Arama

Ekrem Demirli
Eylül 25, 2024
Eğitim ve ahlak ilişkisi hakkında: Bilgi ahlak oluşturur

"İnsan ne kadar eğitim görürse görsün sıkıntı anlarında doğası nükseder, doğasına göre hareket eder." İbn Sina

Eğitim-öğretim yılının başlaması münasebetiyle eğitimin imkanları ve sınırları üzerinde düşünmek gerekir. Eğitim insanın düşünme ve beceri potansiyelini yetkinleştirerek onun dünya ve cemiyetle ilişkisini geliştirmek, bu sayede ise zihni açık ve doğru bir kavrayışa taşımayı amaçlar. Bu durumda eğitim talim kısmıyla birlikte zihinsel terbiye, ahlaki terbiye, kabiliyetin gerçekleşmesini engelleyebilecek psikolojik ve toplumsal maniaların aşılmasını da ihtiva eder. Eğitim sürecinde engeller tedricen aşılarak insan kabiliyetinin daha etkin ve daha 'faydalı' şekilde ortaya çıkması temin edilir. Bu meyanda eğitimin amacı eğitimin ilkeleriyle ve talim edilen bilgilerle uyumlu davranışlar ortaya koymak, bireyi bu amaçlar ekseninde terbiye etmek, insanın ahlakını değiştirmek, zihin ve eylemler arasında sebep-sonuç ilişkisi tesis ederek insanı öğrendiğine mütenasip bir şekilde yaşar hale getirmektir. Hiçbir dönemde eğitim ameli ve pratik hayatla ilgili bir amaçtan yoksun olduğu düşünülemez. Başka bir anlatımla geçmişten beri eğitim aynı ana fikir ekseninde ilerler, zihnin yeni bilgilerle değişmesiyle birlikte insan davranışlarının değişeceğini, insan eylemlerinin bilgisine göre şekilleneceğini dikkate alarak bilgiyle eylem arasında zorunlu bir ilişki tesis eder.

Günümüzde insanlar Platon'un bilmek ile yapmak, bilgi ile erdem arasında kurduğu bağı ihmal etmiş olsalar bile, gerçekte bu bağ hiçbir zaman kopmaz; zayıflayabilir lakin zayıflamanın nedeni bilginin öğrenme tarzındaki ve amacındaki sorunlar ile bilginin muhataplarıyla ilgili özel durumlardır. Bilgi şu veya bu nedenlerle tam olarak öğrenilmediğinde, insan davranışlarıyla arasındaki bağ zayıflar, gerçekte 'öğrenilmemiş' bir halde bazen ezber bazen taklit etmek yoluyla zihinde 'misafir' olarak kalan bilgiler eyleme dönüşmez, bunun sonucunda da bilgiyle eylem irtibatsız bir halde insanda bir araya gelir. Bilginin eyleme dönüşmemiş olmasının temel nedeni bu öğrenmemiş olmak veya hazmetme sorunudur. Fakat burada ortaya çıkan sorun bilgideki bir kusur değil, öğrenim kusurudur. Bilgi ve eylem arasındaki irtibatın zayıflamasının ikinci meselesi ise bilginin muhataplarıyla ilgilidir. Geçmişte bilgiyle ilgilen insan sayısı olabildiğince az iken modernleşme sürecinde bütün insanların eğitilebilir ve öğrenebilir olduğu ilkece kabul edilmiş, eşitlik fikrinin yayılmasıyla birlikte her insan kendini talimde hak sahibi saymıştır. Devletlerin 'vatandaşlarını' eğitme politikaları haklı olarak bir ayrım yapmaksızın herkesi talim ve terbiyenin hedef kitlesi haline getirdi. Hal böyle olunca ister istemez öğrenme sorunları ortaya çıkmış, herkesin eşit bir müfredatla eğitilmesi bazı imkansız amaçlar ortaya çıkartmış oldu.

Buna mukabil geçmişte bilgi ile eylem arasındaki ilişkinin daha iyi kurulduğu, öğrenme sürecinin kendine mahsus halleri nedeniyle geçmişte daha verimli neticeler elde edildiği savunulur. Geçmişe mahsus haller arasında ise en çok bilginin doğrudan bir üstadın terbiyesi altında öğrenilmesi, bu sayede bilgiyle birlikte adap ve erkanı görmenin ahlaklanmaya imkan sağladığı kabul edilir. Böyle düşünceler, iddialı fakat delillendirilmesi güç kanaatlerdir. Eğitimde üstat nezaretinin her zaman iyi neticeler vermeyeceğini dikkate almak gerekir. Bilim tarihi eserlerinde geçmişte 'üstat' merkezli eğitimin sorunlarını ve meyanda ortaya çıkan yanlışların örneklerini görürüz.

Her ne olursa olsun eğitimin doğrudan veya dolaylı amacı insan eylemlerinin öğrenilen bilgilerin istikametinde değişmesidir. Üstelik bunun için ilave bir şey yapmak gerekmez: İnsan zihnen yetkinleştiği ölçüde davranışları öğrendikleri istikametinde değişir, dünyayı kavrayışına göre ahlakı şekillenir, ahlak genellikle teorik kavrayışın neticesi olarak yeniden inşa edilir. Haddi zatında ahlakın nedeni insanın zihinsel olarak gelişmek, bilgi sahibi olmak, idrakin genişlemesidir. Bilgi ve ahlakın bu şekilde ittihat ettiği en önemli ifade, ayet-i kerimede dua tarzında zikredilen 'rabbim sadrımı genişlet' ifadesidir. Burada sadrın genişlemesi hem ahlak hem bilgi anlamında kullanılabilir, bu şekilde yorumlanabilir. Sadır, insan zihninin isimlerinden birisidir. Bu itibarla sadrın daralması veya genişlemesi insanın zihninin dünyayla ilişkisini belirlerken aynı zamanda onun ahlakı da bu istikamette değişir. Bu yönüyle sadrın darlığı bir cehalet ortaya çıkartırken Peygamber bu cehalete karşı Allah'tan yardım ister. O zaman bu duada iki şeyin birlikte olduğunu düşünmek gerekir: sadır veya zihin genişleyince hem bilgi hem ahlak ortaya çıkar veya bilgiyle sadır genişleyince ahlak da zorunlu bir şekilde o bilgiye göre yenilenir.

Peki neden modern dünyada, eğitim ile ahlak arasında bir irtibat yokmuş gibi görünüyor? Gerçekte bu bir yanılgıdır, eğitim doğrudan ahlakı ortaya çıkartır. Fakat bu ahlak, modern eğitime göre şekillenir, eğitim amaç ve ilkelerine göre ortaya çıkar. Eğitimin ahlak ortaya çıkarmadığı durumlarda ise sorunu ahlakta değil, öğrenme tarzında görmek gerekir.

Hal böyle olunca baştaki söze dönebiliriz: İbn Sina bu cümlesiyle insanın mutlak anlamda eğitiminin imkansız olduğuna, insanın derin doğasının değişmeyeceğini belirtir. Bu tespit hiç kuşkusuz derin bir bağlantı içerisinde haklı görünür, fakat yine de bilginin ahlaka dönüştüğü gerçeğini reddetmez.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN