Zeka nasıl gelişir? Merak ve cesaret
Çocukların büyüme çağında, çocuklar hakkında yazılanlarla en çok da söylenenlerle daha ilgili oluyor insan. Biz de çocukların zeka ve dikkatlerini artıran oyunları, genel olarak da 'çocuk matbuatını' takip ederdik. Kendi adıma yaratılıştan gelen kabiliyete ve tevarüs edilen mirasa itimat ederim, öyle ki tasavvuf teorisinin 'hal' yani her insanın her şey olabileceği ilkesini esas alan 'değişim' fikrine bile inanmakta zorlanırım. Kanaatimce belirleyici olan şey, yaratılıştan gelen özellikler ve kabiliyettir. Eğitim sürecinde kabiliyet sadece inkişaf edebilir, bu nedenle de eğitimin amacı kabiliyetin açılmasına zemin hazırlamak olduğunu düşünürüm. Lise yıllarında münazaralarda böyle görüşleri uzlaşmaz bir üslupla savunduğumu hatırlarım. İnsanlar çalışmaya ve gayrete büyük pay verirler, çalışmakla insanın her şeyi halledebileceğine inanırlar. Bence insanı gereksiz hedefe yönlendirmek, sürekli gayrete dikkatini çekmek, onun olan kabiliyetini de telef etmekten başka işe yaramaz. Yapılması gereken ise kabiliyetin istikametine odaklanmaktır: O ne yönde ise ona hizmet etmek, kabiliyetin önünü açmak lazımdır.
Bu konudaki kanaatlerim zaman içinde sadece pekişti, bilhassa zeka ve öteki insani kabiliyetler bahsinde fazlaca potansiyeli dikkate almaktayım. Bu meyanda zekanın özellikle yaratıcı zeka diye tasnif ettiğim kısmının yaratılıştan gelen özelliklerle belirlendiğini kabul ederim. Lakin bu durum zekanın herhangi bir şekilde gelişmeyeceğini veya inkişafın önünü kapatmanın mümkün olmadığını düşündüğüm anlamına gelmez. Yaratılıştan gelen bir kabiliyet olarak zekayı izhar eden ve açan şey ise merak, merakın insandaki karşılığının ise cesaret olduğunu bilirim. Galiba insan zekasının inkişafında merak kadar mühim bir şey yoktur ve öyle görünüyor ki toplumumuzda en çok ihmal edilen şey, asil meraklar, büyük arzular, güçlü iradelerdir. Yine öyle görünüyor ki eğitim sisteminin üzerine bina edilmesi gereken en vazgeçilmez ilke, büyük ve gerçek merakların tahriki olmalıdır. Merakı geliştirmek, artırmak demek yetmez, merakı tahrik etmek gerekir. Böyle olduğu sürece zekaya hizmet eden kabiliyeti açan bir eğitim imkanından söz edebiliriz.
Zekayı besleyen şey meraktır dedik! Merak güçlü olduğunca zeka açılır, merak arttıkça zeka bütün asalet ve haşmetiyle inkişaf eder. Burada merakın kendisinin de zekanın potansiyelinin ortaya çıkma arzusu olduğunu unutmuş değilim: Her kabiliyet zuhur etmek ve görünmek ister, kabiliyet zuhura merbuttur. Bu itibarla yön değiştirmiş kabiliyetten söz etmek mümkün olabilir, fakat ziyan olmuş kabiliyet yoktur. Potansiyel veya kuvvenin bilfiil hale gelmeye dönük bu hamlesi kadim düşünürlerin aşk teorilerinin esasını teşkil eder. Her şey ve her potansiyel içerdiği kabiliyet ölçüsünde görünmek, ortaya çıkmak, bu sayede kemale doğru ulaşmak için hamle halindedir. Aşk bu evrensel ilkenin insan ruhundaki karşılığıdır. Günümüzde böyle bir kavramlaştırmanın anlamı -etkisi değil- azalmış olabilir, fakat başka birtakım anlatım tarzlarıyla bir uzlaşma noktası bulmak mümkündür. Gerçekte zeka ve kabiliyet merakın sebebi olduğu kadar merakın kabiliyet istikametinde tahrikiyle birlikte zeka tüm imkanlarıyla ortaya çıkar, dünyayla ilişki kurar, başarı ve mutluluğa böyle bir kavrayış haliyle ulaşır.
