Filistin mücadelesinin son yıllardaki en önemli isimlerinden olan İsmail Heniye'nin suikast sonucu şehid edilmesinin bölgede süren savaş ve çatışmaları tırmandıracağı kaçınılmazdır. Eş-Şati mülteci kampında doğan, Gazze'de henüz üniversite öğrencisiyken liderlik özellikleriyle öne çıkan ve Filistin'de 2006 seçiminden sonra bir süre başbakan olan Heniyye, 7 Ekim Hamas'ın elde ettiği başarıların sonrasında ortaya çıkan bir düşünce geliştirildi. Birçok devlet başkanı bunu dile getirerek iki ayrı devletin bir çözüm olacağını gündemde tutmaya başladı. Bunun üzerine İsmail Heniyye kabullenemeden çok zorluk çekmesine rağmen geçici bir çözüm olacağını düşündü. Onun için ateşkes konusunda çaba sarf etmiş, müzakereden yana tavır takınmıştı. Ama ne yazık ki Siyonistler kan emmeye ve Müslüman kanı dökmeye doyamadıkları için bir lideri daha şehid ettiler.
Bu cesur ve nazik insanın şehid edildiği günün sabahında Hamas ve İran Devrim Muhafızları yaptıkları resmi açıklamalarla Heniye'nin İran'ın başkenti Tahran'da öldürüldüğünü duyurdular. Heniyye, İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın göreve başlaması için düzenlenen yemin töreninden sonra İran hükumeti tarafından misafir edildiği konuta 31 Temmuz Çarşamba günü sabaha karşı saat 02.00 sularında yapılan hava saldırısı sonucu 62 yaşında şehid edilmişti. Hamas, Heniyye'nin İsrail tarafından Tahran'da misafir olarak kaldığı yere düzenlenen bir "saldırı" sonucu şehid edildiğini açıklarken İran Devrim Muhafızları, ''olayın nedenlerini ve nasıl meydana geldiğini'' araştıracaklarını ifade ettiler. Aslında açıklamalar ilk anlarda hep çelişkili geldi. Havadan mı bombalanmıştı yoksa odanın içindeki düzenek mi patlatılmıştı. Eğer havadan olsa idi neden sadece bir odayı tahrip edip iki kişinin ölümüne sebep oldu. Havadan atılan bir bomba bütün binayı yıkması gerekirdi. Neden sadece bir odada patlama gerçekleşti? İran'ın ihmali burada ne idi. İstihbarat zafiyeti mi yoksa ihmalkârlık mı? Ya da aklımıza gelen başka şeyler mi?
En kritik ateşkes görüşmelerinin yapıldığı bir dönemde Heniyye'nin Siyonistler tarafından şehid edilmesi bu katliamları gerçekleştiren taraf olarak savaşın bitmesini istemediklerini göstermişlerdir. Zira Hamas Hareketi içinde ateşkes için çaba sarf eden ve müzakereden yana olan tavrıyla dikkat çeken Heniyye'nin bölgedeki ateşkes için kilit bir isim olduğu belirtiliyordu.
Ama ne yazık ki emperyalizmin insafı ve ahlâkı yok. Kızılderilileri yok edip topraklarına ve ülkelerine el koyan Coni ve torunları kendileri dünyanın en büyük teröristleri oldukları için o zaman da Kızılderilileri terörist olarak tanıttılar. Toprakları ve kutsal mekanları için mücadele eden Filistinli liderleri ve başta İsmail Heniyye'yi uluslararası terörist ilan etmeleri kadar haince ve hatta aptalca bir şey olamaz.
Bu kadar yumuşak huylu ve kendi toprakları ve Mescid-i Aksa ile Kudüs ve bütün kutsal değerleri için haklı mücadelesini sürdüren bu saygın kişi ABD tarafından küresel terörist olarak tanımlandı. Bu, dönemin ABD Başkanı işgal kuvvetlerinin destekçisi asıl terörist Donald Trump'ın Kudüs'ü Siyonist kuvvetlerin başkenti olarak tanıma kararının ardından söylenmişti. Bu nedenle Washington ile Filistinliler arasında gerginliğin yaşandığı bir dönem oldu. Buna rağmen Heniyye, Hamas'ın siyasi lideri olarak birçok ülkeye ziyaretler gerçekleştirerek, dünyanın önde gelen isimleriyle bir araya gelmeyi sürdürdü. Heniyye'nin bu görüşmelerinin birindeki son görüntüleri 30 Temmuz Salı günü Tahran'da yapılan yemin töreninde İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile görüşmesinde müşahede edildi. Aynı şekilde başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyib Erdoğan olmak üzere birçok devlet ve hükumet başkanları ile görüşmeleri olmuştur. İsmail Heniyye bir devrin sembol ismiydi.
