Türkiye, yakın zamana kadar zaferden pay verilmeyen, buna karşılık yenilgiden sorumlu tutulan insanların ülkesiydi. Nihayet gün döndü, devran değişti.
Fakat hâlâ bu anlayışı sürdürmeye çalışanlar var.
Memleketin başarısına ve milletin sevincine haset ediyor, kayıplarımızı kullanışlı bir malzemeye dönüştürüyor, her olumlu gelişmenin ve güzelliğin altında kusur arıyorlar.
Bir hatayı bin gibi gösteren, herhangi bir yanlışı genelin tamamına yaymak isteyen zihin yapısından anlayış, hakkaniyet ve merhamet bekleyemeyiz.
İşte bu güruh, ülkemizin ciddiyetini kundaklamak için elinden geleni yapıyor.
Diyelim ki Türkiye, Suriye sahasında bir adım atmak mecburiyetinde kaldı. Hemen eğlenen, nargile içen birkaç Suriyeli kardeşimizin fotoğrafı sosyal medya üzerinden dolaşıma sokuluyor. Buna benzer sayısız örnek verebiliriz.
Dikkat edelim: Millî meselelerde bile net olamıyor, orta ile şut karışımı cümleler kuruyorlar. Artık hangisi olursa…
ŞEHİTLER TEPESİ NERESİDİR?
Biz bu toprakları demokratik yollarla, yani seçim yaparak, referanduma giderek, oy kullanarak kazanmadık. Milletimizin bin yıllık hayatı, uzun günlerde oruç gibi meşakkatli olmuştur.
Tedbir amaçlı en ufak bir askerî adımda bile "savaşa hayır" kampanyası başlatanlar, şunu ya bilmiyor ya bilmezden geliyor: Zaten asırlardır neyin içindeyiz? Sadece son kırk yılımızda ayrılıkçı terör musibetini bertaraf etmek için verdiğimiz şehit sayısı tümen seviyesindedir. Bunun adı nedir? Asker – sivil ayrımı yapmadan insanımızı katleden terör mensuplarının en çok kullandığı kelimeler barış ve kardeşlik değil midir?
Şu sıralar yeniden Çanakkale okumaları yapıyorum. Yalnızca bir saat süren gece taarruzumuz sırasında on bin zayiat vermişiz. On bin sayısı ne anlama geliyor? Bugün Göynük, Taraklı gibi tarihî ilçelerimizin nüfusu üç bin civarındadır. Böyle üç ilçenin tüm nüfusuyla birlikte yok olduğunu düşünelim. Allah korusun.
Yazımızın birinci bölümünde kendilerinden şikâyetçi olduğumuz zihniyet, şimdi de şehitlik konusuna şartlanmış görünüyor. Onlar iktidara gelince şehitler tepesi boş kalacakmış vesaire.
Şehitler tepesi ifadesinden bizler ne anlıyoruz? Ülkemizin neredeyse her beldesinde şehitlik vardır. Şehitler tepesi, yurdumuzun tamamıdır. O tepe, milletin kendisidir, ana gövdesidir. Ayrıca şahadet mertebesine karşılık gelir.
8 MART GÜNÜ
Geçtiğimiz cumartesi günü, Haliç Kongre Merkezi'nde şehitler tepesinin sakinleriyle beraberdik. Şehit anaları, şehit eşleri. Özetle: Türkiye'nin kahraman kadınları. Böyle anlamlı bir buluşmaya vesile olduğu için kıymetli bakanımız Zehra Zümrüt Selçuk Hanım'a teşekkür etmek isterim. (Onun konuşmasından: Kadın ve erkek birbirinin rakibi değil, refikidir.)
Programı takip ederken, aklıma yine 15 Temmuz şehitlerinden Zehra Türkmen Tekin geldi. Bu aziz kardeşimizin şiirini yazabilmeyi ne çok isterdim. Nasip.
Konuşmalar öncesinde, şehit analarıyla yapılan söyleşileri izliyoruz. Bir annemiz, "eşsiz, evlatsız yaşanır ama vatansız yaşanmaz" diyor. Böylece hep beraber yüksek ve derin bir adanmışlığa şahitlik etmiş oluyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan kürsüye çıkınca, bütün bu cümleleri tek çatı altında topluyor: "Mübarek annelerin güzel sözleri…"
Yine aynı konuşmadan: "İnsanın maalesef zalim bir tarafı olduğunu kabul etmek zorundayız." Oldukça uzun bir zamandır işte bu zalimliğe maruz kalmıyor muyuz?
Şehitler, iki şeyi birden geride kalanlara emanet etmiş oluyor: Vatan ve aile fertleri. Elbette emanetlere sahip çıkacak, onları koruyacağız.