Kafa karıştıranlar
Namaz, oruç, zekât, hac gibi ibâdetler ile yeme, içme, alıp satma konularındaki helâller ve haramlar, Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanından beri var olan, uygulanan, bilinen ibâdetler, davranışlar ve işlemlerdir. Bunların hükümleri ve şekilleri konusunda, temele inmeyen, ictihad ve yorum farkına dayanan farklılıklar, farklı anlama ve uygulamalar vardır. Bunlar da tartışılmış, ihtilâf (farklı anlama ve uygulama) sebepleri anlaşılmış, âlimler tercihlerine göre, bilmeyenler ise güvendikleri bir âlime (mezhebe, müftüye, hocaya) sorarak dinlerini yaşamışlar, kulluk vazifelerini yerine getirmişlerdir, getirmektedirler. Bu arada özellikle son zamanlarda, Müslümanlar arasında iki gurup zuhûr etmiştir (türemiştir): Hariçten gazel okuyanlar, buluş (!) yapıp şöhret olarak köşeyi dönmek veya birilerine yaranmak isteyenler.
1. Hariçten gazel okuyanlar, nüfus kayıtları ve bazı inanç ve davranışları bakımından Müslüman olan veya böyle bilinen, fakat hayatlarının geri kalan kısmını akıl ve arzularına göre yaşayanlardır. Bunlar kendi problemleri olmadığı halde, sık sık dindar Müslümanların din anlayış ve uygulamalarını ele almakta, tartışma ve tenkit konusu yapmakta, bazan sınırı aşarak dindarları incitmekte, huzurlarını kaçırmaktadırlar. Medyada bilir bilmez dinî konuları tartışan ve seyirci toplayıp para kazanmak için "hariçten gazel okuyanları" tartıştıranları da bu kategoriye sokmak mümkündür.
2. Yıllarca önce konuşulmuş, tartışılmış, kabûl veya reddedilmiş, tercihe bırakılmış konuları yeniden piyasaya sürüp "Bunlar Müslümanlardan gizleniyor veya bunları kimse bilmiyor, ilk defa ben açıklıyorum, yahut bunu bilmek bana nasip oldu" gibi çıkışlarla kendini gösteren ilâhiyatçılar, araştırmacı/İslâmcı yazarlar, uyarıcılar... bu alanın sahte mucitleridir. Yaptıkları belki kendi işlerine yarıyor, şöhret ve kazanç elde etme, birilerine yaranma ve onlar yoluyla bazı amaçlara ulaşma gibi hedeflerini gerçekleştiriyordur ama Müslümanların, dindarların işlerine yaramadığı, dîne de zarar verdiği apaçık ortadadır. Bir dostumun anlattığı şu hikâye onların da durumuna uygun düşüyor: Olmadan oldum zanneden bir öğrenci, bir kitap yazarak hocasına takdim etmiş ve tenkit etmesini istemiş. Hoca okuduktan sonra aralarında şu konuşma geçmiş:
-Güzel, yeni...!
-Öyle mi hocam, çok sevindim.
-Acele etme, sözün gerisi var: Bu kitapta olanların güzelleri yeni değil, yenileri ise güzel değil.
Takip edebildiğim kadarıyla, yeni bir şey söylediklerini ileri sürerek medyada boy gösterenlerin söylediklerini -genellikle- böyle değerlendiriyorum: Ya söyledikleri yeni değil, daha önce başkaları tarafından söylenmiş, kimsenin gizlediği filân yok, kitaplarda yazılı. Sadece iyi niyetli âlimlerin, öteden beri muhatabın durumuna göre fetvâ vermeleri âdet olduğu, hikmete uygun bulunduğu için her konu her yerde ve herkese anlatılmamış. Evet bunların söyledikleri ve yazdıkları genellikle ya yeni değildir yahut da güzel değildir; yani doğru, dînin amacına ve kurallara uygun, dindarlara veya insanlara yararlı değildir. Kafa karıştırmak, güvensizlik oluşturmak, dinî hayatı gevşetmek gibi olumsuz etkileri vardır.
Bize sık sık soruluyor:
"Niçin medyaya çıkıp bunlara cevap vermiyorsunuz, bunlarla tartışmıyorsunuz?
1. Bunlara cevap veriyoruz. Ben üç yerde yazıyorum: Gerçek Hayat'ta, Yeni Şafak'ta ve Eğitim-Bilim dergisinde. Bunların dışında birçok gazete ve dergiye konuşma yapıyorum, görüş bildiriyorum, sorularına cevap veriyorum. TV'lerde ve radyolarda konuşmalar da yapıyorum. Son zamanlarda tartışma konusu yapılmış her mesele üzerinde, ben de doğru bildiklerimi ve bulduklarımı -buralarda- söyledim ve yazdım. Söylediklerimin ve yazdıklarımın önemli bir kısmı kitap olarak da basıldı (İz Yayıncılık'ta, Ensar Neşriya'ta, Diyanet Vakfı yayınlarında...).
2. Medyaya çıktığımı söylemiş oldum. Bazı TV'lerde yapılan tartışmalara katılmak şöyle dursun onları kınıyorum. Oraya çıkan iyi niyetli bazı dostları da uyarıyorum; asla oyuna gelmesinler, oralarda boy göstermesinler. Çünkü bu tartışmaları yaptıranların amacı Müslümanlara ve İslâm'a hizmet değildir, İslâm'ı kullanarak para kazanmaktır, bir kısmının niyeti/amacı daha da kötüdür: İslâm'ın imajını zedelemek, insanları şüpheye düşürmek, dinden soğutmak ve uzaklaştırmaktır. O tartışmalara, ehliyetli ve iyi niyetli kimseler katılmazsa, kısa zamanda mumları sönecek, dinleyici bulamayacak, kendileri çalıp yine kendileri oynayacak ve kötü veya âdî emellerine ulaşamayacaklardır.
Ben buradan bütün medya kuruluşlarına hitap ediyorum: Beni çağırsınlar, karşıma (kırmızı koltuk örneğinde olduğu gibi) soru sormasını bilen, konuşacağımız konuda biraz hazırlık yapmış, öğrenme, öğretme, insanları aydınlatma gibi iyi niyetler taşıyan bir insan çıkarsınlar, istediklerini sorsunlar açıklamaya çalışayım. Başka zamanlarda da farklı düşünenleri aynı format içinde konuştursunlar. Tercihi dinleyenlere bıraksınlar. Lütfen horoz döğüştürüp bahisten ve dühûliyeden para kazanma işinden vazgeçsinler; çünkü din buna müsait değildir, inanca saygı medeniyettir.
Hayrettinkaraman.net
Prof .Dr. Hayrettin Karaman
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.