Aynı başlığı taşıyan bundan önceki yazımızda İsrâ suresinin konuyla ilgili ahlaki emir ve tavsiyelerinden söz etmiştik. Özellikle anne baba hakları ve onlara karşı yapılacak ve yapılması ilahi emir olan saygı ve davranışlardan söz etmiştik. Bunun yanı sıra toplumda olmaması gereken bazı ahlâkî davranışlardan da kısaca söz ettikten sonra yine müminlerin bazı görevlerini anlatmaya çalıştık bu yazımızda da bunların devamı mahiyetinde olan birkaç hususu kaydetmeye çalıştık.
İnsan canına kıymak haram ve zulümdür: Her ne suretle olursa olsun bir insanın canına kıymak bütün insanlığı öldürmek gibidir. Zulmen öldürülen insanların dünya ve ahirette hesabının sorulacağı kesindir. Buna iman etmek ve dikkat etmek insanlık hakkı ve görevidir. Allah şöyle buyurur: "Hak ve adaletin gerektirdiği bir sebep olmadıkça Allah'ın haram kıldığı canı sakın öldürmeyin. Kim zulme uğrayarak öldürülürse; Biz (maktulün) velisine bir güç ve yetki vermişizdir. O halde o da öldürmekte (maktule karşı yapılacak kısasta) aşırıya gitmesin. Çünkü zaten kendisine (Allah tarafından yetki verilmek suretiyle) yardım edilmiştir.
"Kim bir başkasını (bir canı, öldürülen) birine karşılık olmaksızın yahut da yeryüzünde bozgunculuk yapmadığı hâlde öldürecek olursa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (böyle birisini affederek) diriltirse (öldürülmekten kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur. Peygamberlerimiz onlara apaçık deliller ve ayetlerle gelmişlerdi. Sonra yine de aralarından birçoğu bunların ardından yeryüzünde (fesat ve cinayet işlemede) taşkınlık etmektedirler." (el-Maide,5/32).
Allah, insanı en üstün varlık olarak yaratmış ve can güvenliğini teminat altına almıştır. Ancak insanların zayıf taraflarının yanlış yönlenmeleri sonucunda birinin diğerini öldüreceğini de bilen Rabbimiz, bunun için kurallar ve hükümler belirlemiştir. Bir kişi başkasını öldürmüşse, İslâmi hükümlerle hükmeden bir mahkeme kararı ile bu cinayet olayı ispat edilmişse o kişi; kısas hükmü gereği öldürülür. Kısas, öldürülen bir kişinin canına karşılık katile verilen ölüm cezasıdır. Bu ağır cezanın uygulanması, diğer toplum fertlerinin can güvenliğini sağlamak içindir. İdam cezasının olmadığı toplumlarda cinayetler her zaman daha çok görülür. Kısas uygulamasında diğer insanların hayatı güven altına alınıp korunmuş olur (el-Bakara 2/179). Böylelikle bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmeye bedel kabul edilmiştir. Kim de birisini ölümden kurtarır, hayatta kalmasına sebep olursa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur. İşte bu hükümler Hz. Peygamber'in insanlığa getirip öğrettiği ilahi/Kur'ânî öğretilerdir. Yine de insanlar yeryüzünde bozgunculuk yapmaya zulmü ve adaletsizliği yaymaya kalkışabilir. Buna müminler dikkat etmelidir.
İslâm'ın en büyük günah kabul ettiği ve affedilmeyen bir inanç olan şirkten sonraki büyük günah insan öldürme eylemidir. İslâm, toplum içinde sürekli bir barışın olmasını emreder. Yaşama hakkı ise Allah'ın insana bir bağışıdır. Kişinin yaşama hakkını almak ve onun hayatına kıymak; Allah'ın verdiği bir canı almak demektir; bu büyük bir günahtır. Kişinin canı koruma altında olup saygı gösterilmesi zorunlu bir durumdur. Bir kısas veya meşru bir durum olmaksızın insanın canına kıymak haramdır. Öldürülen kimsenin hukukunu savunma yetkisi yakın akrabasına verilmiştir. Yapılacak uygulama ve katile verilecek cezalar konusunda da yine İslâm'ın belirlediği hükümler çerçevesinde hareket edilmelidir.
Savaş durumu ise farklıdır. Savaş halinde insanların karşılıklı olarak birbirlerine saldırmaları inançlarına ve hayat felsefelerine göre değişir. Rasûlullah'ın düşmanlarına karşı girdiği savaşlar, İslam'ın dışında kalan diğer monarşik ve oligarşik sistemlerin zalim hükümdarların, zorba yönetici ve kumandanların savaş tarzına hiçbir yönüyle benzemiyordu. Krallar ve despot yöneticiler kendi hâkimiyetlerinin yerleşmesi ve iktidarlarının devamı için savaşırlardı. Savaşlarda ise bilindiği gibi insan öldürmek kaçınılmaz ve mukadder bir gerçektir. Böyle olmasına rağmen Hz. Peygamber sırf düşman askeri öldürmek için savaşmıyordu. Onun hedefi farklıydı. Resulullah insanları İslam'a kendi rızalarıyla girip Müslüman olmaları için davet ederdi. Kabul etmemeleri halinde o zalim hükümdarların zulüm altında inleyen halklarını İslam adaletine kavuşturmak için savaşırdı. Hz. Peygamber, zulmü yok etmek, insanların yaşayacakları güçlü ve ahlaklı bir toplumun oluşması, erdemli bireylerin yetişmesi ve Allah'ı tanımaları için, vahyin emrettiği tevhid inancının kalplere yerleşmesi için savaşıyordu. Onun ve arkadaşlarının/ashabının düşmana karşı giriştiği cihad hareketleri kötülüğü gizlendiği yerden, toplumların içinden ahlâkî olmayan davranış ve yaşama biçimlerini söküp atmak için yapılıyordu. İslam'da savaş kötülüklerin gerek insan bedeninden, kalplerden ve gerekse toplum içinden yok edilmesi, adaletli bir ümmet toplumunun gerçekleştirilmesi maksadıyla yapılır.
Yetimin malına el uzatmak yasaktır: "En güzel şekilde bir uygulamanın dışında sakın ergenlik çağına erinceye kadar yetimin malına dokunmayın. Bir de (bu konuda, yetimin malını koruyacağınıza dair verdiğiniz) sözü yerine getirin. Çünkü verilen sözde sorumluluk vardır."
Yetimin malına kayyumluk yapmak üzere görevlendirilen ve veli konumuna getirilen kimselerin bu ayet ile dikkatleri çekilmektedir. Yetimin malını uhdesine alan kimse adalet ölçüleri içinde kâr elde etmek maksadıyla işletip bu işletmedeki emeğinden dolayı kendi emeğinin karşılığını almaktan başka bir kuruşuna dahi el süremez, sürmemelidir. Yetimin malına haksızca el uzatmak veya bu maldan hakkı olmadığı halde istifade etmeye kalkışmak Allah'ın kesin olarak yasakladığı bir davranıştır. Kişinin yakını veya kendisine emanet edilen bir yetimin hakkını ve malını korumak aynı zamanda bir ibadettir ve karşılığını Allah verir. O kişi, yetimlerin malları ile ilgili verdiği sözü hakkıyla yerine getirmelidir. İslâm her konuda ölçülü davranmayı emretmektedir. Aşırılık da her konuda iyi değildir. İsrafa gidecek kadar gereksiz cömertlik ile dengeyi bozacak cimrilik de kınanmıştır.
Alışverişte dikkat edilmesi gereken hususlar: Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve (tartarken de) sağlam bir terazi ile tartın. Bu, sizin için hem daha hayırlı hem sonuç itibarı ile daha güzeldir."
