Hatırlayalım
Bir milleti aslından uzaklaştırmak, başka bir şeye dönüştürmek isterseniz diline ve dinine müdahale etmeniz yeterlidir. Milletimiz, yakın tarihimizde işte bu duruma maruz kalmıştır.
1928 yılında harflere, hemen devamında kelimelere el uzatılmıştır. Bu iki hamle arasında sadece bir fark vardır: Harf değişikli kanunla güvence altına alınmış, kelimeler için benzer bir uygulamaya gidilmemiştir. Dört sene sonra sıranın ezana geldiğini görüyoruz.
Masamın üstünde 1935 tarihli cep kılavuzu var. Kılavuz, İkinci Türk Dili Kurultayı'nda alınan karar neticesinde hazırlanmış. 372 sayfalık bu çalışmayı Türk Dili Araştırma Kurumu yayınlamış. Kılavuz, Osmanlıca kelimelere Türkçe karşılık öneriyor. Heyette Hasan Ali Yücel gibi devrin etkili ve kuvvetli isimleri yer alıyor.
A harfine kısaca bakalım: Aciz: Yetsiz, Adil: Dendeş, Aferin: Okay, Aile: Arda, Akran: Taydaş, Alamet: Beldek, Alet: Yaraç, Araz: Düşke, Arıza: Aksa, Arife: Öngün, Âşık: İmre, Aşiyan: Konaç, Avize: Asman, Ayyaş: İçken…
Harfler ilerledikçe daha çok gariplikle karşılaşıyoruz: Belediye: Uray, Beyanat: Diyev, Cani: Kıyaç, Cemaat: Omek, Cerrah: Yaraman, Dergâh: Derge, Ders: Öğrem, Devriye: Geziç, Ecel: Songu, Eczacı: Emgen, Eczahane: Emget, Emlak: Özelge gibi. Bu kılavuza yahut sözlüğe göre, müsteşarlara 'yönetger' dememiz gerekiyordu.
Peki, sonuçta ne oldu? Sözde kelimelerin tamamına yakını millette karşılık bulmadı. Hatta aynı kılavuzda, Kemal ismi 'Kamâl' olarak kullanılıyor. Kitabın giriş bölümünde, bunu açıkça yazıyorlar: "Kamâl Atatürk." (Sayfa 8.) Bu isim değişikliği de milletten dönmüştür.
Ayasofya Camii'nin müzeye dönüştürülmesi, işte bu tuhaf dönemin bir ürünüdür. Karar, cep kılavuzunda gördüğümüz cinnet halinin bir parçasıdır ve elbette şaibelidir.
Kelimeler, isimler ve ezan gibi daha birçok şey zaman içinde aslına dönmüştür. Milletimiz her türlü baskıya ve zorluğa rağmen özünü muhafaza etmeyi başarmıştır. İnşallah Ayasofya da yakın bir vakitte şen günlerine kavuşacaktır.
Ayasofya, sadece fethin değil, büyük tarihimizin de bir sembolüdür. Onu müzeye dönüştürenler, bin yıllık şanlı tarihimizden de kurtulmak istediler. Burada şahsi fikirlerden bahsetmiyor, bir iddiada bulunmuyoruz. Yirmili, otuzlu, hatta kırklı yılların yayınlarına ve çalışmalarına bakanlar, bu hakikati açık bir biçimde kavrayacaklardır.
Artık sabah olmuştur. Aziz milletimiz tekrar tarihine, yüksek kaderine ve ata yadigârı emanetlere sahip çıkmaya başlamıştır.
İbrahim Tenekeci
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.