İyiler yalnız değildir
Önceki yazılarımızda Allah'a ve ahiret gününe imanın iyilikle ilişkisini anlatırken "İyiliğin topluma hâkim olması, çoğunluğu oluşturan ortalama insanın durumuna bağlıdır," demiştik. Onun iyiliği ise -büyük ölçüde- er geç dönüp Allah'ın huzuruna varacağını bilerek yaşamasına dayanır.
İnanç olmadan iyilik olmaz mı, elbet olur. Fakat iyiliği kalıcı ve gerçek bir ahlaka dönüştüren şey, onu kutsala bağlamak demek olan itikattır.
Gelgelelim insan inandım demekle imanı sahih/geçerli olur mu, imanın makbul olması için ne gerekir, sorularına da cevap vermemiz gerekir. Akaid kitaplarında "İmanın Sıhhatinin Şartları" bahsinde anlatıldığına göre inanılacak esasların tamamına, Rabbimizin tanımladığı şekilde iman etmedikçe mü'min olmayız. Peygamberimiz (s.a.s.): "Allah'ı Rab, İslâm'ı din, Muhammed'i peygamber olarak benimseyip onlardan razı olan kişi, imanın tadını tadar" (Müslim, Îman 56; Tirmizî, İmân 10/2623) buyururken imanın bu bütünlüğüne işaret etmektedir.
Esasında iman, emniyetle aynı kökten gelir ve güvenilir bir haberci sebebiyle, görünmeyenin (gaybın) var olduğuna inanmak demektir. Etrafımızda sadece görebildiklerimizin değil, varlığını Allah ve elçisinin bildirdiği melekler, şeytanlar, cinler gibi latif (görünmeyen boyuta ait) varlıkların da dolaştığına inanırız. Seyyid Kutub'un işaret ettiği üzere meleklerin varlığı meselesi gayba imanın kuvvetle denendiği yerdir. Zira akıl, onun dışındaki her inanç esasına bir yol bulabilse de melekleri, sadece kendi gücüyle tahmin edemez. Onları görmeye baş gözü yetmez; görmüş gibi bilecek can gözü lazım gelir.
İslam Ansiklopedisi'nde aktarıldığına göre "Farklı suretlere girebilen ve duyularla algılanamayan nûrânî varlıklar," şeklinde tarif edilen melekler, Kur'ân-ı Kerîm'de (Nisa 4/136) ve tevatür derecesine ulaşan hadislerde (Buhârî, İman, 37; Müslim, İman, 1) inanç esasları arasında sayılmıştır.
"İyilik hareketi" yazılarımızda Bakara Suresi 177. ayeti eksen aldığımızı biliyorsunuz. Ayette iyiliğin şartları arasında meleklere imanın da zikredilmesi bizi meleklere inanmanın iyilikle ilişkisi üzerinde düşünmeye, bu ilişkiyi iyice kavrayıp yaşantımıza yerleştirmeye sevk ediyor. Bizi hayra teşvik eden, iyiliğimize sevinip, yanlışlarımıza üzülen ve bizim için dua eden tertemiz, nurani dostlarımız olduğunu, onlarla kuşatıldığımızı bilmek, iyilerin yalnız kaldığını düşünenlerden farklı olarak insana ne büyük bir güç vermekte (Mü'min 40/7-9).
İslam kelamcılarına göre varlık, vacip (varlığı zorunlu) ve mümkün (varlığı zorunlu olmayan) olmak üzere ikiye ayrılır. Varlığı zorunlu olan sadece Yüce Rabbimizdir. Onun dışındaki mahlûkat görünen (kesif) ve görünmeyen (latif) varlıklar olarak ikiye ayrılır; birinin oluşturduğu evrene mülk, diğerine melekût âlemi denir. Mülk âlemi inanca konu teşkil etmez. Duyular ötesi âlemi oluşturan latif varlıklar ise kendi içinde ulvî ve süflî olarak taksim edilir. Melekler ulvî olana, şeytan ise süflî olana örnek gösterilir. Bunların duyularla algılanabilen bir maddî yapıları olmadığı için haklarında peygamberlerin verdikleri haberlerle bilgi sahibi olunur. Buna göre melekler nurdan yaratılmışlardır, şeytan ise nârdan. ( Müslim, "Zühd" 60) Nârın yakmasıyla nurun aydınlatması arasındaki keskin fark, melekle şeytanda olduğu gibi, iyilikle kötülüğün de aynı hayat enerjisinden beslenen iki zıt uç olduğunu gösterir.
Kâdir-i mutlak olan Cenâb-ı Hak, "ol!" emri ile her şeyi yapmaya muktedir olmakla birlikte yarattığı evreni kurallara tabi kılmış ve sistemin yürümesi için yeryüzünün imarında insanı, melekût âleminin düzeninde de melekleri görevlendirmiştir. Ulviyetin ve Allah'a teslimiyetin sembolü olan melekler fizik âlemle zaman ve mekândan münezzeh ulûhiyyet makamı arasında köprü vazifesi görür. Yaratıcı ile insan arasındaki ontolojik mesafe nedeniyle ikisi arasında ilişki kurma fonksiyonu meleklere yüklenmiştir. Politeist inanışlar, kitâbî dinlerde meleklere yüklenen bu fonksiyonu beşerî varlıklar olarak tasvir ettikleri ilâhlara verirler. Zaman zaman bu şirk inanışı meleklerden bir şeyler umma şeklinde nüksetmektedir. Oysa melekler hiçbir hususta kendiliklerinden hareket etmezler. Bu nedenle Kur'an'da, onlardan bir şeyler ummak, onlara yalvarmak veya getirdikleri azap ve cezalardan dolayı onlara kızmak reddedilir. (Bakara 2/98)
Nurdan yaratılmış olan melekler insanın özelliklerinden tamamen farklı, cinsiyetsiz, nefsani zayıflıkları olmayan, yaşlanmayan, yorulmayan, acıkmayan, çok kuvvetli varlıklardır. Görevleri ne olursa olsun pür iyilik timsalidirler. Ne ile emir olunurlarsa onu yaparlar. Arşı taşıyan/varlığı kuşatan (Zümer 39/75; Mü'min 40/7; Hâkka 69/17), cennet ve cehennemin işlerini yürüten onlardır. (Zümer 39/71-73)
Kur'an'da bazı meleklerin isim veya görevlerine de yer verilir. Bunların başında kendi adıyla üç defa zikredilen (Bakara 2/97, 98; Tahrîm 66/4) ve peygamberlere vahiy getirmekle görevli olan Cebrail gelir. İsmi bir âyette geçen (Bakara 2/98) Mikail ise hadislerde rızık ve rahmet meleği olarak tasvir edilmiştir. Eceli gelenlerin ruhunu kabzeden meleğin adı zikredilmemekle birlikte ayetlerde bahsi geçer. (Nisâ 4/97; En'âm 6/61, 93; Enfâl 8/50; Muhammed 47/27; Secde 32/11.) Kur'ân'da kıyametin kopması ve ahiret hayatının başlaması sırasında sûra üflenme hadisesinden (Neml 27/87; Zümer 39/68) ve yeniden dirilişi haber veren bir çağırıcıdan (Kāf 50/41; Kamer 54/6) söz edildiği halde bu işle görevli meleğin adı anılmamış, ancak hadislerde söz konusu duyuruyu yapacak olan İsrâfil'in adı büyük melekler arasında sayılmıştır (Müslim, "Ṣalâtü'l-müsâfirîn", 200).
Bu dört büyük meleğin dışında Kur'an'da ulûhiyyet makamına yakın mevkilerdeki meleklerden bahsedilir. (Nisâ 4/172) Öte yandan insanların söz ve davranışlarını kaydeden ve Kur'an'da "değerli kâtipler" şeklinde nitelenen yazıcı melekler (Zuhruf 43/80; Kāf 50/17-18; İnfitâr 82/11), ayrıca "muakkibât" (takipçiler) (Ra'd 13/10-11), "rakîbün atîd" (her an hazır gözetleyiciler) (Kāf 50/18) ve "hafaza" (koruyucular) (En'âm 6/61) melekleri de mevcuttur.
Hafaza ve Kirâmen kâtibîn melekleri insanların sağında ve solunda oturup iyi-kötü türünden fiillerini kaydeden ve onları koruyan meleklerdir. (En'am 6/61; İnfitar 82/10-12) Kur'an'da koruyucusu ve denetleyicisi bulunmayan hiçbir insanın bulunmadığı haber verilmektedir (Kâf 50/17-18).
Meleklerin varlık alemini nasıl kuşattığı hakkında Allah Resûlünden bize ulaşan şu rivayet kâfîdir: "Ben sizin görmediklerinizi görür, işitmediklerinizi duyarım. Gök sarsıldı. Nasıl sarsılmasın ki! Semada, bir meleğin Allah için secdeye kapanmadığı dört parmaklık bir yer dahi yoktur."
(İbn Mâce, Zühd, 19)
İnsan meleklerin varlığına inanır, her yaptığı işin yazıldığına kani olursa, zerre kadar iyiliğin zayi olmayacağını, kötülüklerin de gözden kaçmadığını bilir. Bu iman iyiliğin sürdürülmesi konusunda her seviyeden insan için büyük bir itici güçtür. Söz ve davranışlarımızın kayıtlara geçmesinin ne demek olduğunu en iyi anlayabilecek çağdayız. Bir fotoğraf için kendimize ne kadar çeki düzen verdiğimize bakarak her an melekler tarafından kaydedildiğimizi bilmenin hayatımıza nasıl bir özen getireceğini düşünebiliriz. Sadece kaydedilmenin endişesi ile değil, bu kerim dostları üzecek hallere düşmek istememek de bizi iyilikte tutmaya teşvik eder.
Bu nedenle iman edenler olarak hepimizin inançlarımızı hatırlamaya ihtiyacı var. Ağzımızdan çıkan çirkin sözlerden, kötü kokulardan ve her türlü pislikten hoşlanmayan melekleri bu davranışlarımızla nasıl incittiğimizi, onların bize getireceği rahmet, bereket, ilham ve sekinet gibi ilahi ikramları nasıl kaçırdığımızı hatırlamaya…
Bilhassa ortalama insanın hafaza melekleriyle gözetim ve koruma altında olduğunu hissedip hiçbir amelinin gizli kalmayacağını bilmesi, onun sağlıklı bir kulluk bilincine ulaşması ve üstün bir ahlaka sahip olmasında önemli bir etkendir. Bir başka açıdan şu da söylenebilir ki hafaza meleklerinin her zaman insanın yanında bulunmaları, hayatın çeşitli zorluk ve korkularına karşı insanı güçlü kılmakta, onu aşırı korku ve yersiz evhamlardan da korumaktadır.
İnsana iyi düşünceler aşılayan meleklerin yanı sıra ona vesveseler telkin eden şeytanın varlığı da ontolojik bir gerçek olmakla beraber Kur'an şeytana değil, meleklere imanı öne çıkarmak, suretiyle (Bakara 2/256) şeytanın ontolojik varlığını ikinci dereceye almış, Efendimiz de hadislerinde onunla hemhal olmak yerine meleklere kulak vermeyi tavsiye etmiştir: "Şeytan da melek de insanoğluna sokularak, kalbine birtakım şeyler getirirler. Şeytanın işi kötülükle korkutup hakkı yalanlamaktır. Meleğin işi ise, iyiyi tavsiye edip Hakk'ı doğrulamaktır. İçinde böyle bir his ve düşünce bulunan kimse onun Allah'tan olduğunu bilsin ve Allah'a hamd etsin. Şeytanınkini bulan ise, şeytandan koruması için Allah'a sığınsın." (Tirmizî, Tefsir, 3) Buna göre şeytanın ve meleklerin sunduğu seçeneklerle dolu bir âlemde yaşıyoruz. Her ne kadar son tahlilde bütün seçimlerimizi biz yapıyorsak da süreç içinde meleklerin bizi hiçbir zaman yalnız bırakmadıklarını ve yaptıklarımızı kaydettiklerini bilmek iyi olanı seçme konusunda bizi bilişsel anlamda destekler.
Saf iyiliğin timsali, zor durumda kalan mü'minlere yardım eden (Âl-i İmrân 3/123-125; Enfâl 8/9; Tevbe 9/26, 40), mübarek gecelerde yeryüzüne inerek selamet ve huzur getiren (Kadir 97/4-5), Kur'an okuyanları ziyaret eden (Buhârî, "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 15; Müslim, "Ṣalâtü'l-müsâfirîn", 242), Yüce Allah'ın ikramı olan rahmet, feyz, bereket ve ilhamı bizlere ulaştıran, hayatta duacımız (Müslim, Cenâiz, 7) ölüm anında yardımcımız, cennette karşılayıcımız olan melekleri incitecek, uzaklaştıracak hallerden korunmak iyilik merhalelerini hızla aşmak isteyenlerin dikkat etmesi gereken bir konudur.
SONUÇ
- İmanın geçerli ve makbul olmasının şartlarından biri de inanılacak esasların tamamına inanmaktır: İman tecezzi kabul etmez.
- Meleklere iman da iman esasları arasındadır ve aklın vahye teslimiyetinin denendiği yerdir.
- Melekler nurdan yaratılmışlardır ve aydınlığı/iyiliği temsil eder ve desteklerler. Varlık düzeyi bakımından doğrudan ilişkiye geçemeyecek olan insan ile Yaratıcısı arasında elçilik yaparlar.
- Kur'an ve sünnette pek çok görevleri açıklanmıştır. Aklın sahası içinde olmadıklarından haklarında fikir yürütülemez.
- Hafaza ve kiramen katibin melekleri insanı bir an bile terk etmezler. Bütün davranışlarını kaydeder, kötülüklere karşı uyarır, hata yapması durumunda affedilmesi için dua ederler.
- Meleklerle bu kadar yakın olduğumuzu bilmek hem içsel kontrol mekanizmalarımızı çalıştırarak ahlaki başarımızı yükseltir hem de daimi bir koruyuculuk hissi ile güven duygusu içinde yaşamamızı sağlar.
- Rahmet meleklerini celbedecek halleri artırmaya (ms. bol bol Kur'an okumak) ve onları bizden uzaklaştıracak hallere de düşmemeye özen göstermek gerekir (misal evlerde köpek beslemek ve bilhassa kutsallık atfedilen resim ve heykel bulundurmak gibi)
ÖDEV
- Kur'an meali baştan sona meleklerle ilişkimizi anlatan ayetlere odaklanarak okunacak
- İslam Ansiklopedisi'nden "Melek" maddesi okunacak
- Hadislerle İslam'dan "Nurani Varlıklar: Melekler" bölümü okunacak
- Melekleri celbedecek, şeytanı uzak tutacak halleri öğrenip hayatımıza aktarılmasına dikkat edilecek
Fatma Bayram
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.