Hz. İbrahim Hicaz'da

Hz. İbrâhim (as), vaad edilen Ken'an diyarının kendisine verileceğine inanmakla beraber bu hususta Rabbinden gözle görülür bir işaret ister ve bu işaret kendisine gösterilir. Ayrıca ona doğacak çocuklarından kalabalık bir zürriyetinin olacağı müjdesi verilmiştir. Ancak Filistine gelmesinin üzerinden yıllarca geçmiş olmasına rağmen hâlâ çocuksuz kalan Hz. İbrahim bununhikmetini bilmemekteydi. Nihayet cenab-ı hakkın yönlendirmesiy ve ilhamıyla hanımı Sâre kendi câriyesi olan Hâcer'i kocasına verip bir çocuğunun olmasını Allah'tan diler. Sare validemiz Hz. İbrahim'e: "Bu cariyeyi al, umulur ki Rabbimiz sana ondan bir evlad verir" der. Yıllardır çocuğu olmamış olan Sare kocası için kumaya razı olup böyle bir fedakârlıkta bulunur. Hz. İbrâhim'in o yıllarda muhtemelen 86 yaşında olduğu bazı kaynaklarda zikredilmişse de bununla ilgili kesin bir bilginin olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu yaşındaysa yaşının önemli olmadığını ifade etmek gerekir. Sonunda Allah ona "Halim bir evlad" diye vasıflandırdığı İsmâil'i bahşeder. Ancak İsmail'in doğması üzerine kadının yaratılışı itibariyle kumasını ve oğlunu kıskanır ve son derece kedere boğulur ve aynı yerde onunla yaşayamayacağını Hz. İbrahim'e söyler. Hz. İbrahim bu zor durumda iken Allah ona Hacer'i ve İsmail'i alıp Bekke vadisine götürmesini bildirir. Hanımı ve küçük oğlunu alıp Hicaz adının sonra verileceği söz konusu Bekke/Mekke vadisine götürür. Burası son derece kurak, ağaç ve bitkinin olmadığı bir yerdir. Hacer böyle bir yere getirildiğini görünce Hz. İbrahim'e sorar: "Ey İbrahim böyle yiyecek ve içeceğin olmadığı bu kupkuru vadiye getirip bizi bırakmanın nedeni nedir, sana bunu kim söyledi" Sare'nin kendisini kıskandığı için acaba böyle bir çöle ıssız ve ağaçsız, yiyecek ve içeceğin olmadığı bir yere bırakmasını Hz. İbrahim'e Sare mi söyledi, diye düşünmüştü. Fakat Hz. İbrahim: "Hayır bu emri bana Rabbim verdi," deyince Hacer büyük bir tevekkülle: "O halde zararı yok. Yüce Rabbimiz bizleri görür ve kollar," demişti. Allah'a tevekkül edenleri yüce Mevla asla yalnız bırakmaz, O en güzel mevla ve en mükemmel dost ve vekildir. Ona güvenen kullarını kendi hallerine terketmez yollara hiç ummadıkları beklemedikleri yerden rızıklar verir.

Hz. İbrahim'in onları bu ıssız vadide bırakıp gitmesinin sebebini o da bilir. Allah'ın bu vadiyi bereketlendireceğini ve buraya insanların gelip onlara yardım edeceğini hizmetlerine gireceğini bekler. Kur'an-ı Kerim bu durumu bize şöyle anlatır:

"Hani İbrahim: "Rabbim! Bu şehri (Mekke'yi) güvenli kıl. Beni de oğullarımı da putlara tapmaktan uzak tut" demişti. "Ya Rabbim! (daha önceleri eski ülkemde insanların tapınıp durduğu ve bunlara karşı büyük mücadele verdiğim ve bu mücadelemden dolayı ateşlere atıldığım) bu putlar insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa işte O, bendendir. Kim de bana isyan ederse (şirk inancında ısrar ederse, o da senin iradene ve merhametine kalmıştır, dilediğine hidayet verirsin) Gerçekten, Sen Gafûr'sun, Rahîm'sin (günahları bağışlayansın, çok merhamet edensin). "Rabbimiz! Ben soyumdan bir kısmını (İsmail'i ve annesi Hacer'i) senin kutsal evinin yanında ekin bitmez bir vâdiye (çorak olup o günlerde kimsenin yaşamadığı ve suyu olmayan Bekke/Mekke vadisine) yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılsınlar diye (buraya yerleştirdim. Ya Rabbî!) Artık Sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt ve kendilerini bir takım bereketli ürünlerle rızıklandır, umulur ki şükrederler. "Ey Rabbimiz! doğrusu Sen (kalplerimizde ve iç dünyalarımızda) gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da bilirsin. Zaten yerde ve gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. "İhtiyarlık halimle bana İsmail'i ve İshak'ı armağan eden Allah'a hamdolsun. Doğrusu Rabbim elbette (kendisine yapılan) duayı işiten (ve kabul eden) dir. "Ey Rabbim! Beni de soyumdan gelenleri de namazı dosdoğru kılanlardan (sana itaat edip dinine bağlananlardan) eyle! Rabbimiz, duamı (ve bütün ibadetlerimi) kabul buyur! "Ey Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün beni, annemi, babamı ve bütün iman edenleri bağışla!" (İbrahim, 14/35-41).

Hz. İbrahim'in "Ya Rabbî!) Artık Sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt ve kendilerini bir takım bereketli ürünlerle rızıklandır, umulur ki şükrederler," deyip onları Allah'a emanet ederek Mekke vadisinden ayrılıp gider.

Hacer'in yanındaki su kırbası bir müddet sonra tamamen tükenince oğluna su bulmak için yakınlarındaki Safa tepesine çıkar ve etrafına bakınıp durur. Oradan karşı tarafta olan merve tepesine koşar, durmadan oğluna su bulmak için say'eder, çırpınır durur. Hacer'in su bulmak için sarfettiği gayretine "sa'y etmek" denildiğinden onun bu gayreti sonrada Rasulullah Muhammed'e (sav) gelen vahiyle Hac ibadetinin bir rüknü olmuştur. Hz. İbrahim'in (as) duasıyla kısa bir müddet sonra oğluna su aramaya çıkan Hacer'e Allah'a tevekkülünün mükafatı olarak İsmail'in ayağının dibinde bir su membaı yaratır. Zemzem suyunun bu ıssız ve bitkinin bitmediği bir vadide ortaya çıkması buranın zaman içinde meskun hale geleceğinin ilk işareti olmuştur. Bunun ardından burada bir suyun olduğunu gören Yemen kökenli Cürhüm kabilelerinden bir grup Hacer validemizden izin alarak Mekke'ye yerleşirler. Çölde yolculuk yapan Cürhümiler Bekke vadisine yaklaşırken havada bir kuş sürüsünün inip tekrar havalandıklarını uçup uçup bu vadi etrafında dolandıklarını gördüklerinde burada bir suyun olduğunu anlamış ve Mekke'ye gelip Hacer'in izniyle buranın halkı olmuş ve Hz. İbrahim'in: "Ya Rabbî!) Artık Sen insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara doğru yönelt ve kendilerini bir takım bereketli ürünlerle rızıklandır, umulur ki şükrederler" duası kabul olmuştu. Yüce Allah Cürhümilerin yolunu buraya yönlendirip burayı yerleşik bir mekan edinmeleriyle Hz. İbrahim'in zürriyeti de rızıklandırılmış ve burası bereketli ve mukaddes bir mekan olmuştur. Hz. İsmail bu arab-ı Âribe'den olan Cürhümiler arasında büyür ve Aramice konuşurken artık bundan sonra Arapça konuşmaya başlar.