İsmail Heniyye suikastındaki sis perdesi, operasyona ilişkin detaylar halen aydınlığa kavuşturulabilmiş değil. Saldırının İran'ın başkentinde yaşanmış olması, İran'ın bölge politikaları ve Hamas üzerinde etki kurma çabası gibi farklı açılardan bizi değerlendirmeleri düşünmeye sürüklüyor. İsrail Siyonist güçlerinin Gazze'de kitlesel sistematik bir soykırıma devam ederken konuyu olabildiğince karmaşıklaştırılmaya çalıştığı ve cepheleri genişletmeye gayret ettiği görülüyor. Esasında mesele 6 Ekim 2023'te neyse bugün için de aynı durumlar mı devam edecek? Filistinlilerin özgür ve bağımsız bir devlet olma hakkı gayet tabi var ama hangi şartlarda ve nasıl bir devlet kurulması düşünülüyor? Bütün bunlar hep akla gelen ve gelmesi gereken sorulardır.
7 Ekim'in el-Aksa Tufanı cihad hareketinin ardından Gazze ve Batı Şeria'da "Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi" tarafından yapılan anket çalışmaları, İsmail Heniyye'nin güncel Filistin siyasetinde ve soykırım sona erip yeni bir barış masası kurulduğunda oynayacağı rolü gözler önüne seriyor. 22 Kasım ve 2 Aralık 2023 tarihinde yapılan araştırmanın sonuçları şu şekilde özetleniyor:
"Bugün yeni bir başkanlık seçimi yapılsa ve sadece iki aday, Mahmud Abbas ve İsmail Heniyye katılsa, seçmen katılımı sadece yüzde 53 olurdu ve Abbas oyların yüzde 16'sını, Heniyye ise yüzde 78'ini alırdı (üç ay önceki oranlar, Heniyye için yüzde 58 ve Abbas için yüzde 37'ydi). Gazze Şeridi'nde Abbas'ın oyu yüzde 24, Heniyye'nin yüzde 71 iken, Batı Şeria'da Abbas yüzde 10 ve Heniyye yüzde 82 alıyordu."
Dolayısıyla Siyonist işgal kuvvetlerinin nazarında İsmail Heniyye'nin şahsında ortaya çıkan bu sonuçlar onlar için bir tehdit ve tehlikeli sonuçlar olduğu gibi yeni bir barış masası kurulduğunda da tabanın Heniyye'ye vereceği destek onları ürkütmektedir. Aslında işgal kuvvetleri yeni bir düzenin umudunu hedef alıyordu. Bu hedefleri de; "olur ya BM iki devletli bir sonuç için karar alırsa" Heniyye'nin yönetim için yapılacak seçimi kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu görmüş bu mutedil ve akıllı lideri ortadan kaldırarak hedefini gerçekleştirmek istediği düşüncesinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.
Bu süre içinde Heniyye, Gazze'deki rehinelerin serbest bırakılması da dâhil olmak üzere çatışmayla ilgili uluslararası müzakerelere katılan kilit bir isim oldu. İsmail Heniyye, son zamanlarda gündemde olan ateşkes konusuna ilişkin, İsrail'in Gazze'den çekilmesi halinde bir anlaşmaya varmaya istekli olduğunu göstermiş, mayıs ayında grubun arabulucularla bir anlaşma yapmak için "hala istekli" olduğunu, karşı taraftan gelecek teklifin bölgedeki çatışmayı kalıcı olarak durdurmaya yönelik olması gerektiğini söylemişti.
Heniyye taleplerinin, "halkımıza yönelik saldırganlığı durdurmayı amaçladığını, bunun daha istikrarlı bir geleceğin temelini oluşturan temel ve mantıklı bir pozisyon" olduğunu vurgulamıştı. Buna karşılık Siyonistler bu talepleri "kabul edilemez" olarak nitelendirirken, Başbakanları Gazze kasabı katil Benjamin Netanyahu, Hamas yok edilene kadar savaşmaya devam edeceğini belirtmişti. İşte bu da barış ve huzurdan yana bir İslamî tavır ile zulüm ve soykırımı dile getiren Siyonist bir tutum arasındaki farkı göstermektedir.
Savaş boyunca Heniyye diğer dünya liderleri ve yetkilileriyle de görüşmeye devam etti. Çinli diplomat Wang Kejian da mart ayında Katar'da Heniyye ile bir araya gelerek Gazze'deki savaşı ele alarak çözüm yolu üzerinde durmuştu. Heniyye çok yönlü diplomatik temaslarda ve müzakerelerde ateşkesi hedefleyen tavrıyla öne çıkmıştı. Temmuz ayının başında, savaşı sona erdirme fikirlerini tartışmak üzere Katar ve Mısır'daki arabulucularla temasları sürerken böyle mutedil bir liderin şehid edilmesi manidardır. Bunu bütün dünyanın görmesi gerekirdi.