Merak, talep ve istemek demektir. Bunun için Greklerin kullandığı felsefenin kaynağını teşkil eden sevmek tabiri Arapçaya da aynı anlamda taşınmış, talep ve irade zekanın dünyaya yönelişini anlatan temel kelimeler olmuştur. Bu anlamda merakın zayıflatan şey ise onun sürekli kendisiyle karıştırıldığı heves ve geçici arzulardır. Merakın heves veya dağınık bir arzu ile karıştırılması zekanın dış dünya ile ilişkisini doğu anlamamak demektir. Özellikle ahlak teorisyenleri bunu dikkate alarak merakı önce hevesten arındırmak istemiş, dikkatlerini kalıcı ve büyük meraka teksif ederek zekayı merakla tahkim etmek istemişlerdir. Heves merakın bölünmesi olarak düşünülebilir. Merak tam olarak amacına yönelmediğinde birtakım vehimler ve hevesler şeklinde görünür, böyle arzular merakın yerini alır, insan merak ediyormuş gibi hareket eder fakat gerçekte sadece heves ediyordur. Heves, zekanın yol yürüyebileceği bir şey değildir. Merakın büyütülmesinden önce onu korumak zekayı muhafaza etmekle eş değer bir ödevdir. Onun korunabilmesinin en önemli yolu ise merakı bölünmekten korumak, merakı kabiliyetin istikametinde değil, başka etkiler altında kalarak başkasının kabiliyetinin etkisine sokmaktır. Bu amaca binaen sufiler, merakı tekleştirmeyi ve onu dağıtacak işlerden korumayı cem-i himmet tabiriyle izah eder. Cem-i himmet yani himmet ve iradenin bir amaçta -kabiliyetin ima ettiği amaç- toplanması insanın maksada ulaşabilmesinin temel hazırlığıyken himmetin veya merakın dağılması ise zekanın inkişafının perdesidir. Bunu beslenme teorileriyle izah etmek, müşterek bir açıklamada yorumlamak mümkündür: İnsan bedeninin yeterli besin almasının önündeki engel, abur cubur yemek hevesi olabilir. Abur cubur ile midenin "merakı" azalırken zeka da hevesler nedeniyle zayıflar, kabiliyete hizmet etmek yerine onun önünde bir mania haline gelir. O zaman zekanın inkişafının birinci ve temel şartı budur: Merak fakat gerçek bir merak! Zeka merak ettikçe büyür, zeka büyüdükçe merak ciddileşir, yoldan dönmeyecek bir azim ortaya çıkartır.
Zekanın inkişafının ikinci şartı ise cesarettir. İnsan hayatında cesaret kadar meraka layık, merakı yücelten ve büyüten başka bir özellik -hatta ahlak- yoktur. Bunun nedeni korkuların zekanın üzerinde oluşturduğu baskılar, bu baskıların insanı sürekli çevreye bakmaya ve tedbir almaya yönlendirmesi, inkişaf yerine içe hapsolmaya icbar etmesidir. Bu baskılar sonucunda insanda vehimler gelişir, zeka amacına doğru yürümek yerine, vesvese üretmeye başlar, vuku bulma ihtimali olmayan birçok hadiseyi zihinde üretir, zihindeki dünya gerçekteki dünyadan daha karmaşık ve daha büyük bir hale gelir. Zeka böyle bir durumda atıl kalır, dışa bakmak yerine bir tür hareketsizlik halinde çürümeye başlar. Cesaret zekayı baskılayan vehim ve endişe prangalarını çözer, bu sayede zeka hakikatle daha açık ve sahici ilişki kurar.
Haddizatında cesaret büyük merakın neticesidir ve merak ölçüsünce cesaret ortaya çıkar.
Ekrem Demirli
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Eğitim ve ahlak ilişkisi hakkında: Bilgi ahlak oluşturur (25.09.2024)
- “Her insan iyi” peki bu sızlanmalar niçin? (27.05.2024)
- İnsan ve Doğa: Ağaç İyi midir Faydalı mıdır? (28.02.2024)
- İyi nedir: Faydalı olanın ötesinde iyi var mıdır? (26.02.2024)
- Her insan iyidir: Kötülükler niçin var? (24.02.2024)
- Nefs kötülüğü emreder mi? (22.02.2024)
- Ben ve İdeal Ben arasında daralan nefesimiz: Ahlak kendini sevebilmektir (21.02.2024)
- Zihin ve Ahlakın Üç Merhalesi: Sabi, Feta ve Racül Olarak İnsan (26.01.2024)