Kaynaklardaki bilgilere göre Hâcer ile İsmâil'i Mekke vadisine yerleştiren ve kendisi Filistin'de yaşayan Hz. İbrâhim, ilk çocuğu İsmail koşar çağa gelince onu kurban etmekle imtihan edilir. Hz. İbrâhim bu imtihanı başarır ve mükâfat olarak insanlar arasında ismi ebedîleştirilir.

"Ey Rabbim! Bana, sana itaat eden ve razı olacağın bir hayat yaşayan (bir evlat) bağışla! Biz de ona itaatkâr/yumuşak huylu bir oğul müjdesini verdik.[1] Ne zaman ki o babasının yanı sıra yürümeye başlayınca dedi ki: "Evladım/kıymetli oğlum ben rüyamda seni boğazladığımı (Allah'a kurban ettiğimi) görüyorum. Bak artık, sen ne düşünürsün?" Oğlu dedi ki: "Babacığım, sana verilen emri yerine getir! İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın. Böylece ikisi de (Allah'ın emrine) teslim olup (İbrahim) oğlunu alnı üzere yıkınca; Biz ona: "Ey İbrahim! Sen rüyanı gerçekleştirdin.[2] Biz iyilikle davrananları böyle ödüllendiririz," diye seslendik. Kuşkusuz bu, apaçık bir sınavdı. Biz de (oğlu yerine) ona büyük bir kurbanlığı fidye olarak verdik.[3] Sonra gelenler arasında ona (güzel bir övgü, ün ve şöhret) bıraktık. İbrahim'e selâm olsun. İyilik yapanları böyle ödüllendiririz. Kuşkusuz İbrahim, (gerçek ve katıksız bir imanla) iman eden kullarımızdandı. Ve ona, Allah'a itaat eden ve O'nun razı olacağı davranışlarla yaşayan bir peygamber olmak üzere İshâk'ı müjdeledik. (es-Sâffât 37/100-112).

Bu ayetlere ve bu konuda bize ulaşan hadislere bakılırsa Allah'ın emrini yerine getirmek üzere oğlu İsmail'i kurban etmesi gerektiğini ona iletince yukarıda kaydettiğimiz ayette ifade buyrulduğu gibi: " "Babacığım, sana verilen emri yerine getir! İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." Bunun üzerine Hz. İbrahim Allah'ın emrine teslim olup oğlunu kurban etmek için gerekli hazırlıkları yapmışken cenab-ı Allah'ın rüyasının gereğini yerine getiren Ibrahim hakkında Kur'an-ı Kerimde şöyle buyurduğunu görüyoruz: "Böylece ikisi de (Allah'ın emrine) teslim olup (İbrahim) oğlunu alnı üzere yıkınca; Biz ona: "Ey İbrahim! Sen rüyanı gerçekleştirdin.[4] Biz iyilikle davrananları böyle ödüllendiririz," diye seslendik. Kuşkusuz bu, apaçık bir sınavdı. Biz de (oğlu yerine) ona büyük bir kurbanlığı fidye olarak verdik."

Tarih ve tefsir kaynaklarındaki bilgilere göre Hz. İbrâhim Mekke'de yerleştirdiği hanımı Hâcer'i ve oğlu İsmâil'i zaman zaman ziyaret eder. Bazı bilgilere göre Hz. İbrâhim Filistin'den Mekke'ye üç defa gitmiştir. İlk seyahatini Allah'ın emri gereğince Burak sırtında yapmış, Cebrâil'in kendisine yol gösterdiği bu yolculukta küçük yaştaki oğlu İsmâil'i önüne, Hâcer'i terkisine bindirerek onları bugünkü Beytullah'ın bulunduğu Mekke vadisine bırakmıştır. Ailesini ziyaret için Mekke'ye ikinci defa gittiğinde Hâcer'in vefat ettiğini öğrenmiş, İsmâil'i de o gün ailesine yiyecek bulmak üzere ava çıkmış olduğundan görememiştir. Bu arada muhtemelen Kurban edilme olayı yaşanır ve Allah İsmail'in yerine bir koç kurban etmesini emrederek onun Allah'a olan sadakatini onaylamıştır. Hz. İbrahim'in Mekke'yi üçüncü züyaretinde ise Kâbe'nin temellerinin yükseltilmesi emrini aldığında oğlu İsmâil ile birlikte Beytüllah el-Harâm Kâbe'yi bina etmiş ve haccı ilân etmekle görevlendirilmiştir:

"İbrahim ve İsmail o evin (Kâbe'nin) temellerini birlikte yükseltiyorlarken (şöyle dua etmişlerdi): "Rabbimiz, bizden (yaptığımız ibadetleri ve özellikle senin emrin üzerine ve rızanı kazanmak için inşa ettiğimiz bu mübarek binayı ve burada yapılacak hac ibadetini ve bütün duaları) kabul buyur. Şüphesiz Sen her şeyi (en mükemmel şekilde) işitensin, (bütün ayrıntılarıyla) her şeyi bilensin. "Rabbimiz; ikimizi de Sana teslim olmuş kimseler kıl! Soyumuzdan da yalnız Sana itaat eden (Müslüman) bir ümmet (yarat). Ve bize menâsikimizi (hac ibadetinin usul ve ilkelerini) göster. (Hac ibadetini yapacak olan bizlerin ve bizden sonra kıyamete kadar gelecek olanlarımızın ibadet ve) tövbelerimizi kabul buyur. Çünkü Sen (yaptıklarına pişman olan günahkâr kullarının tövbelerini çok çok kabul eden) Tevvâb'sın, (sana gönül veren ve sana ibadet eden müminleri hakkıyla esirgeyen) Rahîm'sin." (el-Bakara 2/127-128).

Kur'ân-ı Kerîm'de Hz. İbrâhim'in şahsiyet özellikleri, mânevî ve ahlâkî nitelikleri hakkında geniş bilgi verilmektedir. Buna göre İbrâhim Nûh'un neslinden olduğu bildirilir:

"Kuşkusuz Nuh, Bizim mümin kullarımızdandır. Sonra diğerlerini (O'na iman etmeyenleri) suda boğduk. İbrahim de onun izinden giden (peygamber)lerdendi. Çünkü o, Rabbine (her türü şüpheden kurtulmuş) tertemiz bir kalp ile gelmişti." (es-Sâffât 37/81-84). Kur'ân-ı kerim Hz. İbrahim'in özelliklerini sıralarken onun inananların babası olduğunu buyurur: "….Atanız İbrahim'in milleti (dini) ne (uyunuz!). Önceden de bu (Kur'ân) da sizi "Müslimîn/Müslümanlar" (diye) O adlandırdı." (el-Hac 22/78). Hz. İbrahim'in Allah'ın dostu olduğunu bu ayetten anlıyoruz: Sürekli iyiliklerde bulunarak kendisini bütün varlığıyla Allah'a teslim eden (Her türlü putçuluk ve batıl inançlardan uzak duran) İbrahim'in Hanîf dinine uyan kimseden daha güzel din sahibi kim olabilir? Allah İbrahim'i (sevgisiyle yüceltip Onu) halil/dost edinmiştir." (en-Nisâ 4/125). Kendisine göklerin ve yerin melekûtu gösterilmiş: „Biz, İbrahim'e kesin bilgiye varanlardan olsun (ve şirkin çirkinliğini görsün) diye göklerin ve yerin melekûtunu böylece gösteriyorduk." (el-En'âm 6/75), Bunların yanında İbrahim (as) Rabbinin emrettiği yere hicret etmiştir (el-Ankebût 29/26). Onun soyuna da peygamberlik ve kitap verilmiştir: "Yoksa onlar, Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği insanları çekemiyorlar mı? Doğrusu Biz İbrahim soyundan gelene de Kitab'ı ve hikmeti verdik. Onlara çok büyük bir hükümranlık da bağışladık." (en-Nisâ 4/54).

