Karanlıkta yitirdiğini aydınlıkta aramak: Fıkhı yenilemek çare midir?
Fıkıh hükümleri alanında 'içtihat kapısı' kapandı mı kapanmadı mı, bir karara varamadık lakin mizah bahsinde Nasreddin Hoca kapıyı ta baştan kapatmış görünüyor. Hoca'dan aktarılan veya onun üzerinden üretilen fıkralar günlük hayatımıza nefes verir; her konuda ona başvurur, en zor bahisleri onun basiretiyle çözer, onun ferasetinden medet umar, onunla güler, onunla düşünür ve onunla hemhal oluruz. Hoca'nın en hoş fıkralarından birisi, insanın gerçeklerle yüzleşmeden ve sorumluluğu üstlenmeden nasıl kaçtığını anlatır. Yitirdiği anahtarını dışarıda arayan Hoca'ya yoldan geçenler 'Hoca! Ne arıyorsun?' diye sorduklarında 'Anahtarımı arıyorum' demiş. 'Nerede düşürdün?' diye sorduklarında Hoca 'içeride kaybettim ama burada arıyorum' demiş. 'Peki niçin içeride değil de dışarıda arıyorsun?' dediklerinde şu cevabı vermiş: 'Karanlıkta bulamam, burası aydınlık.'
İslam'da düşünce ve hayat ilişkisi başta olmak üzere, Müslüman toplumun kadim sorunları üzerindeki konuşmalara kabaca bakınca bu fıkra aklıma gelir: Karanlıkta yitirdiğimizi aydınlıkta aramaktan başka bir iş yapmıyoruz gerçekte. Böyle davranırken iki şeyi birden yapıyoruz: Birincisi konuşarak 'aydın' olma sorumluluğunun gereğini ifa ettiğimizi düşünüyoruz; ikincisi çözümün bir parçası olmanın bize yükleyeceği ağır sorumluluktan kaçarak vicdani rahatlama yaşıyoruz. Birkaç asırdır İslam dünyasının sorunları üzerindeki tartışmalarda en sihirli kelime 'yenilik', 'yeniden inşa' 'değişim' gibi muhtevası hakkında açık bir fikre sahip olmadığımız kelimeler gurubu geldi. İslam dünyası uzun bir süredir 'değişim zorunludur' cümlesini her ağızdan duyuyor, herkes yenilenme zaruretinden söz ediyor, lakin neyi yenileyeceğimize dair kanaatimiz ise yok. Sorunu bilmediğimiz bir konuda çözüm konuşmak derde derman olmuyor. Modern dünyada –ki İslam dünyası onun bir parçasıdır- dinin toplumun temel alanlarında kurucu rol üstlendiğini söylemek doğru değil. Bir insanın günlük hayatında veya toplumsal ilişkilerinde dini referans alması dinin hayatta ciddi bir şekilde müessir olduğu anlamına gelmez. Modern dünyada din gücünü yitirerek ve sürekli gerileyerek hayatın 'ikincil' alanlarında bir sempati oluşturarak var olmaya çalışıyor. Bilim, düşünce, sanat, siyaset, hukuk vb. hemen bütün temel alanlarda din referans noktası olarak görülmüyor. Herhangi bir konuda müspet veya menfi gelişmelerde dini itham etmek, söz gelişi onu geri kalmanın veya başka bir sorunun sebebi saymak makul delillere dayanmaz. Bu bakımdan dinin etkisi üzerinden belirsiz bir dil kullanmak eleştiri yapanların işini kolaylaştırsa bile söylenenler ne açık ne de seçiktir.
Dini düşüncenin yenilenmesi veya yeni bir metafizik
Müslümanların düşünce hayatında ciddi bir yenilenme ihtiyacı vardır, bunda tereddüt yok. lakin İslam toplumunda ve düşünce hayatında tebarüz eden sorunları fıkıh üzerinden ele almak ve çözümü münhasıran buradan beklemek sorunu hiç anlamamak demektir. Fıkıh bahislerinde değişmenin sınırları bellidir: 'Zamanın değişimiyle hükümlerin değişeceği' yöntemde karara bağlanmış bir ilkedir. Fıkıh alanında 'değişim' isteyenler bu hususta birkaç meseleden öte bir şey de söylemiyor zaten: İktisadi alanda bazı sorunlar, kadın hakları ve kadının sosyal ve aile hayatındaki durumu, bazı ibadet bahisleri vs. Üstelik bütün bu alanlarda hayatın ilerlediği istikameti esas alarak bir değişim istiyoruz: modern hayat karşısında fıkıh hükümlerinde geri adım atılmalıdır, değişim vakıayı esas alarak yapılmalıdır. Bunu modern hayatın bir dayatması olarak kabul edebiliriz.
