

"Biz her ümmete "Allah'a ibadet edin ve tâğûttan kaçının" diye (kendilerine bildirmek üzere) bir peygamber göndermişizdir. Allah bunlardan bir kısmını doğru yola iletti, bir kısmı da sapıklığa yuvarlanmayı hak etti. Şimdi yeryüzünde gezip dolaşın da (Allah'ın peygamberlerini ve hakkı) yalanlayanların sonu nasıl oldu, görün! (en-Nahl, 16/36)

"Sizden önce Allah'ın koymuş olduğu hayat kanunlarına/ilahi sünnetlere uygun olarak nice olaylar yaşanmış, nice ümmetler gelip geçmiştir. Şöyle bir dünyayı gezip dolaşın da (ilahi vahyi) yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunu görün! Bu (ayetler) insanlar için bir açıklama, (haramlardan ve kötülüklerden) sakınanlar için doğruya giden yolu gösteren bir öğüttür. Gevşeklik göstermeyin ve üzüntüye kapılmayın. Eğer siz gerçekten mümin kimseler iseniz en üstün olanlar sizlersiniz. (Al-i İmrân, 3/137-139)

Dünya tarihi boyunca gelip geçmiş ümmetlerin Allah ile olan bağlarının sonuçlarını idrak etmek üzere dünyanın değişik yerlerinde yaşayıp gitmiş olanların yaşadıkları yerlerde bıraktıkları izleri görmek ve bunlardan ibret almak için yeryüzünde dolaşıp iman etmeyenlerin nasıl bir felaketle yok olduklarını bilmek gerekir. İman eden milletler peygamberlerinin etrafına kenetlenip destek vermişken bu peygamberlere iman etmeyip onları sıkıntılara boğan, hatta öldüren bozguncu milletlerin de sonlarını görmek imana sarılmayı sağlamaktadır. Bu da Kur'an-ı Kerim'deki peygamber kıssaları, gelip geçmiş bazı kavimlerin tarihi ile küçük grupların hikayelerinde uygulanan tekrar ve teki'd metodunda bariz bir şekilde gözükmektedir. Aynı şekilde daha önceleri yaşamış olan toplumların sünnet ve şeriatlarına boyun eğen tarihi olayların seyir, gelişme ve bir durumdan bir başka duruma intikallerinde aynı usul ve metot görülebilir. Kur'an ayet ve hükümleriyle insanlığın önünü aydınlatan bir hidayet rehberidir, ilahi bir ışık ve öğüttür. Toplumları karanlıklardan aydınlığa çıkarır, cehaletten kurtarıp ilim ve medeniyetle buluşturur. İnsanlık ilahi mesajlarla yücelmiştir. Allah'a iman edip İslâm'a gönül veren insanlar Kur'an-ı Kerim ile kurtuluşa ererler.

Kur'ân-ı Kerîm'in tekrar ve teki'd ile verdiği bu yeni metot, tarihin ancak araştırma ve bu konuda uzmanlaşma alanı olduğu takdirde gerekli önem
kazanacağını göstermektedir. Anlatımda, edebi üslup olayları tahlil ve sunuşta kullanılacak tarihi alan ve konularda neticeye götürecek bir esastan
ziyade sadece bir araçtır. Bizden önceki Müslümanların Kur'an-ı Kerim'deki bu metotla ilgili olarak, genel anlamıyla insan düşüncesi ve özel anlamıyla da tarih ile alakalanmayıp bu konuda gerekli çalışmaları geliştirmemelerine asıl neden olarak, o dönemlerde bu metoda temel teşkil edecek şekilde araştırmaların tam anlamıyla gerekli olgunluk derecesine ulaşmadığı ve gerekli gelişmeyi göstermediğindendir denilebilir. Kur'an-ı Kerim bizzat
"Fussilet suresi" elli üçüncü ayetinde bu meseleye ışık tutacak bir açıklama getirmektedir:

"Biz onlara gerek ufuklarda (yeryüzünde fethedecekleri ülkelerde) ve gerekse kendi nefislerinde (aralarında meydana gelecek olaylarda) ayetlerimizi göstereceğiz ki O (Kur'ân)'nun gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, (her şeyi görmesi sana) yetmez mi?" (Fussilet, 41/53)

Buna ilave olarak Hz. Peygamber'in (s.a.s) Kur'an-ı Kerim için "Onun akıllara durgunluk verecek mucize ve harikaları ebediyen tükenmez, bakîdir."
buyurması ile her iki nassda zaman geçtikçe "yorum"dan yana olduklarını göstermektedir. Zira zamanla insanın karşılaşacağı her türlü vasıta ve
imkanlar Kur'ân-ı Kerîm'in kastettiği yakın ve uzak her türlü yorum ve tefsirlerde müfessirler için kullanılabilecek birer ışıktırlar. İşte bu kıssaların ve vahyin gölgesinde fiziki, sosyal, siyasi, psikolojik, ve ekonomik her türlü yorum rahatlıkla yapılabilmektedir.

Genel olarak Kur'ân-ı Kerîm kıssalarını aktarırken okuyucunun karşılaşacağı asgari zorluk ve anlama problemlerini mümkün olduğu kadar azaltmak üzere kısa yorumlar ve açıklamalar yapacağız. Bazı tarih ve tefsirlerde gereksiz olup hurafeler içeren israiliyat türünden hikayelerin aktarıldığını biliyoruz. Bunun için de mümkün mertebe mübalağa, korkutucu unsurlar ve hayal ürünü ihtiva eden ehl-i kitabın uydurduğu bilgiler diye bilinen "İsrâiliyât" türünden çeşitli anlatımları kullanmak gerekmediği kanaatindeyiz. Bunun vahye aykırı olduğu kanaatini taşıyoruz. Bu gibi tarihçi ve müfessirlerin Kur'an-ı Kerim kıssalarını ve tarih ile alakalı yönlerini, zamana bağlı olarak verdiği bazı bilgilerin kullanılmasına ve genel halk kitlelerinin hoşuna giden uyduruk hikayelerden uzak durmanın zaruri olduğuna inanıyoruz. Vahyin gölgesinde ele alacağımız Kur'an-ı Kerim kıssalarının mümkün mertebe sahih bilgilere dayalı olmasından yana bir tercihimiz olacaktır.

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN