Allah'tan korkmayan, kuldan utanmayan, fenalıktan hareket eden, saygı ve sevginin uzağına düşmüş bireylerin varlığı her namuslu insan için tehdit ve tehlikedir.
Her iyiliği kötüleyen, her güzelliği karalayan, her ışıltıyı söndürmek isteyen, her başarıyı geçersiz kılmak için çabalayan bir kimseden hakkaniyetli ve kıymetli bir şey vücut bulabilir mi? Yalan üzerine kurulu bir dünyadan doğru namına ne çıkabilir? Daima aksini iddia edenler, tersinden yaşayanlardır.
Türkiye, yardım edilen bir ülke idi, şimdi yardım eden oldu. Bu duruma şükretmek varken bahaneler üretmek, yurtta yaşanan olumsuz örnekleri ve bazı aksaklıkları öne çıkarmak, elbette iyi niyetle açıklanamaz.
Yıkıcı bir gözle bakanların yapıcı bir şey görmesi mümkün müdür? Her sözleriyle adeta "saldırgan içerik" gibiler. Kâh ülkemizin ciddiyetini kundaklamaya, kâh durumun vahametini gözlerden kaçırmaya çalışıyorlar. Bakınız: Tiyatro.
Belki bir teselli: Türkiye düşmanlarıyla aynı dili kullanan, benzer hassasiyetleri paylaşanlar, tarihimizin her döneminde olmuştur. Son tahlilde; karakter de kaderdir. Teselliyi daha söylemedik, söyleyelim: "Tarih, dengeyi sağlamak için kendine özgü yöntemler kullanır." (İbrahim Kalın, Perde ve Mânâ, İnsan Yayınları, Nisan 2020, sayfa 17.)
***
İnsaniyeti değil de sadece siyaseti tercih edenler, muhalefet ile husumet kavramlarını da birbirine karıştırmış olurlar.
İnancı olmayanı inandırmak zordur. Kendi devletinin açıkladığı rakamlara inanmıyor, buna karşılık, batılı bir operasyon gazetesinin sözde haberine itimat ediyor. Hatta buradan yola çıkıp inanılmaz yerlere varabiliyor.
Bir baro düşünün ki İslam dininin hükümlerini hatırlattı diye diyanet işleri reisine cevap yetiştirmeye kalkışıyor. Evet, kalkışma. Ne diyelim? Demek ki mensubiyet duygusu olmayanın mahcubiyet duygusu da olmuyor.
Milletin değerlerini değersiz görmek, tedavisi pek mümkün olmayan bir hastalık çeşididir. Hakikatle inatlaşan kim varsa, hikâyenin sonunda, hüsrana uğramıştır ve uğrayacaktır.
Son zamanlarda birçok tatsız ve ibretlik olay yaşadık, yaşıyoruz. Ramazan ayında, mübarek oruç günlerindeyiz. Ayrıca salgın hastalıkla mücadele ediyor, kayıplar veriyoruz. Sosyal medyada özellikle gündeme getirilen başlıklara bir bakalım. En masumunu yazabiliyoruz ancak: "Diyanet kapatılsın."
Bayrağımız için "ay yıldız" ifadesini kullanıyor olsak da hilalin varlığını bir kez daha hatırlatalım. Birileri yine unutmuş olabilir. Burası, hilalin gölgesidir.
***
Milletin ve memleketin hayatını ipotek altına almaya çalışanların, kendilerini hak sahibi gibi görenlerin taciz ve tehditleri devam ediyor. Hazım sorunu yaşıyor, hep dayatmayla hüküm sürdükleri için şimdi öğrenme güçlüğü çekiyorlar.
İslam inancına bağlıyız. Mensubiyetimiz bize birçok mesuliyet yüklüyor. Örneğin önde olanı, sorumluluk alanı korumak ve desteklemek zorundayız. Zaten hedef haline gelecek, düşmanlığa maruz kalacak bir insana bizim de aynısını yapmaya hakkımız yoktur.
İşin aslı ve esası, şartlanmış ile adanmış, taraftar ile inanan arasındaki mücadeledir bu. Safımız elbette bellidir.
Sayın Erdoğan'ın yakın çalışma arkadaşlarına yapılmak istenen itibar suikastları hız kazanmış görünüyor. Yetmiyor, bu isimler üzerinden koskoca bir camiayı sindirme fikrine kapılıyorlar.
Gerek yok ama yine de söyleyelim: Biz, sizin sindiremeyeceğiniz kadar büyük bir lokmayız.
İbrahim Tenekeci