Bununla beraber karmaşık sorunlara fıkıh üzerinden yaklaştığımız sürece gerçek çözüme varmamız mümkün değil. Fıkıh İslam'da düşünce hayatı için kurucu bir unsur olmaktan (asıl) ziyade netice ilimdir (fer'); onu önceleyen varlık ve bilgi anlayışı olmazsa fıkhın bir meşruiyeti olmaz. Müslümanların düşünce hayatının sorunları üzerinde konuşurken dikkate almamız gereken asıl sorun, İslam'da düşünce ile varlık-hayat arasındaki irtibatın tesisidir. Bu itibarla fıkhın 'teklif-yükümlülük' merkezli insan telakkisini ortaya çıkartan temel paradigmanın –metafizik tasavvur- karşılaştığı büyük tehdit Müslümanların hayatındaki en ciddi sorundur. Her insanı sorumlu sayan bir "teklif (yükümlülük)" merkezli dini hayat, hiç kuşkusuz, insanı ve onun zihnini yücelten bir yaklaşım içerir. Bununla birlikte insanı yükümlü insan telakkisine varana kadar Tanrı, nübüvvet, ilahi kitap-bilgi, ahlaki önermeler, öte dünya inancı ve ruhun varlığı gibi temel konularda güçlü bir paradigmamız olmalıdır. Çağımızda büyük tehditlerle karşılaşan alan, bu alandır; teklif alanındaki sorunlar bunun karşısında belki ayrıntı olarak kabul edilebilir. Müslüman düşünürler geçmişte farklı yöntemlerden hareketle bu temel sorunlar üzerinde bir çerçeve ortaya koymaya çalışmışlar, birbiriyle çelişse bile ana ilkelerinde mutabık kaldıkları bir düşünce inşa etmişlerdir. İslam'da ibadet ve ahlak hayatı bu temel çerçevenin bir neticesi olarak şekillenmiştir. Günümüzde asıl konuşmamız gereken konu, modern bilim ve düşünceden dinin temel ilkelerine yönelik ortaya çıkan tehdit olmalıdır.
Birçok insana göre İslam toplumunda ortaya çıkan esas sorun modernleşmenin önünü kapatan bazı gelenekler veya 'eski örfler' olabilir. Fakat dini düşünce ile hayat arasında irtibatın her zaman tesis edilebileceğini kabul eden Müslüman düşünürler için asıl sorun, ibadet ve ahlak hayatına meşruiyet kazandıran varlık telakkisinin anlamını yitirme tehlikesidir. Hristiyanlık dört asırdır bu büyük çatışmada gücünü yitirdi; önümüzdeki on yıllarda İslam'ın modern saldırıları göğüsleyip göğüsleyemeyeceğine şahit olacağız. İslam bu büyük meydan okumayı göğüslemede başarı gösterebilirse, bu başarı sadece Müslümanlar için değil, yeryüzünün salahı ve insanlığın geleceği için belirleyici olacaktır.
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bülent Ağabey hakkında (06.04.2019)
- Bize göre hakikat, hakikate göre biz (29.03.2019)
- Fail ve Yaratan Allah: Öznede Birlik İlkesi veya Tevhid-i Efal (25.02.2019)
- Tasavvuf ve Tevhit: Allah’ın Birliğine ve Kemaline İman (18.02.2019)
- Asırlık bir müktesebat heba olmadan: İlahiyat fakültelerini açık öğretim fakültesi yapmak (10.02.2019)
- Bir duygu ve bir erdem arasında sevgi (29.01.2019)
- Sevmek ve talep üzerinde: Olmayanı sevmek ne demektir? (28.01.2019)
- Var olma tutkusu: Uluhiyet ve insanın en güçlü arzusu (30.12.2018)