Ticari hayatta alırken ve satarken eksik veya fazla ölçüp tartmak ve başkasının malının az bir kısmını dahi olsa zimmete geçirmek Allah'ın haram ve yasak kıldığı bir davranış biçimidir. Adaletin bütün ilkelerini gözeterek, alışveriş kurallarına uyarak Allah'ın ve Resûlü'nün Kitab ve sünnetinde belirlenmiş kuralların dışına çıkmak suç olup âhirette sorumluluk getirir. Böylesi bir sorumluluğu hakkıyla yerine getirmeyenler için de ilahi adalet gereği cezasız kalmayacakları bilinmektedir. Müminler buna inanır ve ona göre davranırlar. İşte alırken ve satarken doğru ve sağlam tartıp ölçmek hayırlı ve güzel bir davranış olup Allah tarafından övülmüştür.
Büyüklük taslamak ve insanlara üstten bakmak kötü bir davranıştır: Yüce Allah bizleri bundan sakındırmış ve alçak gönüllü olmamızı emretmiştir. Kibir, mümine yakışmaz. "Yeryüzünde büyüklük taslayıp böbürlenerek yürüme. Çünkü sen hiçbir zaman (kibirli davranmakla) yeri de delemezsin, boyca da asla dağlara erişemezsin. Bütün bu kötü davranışlar Rabbin tarafından hoş karşılanmayan (kötü ve sevimsiz) davranışlardır. Bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmettendir. (Ey insanoğlu!) Allah'ın yanı sıra başka uydurma (batıl) bir ilah edinmeyesin. Sonra kınanmış ve (Allah'ın rahmetinden) kovulmuş olarak cehenneme atılırsın."
Kişiyi ilgilendirmeyen konulardan uzak kalmak:
"Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın bir konunun ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalbin her biri sahip olduğu duyulardan (kanaatten) dolayı sorumludur.
Sağlam ve kesin bilgi ve delillere dayanmadan, iç yüzünü bilmediğin bir konuda yargıda bulunmak güzel bir davranış değildir. Hiç kimseyi asılsız söylentilere dayanarak suçlamak, zan ve tahmin ile hüküm vermekten uzak kalmak müminin görevidir. Göz gördüğünden, kulak işittiğinden ve kalp de hissettiklerinden sorumludur. Hatta sadece aklın sınırları içinde hareket edip hemen hüküm vermek de yanlış olduğu gibi iyice araştırıp konuyu en ince ayrıntılarına kadar öğrenmeden konuşmak birileri hakkında ileri geri söz söylemek ya da bilgi sahibi olunmayan bir konuda şahitlik yapmak da yanlıştır, uhrevi sorumluluk gerektirir.
Burada kaydettiğimiz hükümler, kurallar ve güzel davranışlar el-İsrâ' suresi, 17/22-39 ayetleri arasında art arda sıralanmış ve bize yapmamız ve yapmamamız gereken davranışlar olarak bildirilmiştir. Kısaca bu ayetlere göre Allah'a şirk koşmamak, anneye babaya karşı en güzel davranışları sergilemek, akrabalara, yakınlara, fakirlere, yoksunlara, yolculara haklarını vermek, onlara yardım etmek, isrâf etmemek, cimri olmamak, helal rızık edinmek, evlatlarımızı rızık endişesiyle öldürmemek, fakirlik korkusu ile doğmalarına engel olmamak, fuhuş kabul edilen zinaya yaklaşmamak, haksız yere insanların canına kıymamak, hiçbir beşeri öldürmemek, öksüzün/yetimin malını korumak, verilen sözü mutlaka yerine getirmek, ölçüp tartarken insanların hakkını yememek, yanlış ölçüp tartmamak, bilmediğimiz ve bizi ilgilendirmeyen konuların peşine düşmemek, insanlara karşı büyüklenmemek ve kibirden uzak durmak her zaman mütevazı olmak gerektiği bildirilip bunlara uymanın gerekliliği anlatılmıştır.
İşte yukarıdan beri sıraladığımız bütün bu tür davranışlar, yüce Allah tarafından emredilen yapılmasından dolayı sevap kazanılan davranışlarla hoş karşılanmayan kötü ve sevimsiz davranışlar olup vahyin ışığında bunları uygulayıp yaşamak müminlerin asla ihmal etmemeleri gereken emir ve yasaklardır.
Prof. Dr. Ahmet AĞIRAKÇA