Allah tarafından birtakım kelimelerle imtihan edilen Hz.İbrâhim imtihandan başarıyla çıkmış, böylece insanlara önder (imam) olmuştur. (el-Bakara 2/124). İbrâhim'in imtihan edildiği kelimelerle ilgili çeşitli yorumlar bulunmaktadır. Bunların ilâhî emir ve yasaklar olduğu söylendiği gibi sayısı 10'nu bulan temizlik kurallarından ibaret olduğu da belirtilmektedir. Diğe bir bilgi olarak da bu on emirlerden bir kısmının Tevbe ile ilgili olduğu ifade edilirken, bir kısmının şunlar olduğpu görülmektedir: "(Mümkün mertebe) evlerinizde (ağırbaşlı ve vakarla) oturun, eski cahiliye günlerindeki kadınlar gibi açılıp saçılarak salınıp yürümeyin. Namazı da dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resul'üne itaat edin. Ey Ehl-i-Beyt (Peygamber'in ev halkı) Allah sizden çirkinliği/günah kirini giderip tam anlamıyla sizi tertemiz kılmak ister." El-Ahzâb, 33/35). Diğer emirlerin de şunlar olduğu ifade edilir: "(Allah'ın bir sözü olarak) Müminler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin bir saygı içindedirler. Onlar boş ve gereksiz şeylerden uzak dururlar (yüz çevirirler). Onlar zekâtı mutlaka öderler. (Zekât sadece malı değil müminin kalbini ve ruhunu da temizler. Cimrilikten kurtarır, malın helal olanını korur.) Onlar ırzlarını korurlar. Eşleriyle yahut sağ elleriyle sahip oldukları cariyeleriyle ilişki içinde olurlar. Onlarla ilişki kurmalarından dolayı kınanmazlar/ayıplanmazlar. Artık her kim bundan başkasına yeltenirse, işte onlar (helal-haram) sınırı () aşan kimseler olurlar. Onlar (kendilerine teslim edilen) emanetlere ve verdikleri söze kesin olarak uyarlar. Onlar namazlarını (gereğince) korurlar. İşte bu kimseler mirasçılardır; Firdevs'e mirasçı olanlardır. Onlar orada sonsuza kadar sürekli kalacaklardır." (Mü'minûn 23/1-9). Bu kelimeler ayrıca Nemrud'la tartışması, kavmiyle mücadele etmesi, ateşe atılması, ülkesini terkedip uzak diyarlara hicret etmeye mecbur kalması, oğlunu kurban etmekle imtihan edilmesi şeklinde de yorumlanmaktadır.

Prof. Dr. Ahmet Ağırakça


[1] Allah Hz. İsmail için Halim sıfatını kullanmış ve Onun Kurbanlık evlad olduğunu bu ayetlerde belirtmiştir. Diğer oğlu İshak için ise Alim/bilgili sıfatını kullanıyor. Bu iki sıfat her iki oğul peygamberin adının geçtiği yerlerde anılmıştır. Dolayısıyla kurbanlık olanın açıkça İsmail olduğu bu ayetten bellidir.

[2] Sana verdiğimiz emirlerimizi yerine getirdin! Biz de bunun karşılığında, sana evladını bağışladık ve ikinizi de peygamberlik gibi yüce bir makama yükselttik!

[3] Oğlu yerine bir koç kurban etmesini söyledik. Bu da Allah'ın bir merhameti idi.

[4] Sana verdiğimiz emirlerimizi yerine getirdin! Biz de bunun karşılığında, sana evladını bağışladık ve ikinizi de peygamberlik gibi yüce bir makama yükselttik!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Ahmet Ağırakça

Ahmet Ağırakça Diğer Yazıları