Böyle bir gidişatın içindeydik: Yuva, hane, ev, konut, daire, rezidans, home ofis… Yaşadığımız günler, umarım, bizi tekrar başa döndürür. Yuvanın sıcaklığına, hanenin samimiyetine, evin huzuruna inşallah yeniden kavuşuruz.
Son yıllarda bu garip ifadeyi ne çok duyduk: "Yapı stoğu." Bu iki kelimenin bana hatırlattığı ilk şey: Topraktan geldik, betona gidiyoruz.
Hayatımıza girenler ile hayatımızdan çıkanları bir düşünelim. Hangisinde daha mutlu ve huzurlu insanlardık? Dünyada misafir olduğumuzu hatırlatan şeylerin sayısı her geçen gün azalıyor. Variyet artıkça eksilen nedir? Bir soru daha: Konaklar bile konuk olduğunu fısıldardı insana. Yeni yapılarda bu duygu bulunabiliyor mu?
Komşuluk, sokak hatta mahalle aradan çekilince, hepimizi güvenlik endişesi sardı. Artık emniyetli siteler tercih ediliyor. Demek ki komşu ve sokak, öncelikle itimat demekmiş. Bunu anladık.
Salgın nedeniyle evi tekrar hatırladık. Çıktığımız evde bilgisayar, internet, tablet ve cep telefonu yoktu. Şimdi bol miktarda bulunuyor. Eski evimize geri döndük mü sahiden?
Evde hayat var. Bu kısa cümleyi farklı okuyor ve anlıyorum nedense. Bizde sofa ve avlunun bir diğer anlamı da hayattı. Her ikisi de mahremiyet demekti. Artık Batı'dan alınan balkonlara sahibiz. Buradan bakarsak, evlerimizde hayat yok, yaşam var. Yaşıyoruz işte.
Cümle de biraz böyledir. Vaktiyle cümle kurmak ile ev kurmak arasındaki benzerlikleri yazmıştım. Kendimi yinelememek adına bu bahsi hızla geçiyorum. Cümle, aynı zamanda 'herkes' anlamına geliyor. Büyük binaların cümle kapısı, halkın kullandığı kapı manasını taşıyor. Bir bilgi kırıntısı olarak burada durabilir.
Aynı dili konuşmasına rağmen bir türlü anlaşamayan insanların çokluğu bize ne söylüyor? Cümlemiz nereye gitti?
Ev, barınma ihtiyacının çok ötesinde bir kavramdır. Modern insan, evi otele, dinlenme tesisine dönüştürdü biraz. Aile olmak ile yuva kurmak, konuyla ilgili belki bir fikir verebilir.
Hakkıyla yaşamak maharet, marifet ve hüner istiyor. Dışarıya iyice alışmış, kalemi elinden bırakmış, hiçbir hobisi ve teknoloji dışında merakı kalmamış, huzuru alışverişte arayan, sanatı bile yatırım aracı olarak gören, hız ile haz arasında yaşayan insanın hastalık kapmamak için evine dönmesi, ona sürgün gibi gelir. Evi gurbet halini alır.
Böyle olmaması için ne yapmalıyız?
Sadece insanın değil, mekânın ve zamanın da bir ruhu vardır. Bunu kavradığımız vakit, yaşadığımız yer konut olmaktan çıkacak, yuvaya dönüşecektir.