ABD, Çin Avrupa kendi menfaatleri için hedefler belirleyip tuzaklar kurup hesap yaparlar, ancak Allah'ın da bir hesabı olduğuna iman ediyoruz. Filistin davası şehidler verebilir. Bilinmelidir ki bu dava başarıya ulaşıncaya kadar İslamî mücadeleyi sürdürecek kadrolar her zaman var olacaktır. Kudüs ve Mescid-i Aksa kurtulana kadar ümmetin kahraman ve cesur evladı bu cihadı ve mücadeleyi yaşatacaktır.
Ancak ne yazık ki günümüz emperyalist dünyasında devletlerin suikast yapmaları tabii bir davranış olarak görülmektedir. Profesyonelce yapılan devlet terörleri özellikle söz konusu ABD ve İsrail olduğunda bu eylemleri "suikast" olarak görmemek gerekir. Bu gibi cinayetler "hedef belirleyerek lider öldürme" diye yeni bir siyasi tanımla ifade edilmelidir. Terörü mubah gören ABD ve Siyonist devlet kendileri için düşman gördükleri Filistinli liderleri "öldürerek ortadan kaldırmak" bu devletlerin vazgeçmediği bir politikadır. Bunlar düşman kabul ettikleri birey veya toplulukları öldürmeyi dinlerinin bir emri olarak gören ve muharref Tevrat'a bağlı Siyonist-Yahudilerin bu suikast politikalarını benimsemesindeki temel zihniyetin, Filistin'deki siyasi hareketleri yok etmek, mücadeleden vaz geçirmeye zorlamak ve üstünlüğün kendilerinde olduğu mesajını vererek vatandaşlarının yaygın siyasi desteğini kazanmak olduğu açıktır. İsrail işgal devleti "hedef gözeterek Filistinlileri öldürme" stratejisini 2007'de Gazze'yi ablukaya almasından bu yana devam ettirmektedir.
İşgalciler suikast için hedef belirlemeyi uzun yıllardan beri bir strateji olarak benimsemiştir. Oslo'da gerçekleşen görüşmelerdeki anlaşmalara açıkça karşı çıkan siyasi hareketler, Filistin'deki İslami direniş hareketleri ve özellikle de bunları temsil eden iki ana hareket olan Hamas ve İslami Cihad bunların başlıca örnekleriydi. Ancak Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) gibi Arafat'ın sadık Marksist-Leninist seküler eleştirmenleri de İsrail'in hedefleri arasındaydı. Malta'da şehid edilen İslami Cihad lideri Fethi Şikaki, Hamas'ın şanlı isimlerinden olup Siyonistlerin korkulu rüyası Yahya Ayyaş, Hareketin kurucusu Ahmed Yasin ve onun halefi Abdulaziz Rantisi gibi üst düzey liderler İsrail tarafından su-i kastlarla öldürüldü. İsmail Heniyye de bu listedeki isimlerin birçoğuyla arkadaştı ve şehadetlerini bizzat gördü. Yıllar sonra İsrail ilk defa bu terör politikasını yeniden gündeme aldığında, bu sefer Heniyye hedef oldu.
İsmail Heniyye ve Hamas'ın Mücadele Azmi: Filistin halkı 76 yıllık direnişin tarihinde işgal, eziyet, işkence, hapis ve cezanın her türlüsünü yaşadı, ama direnişin de en asil şeklini göstererek pes etmeyeceğini gösterdi. Suikastlar da bunlardan bir parçaydı. Umut ne zaman yeşerse önemli isimler su-i kastlarla bertaraf edildi. 2004 yılında Ahmed Yasin ve Abdulaziz Rantisi'nin bir ay arayla öldürülmelerinden kısa bir süre sonra Hamas, Filistin seçimlerine girmiş ve önemli bir başarı elde ederek bu şehadetlerin onları asla davalarından vazgeçiremeyeceğini göstermiştir.
7 Ekim 2023 günü gerçekleşen el-Aksa Tufanı'ndan sonra da Filistin direniş hareketleri üzerindeki baskı hiçbir dönemde görülmediği kadar yoğun bir şekilde neredeyse bütün batı dünyası tarafından sürdürülüyor. ABD, Çin ve Avrupa yeni görevler üstlenen aktörler olarak, Oslo düzenine benzer başka bir masa kurulmasına olan ihtiyacı anlamış olacaklar ki Filistinli grupları bir araya getirmenin yollarını arıyorlar. Çin'in başkenti Pekin'de olduğu gibi başarılı olacağı bekleniyor ama bu başarı kimin lehine planlanıyor. Buna rağmen sürecin değişmesinin yaratacağı hoşnutsuzluk, Yasir Arafat, İzhak Rabin ve Bill Clinton'ın Beyaz Saray'daki fotoğrafını Filistin'in tek çözümü olmaya zorlamaya gayret ediliyor. Yani kurulacak Filistin devletinin öncelikle Siyonist İsrail Devleti'ni tanıyacak öyle mi?
Ateşkes müzakereleri nasıl sonuçlanacak?: Hamas'ın 7 Ekim'deki el-Aksa Tufanı hareketinde en az 1500 Hamas el-Kassam tugayları mücahidi sınırı geçerek işgal edilmiş topraklarına birkaç saat de olsa kavuşup hasret gidermeye çalıştılar. Bu operasyonda siyonist vatandaşlardan kaç kişinin öldüğünü bilemiyoruz ama 200 kadar kişinin rehin alındığı bilinmektedir. İsrail'in havadan Gazze'yi yok edercesine bombardımana tuttuğu gibi kara harekâtını da başlatması üzerine Gazze'de başlanan katliam ise hala sürüyor. Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre işgal kuvvetlerinin Gazze'ye yönelik saldırılarında o günden bu yana 40.000'den fazla Filistinli hayatını kaybetti ve 10.000 kadarının da enkaz altında şehid olduğu bilinmektedir. (Ağustos 2024 tarihine kadarki durum) İşte bu zalimane saldırılar kentte insani bir felakete ve büyük soykırımlarına yol açtı.
İsmail Heniyye'nin üç oğlu ve dört torununun şehid edilmesi üzerine: Ailesinden çok sayıda kişiyi siyonist saldırıları sonunda kaybeden Heniyye, son olarak oğullarını ve torunlarını kaybetti. Soykırımcılar hava saldırılarında, 10 Nisan'da Heniyye'nin üç oğlu ve dört torunu öldürüldü. Heniyye, daha sonra çocuklarının ölümünün devam eden ateşkes ve rehine görüşmelerini etkilemeyeceği konusunda ısrar ederek, "Müzakere görüşmeleri sırasında ve bir anlaşmaya varılmadan önce çocuklarımı hedef alarak Hamas'ı taleplerinden geri adım atmaya zorlayacağını düşünenler hayal görüyorlar" dedi. Bunun ardından da büyük bir asalet ve güçlü lidere yakışan bir tavır ve anlayışla: "benim çocuklarımın ve torunlarımın kanları herhangi bir Filistinli çocuğun kanından daha değerli değildir," sözleriyle İslam mücadele tarihine farklı bir imza attı.
Çocuklarının ve torunlarının şehadet haberini Gazzeli yaralıları hastahanede ziyareti sırasında almıştı. Etrafındakiler onun bu haberi aldığı anda sadece "inne lillah ve inne ileyhi raciûn" demekten başka ağzından tek bir laf çıkmadı. Sadece çok üzüldüğünü gördük. Sonra "biz işimize devam edelim" diyerek hasta ziyaretlerine devam etti. Feryat etmedi, ağlayıp sızlamadı, etrafındakilere bile çocuk ve torunlarının şehid olduklarını söylemeyip hasta ziyaretine devam etmesi nasıl bir tavır. O anda hastahaneyi terk edip derhal çocuk ve torunlarının cenazeleri başına koşup gitmesi normal karşılanırdı. Ama halkından yaralıların hastahane ziyaretine devam etmesini görenler de takdir etmelerine rağmen şaşırmışlardı. Muazzam bir metanet göstermesi onun nasıl bir lider olduğunu göstermektedir.
İsmail Heniyye'den dik duruşa dair güzel bir tavır: Katar'ın başkenti Doha'daki ofisinden çekilen görüntülerde, Heniyye'nin, dua edip Allah'a şükretmeden önce diğer Hamas yetkilileriyle birlikte Hamas liderliğindeki 7 Ekim'de İsrail'e düzenlenen saldırıyı kutladığı görülüyordu. The Daily Telegraph'a göre Heniyye, saldırıyı İsrail-Filistin çatışmasında yeni bir dönemin başlangıcı olarak tanımlayarak saldırının "halka açık yüzü" haline gelmiştir. Heniyye, televizyonda yaptığı konuşmada Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya yönelik tehditleri, İsrail'in Gazze Şeridi ablukasını ve Filistinli mültecilerin kötü durumunu dile getirip medyaya şunları söyledi:
"75 yıldır kamplarda yaşayan Filistin halkının mülteci olarak yaşadığı konusunda sizi kaç kez uyardık ve siz halkımızın haklarını tanımayı mı reddediyorsunuz?" dedikten sonra şöyle devam etti: "Vatanını savunmak ve işgal edilmiş topraklarını korumak üzere direnen mücahidler karşısında kendini koruyamayan" Siyonist terör devleti bu hareket karşısında aciz kalmıştır. İşte tüm normalleşme anlaşmalarının yaşadığımız problemleri çözemediği açıkça görülmektedir."
Prof. Dr. Ahmet AĞIRAKÇA