Diploma, üniversite mezunu olmak için yetmez!
Durun, hemen itiraz etmeyin. Hemen söyleyeyim, başlıkla ilgili itirazınızda haklısınız. Ama bana müsaade edin, neden öyle başlık attığımı açıklayayım. Açıklamalarımı okuduktan sonra hâlâ aynı fikirde iseniz yine haklısınız, derim.
Yeni yaptırdığı evine taşınan bir arkadaşımı ziyarete gittim. Manzarası hoş bir mevkide inşa edilen evin tam önüne, köyün her tarafından görünecek büyüklükte, kapkara bir heyulâ gibi, arkadaşın evinin önünü ve manzarasını kapatan, bir eve benzetilmeye çalışılmış çirkin bir beton yığını gördüm. Birbirinden güzel ve bakımlı evlerin yapıldığı köyde, böyle bir ucube görmek bizi hem şaşırttı hem üzdü. Biraz daha yakından bakınca üzüntüm daha da arttı.
Gördüğüm manzara şu. Yolun altındakilere kottan dolayı evin altında bir bodrum katı, üstündekilere ise iki kat için ruhsat verilen bölgede, bu ucube beton yığını beş kat yüksekliğinde idi. Önce, yoldan altı metre kadar yükseklikte istinat duvarı örülmüş, duvarın önü yüksekliği dikkat çekmesin diye toprakla doldurulmuş. Daha sonra iki metre kadar da su basmanı yapılmış, böylece daha inşaata başlamadan yerin altından iki kat yükseltilmiş. İstinat duvarının en fazla iki metre olabileceği eğimli bir arazide, yolun üst tarafına yapıldığını hatırlatayım. İki kat yapıldıktan sonra, bölgede yapılması yasak olduğu halde bir de çatı katı yapılmış. Temelden çatıya kadar sınırlar zorlanmakla kalmamış, aşılmış.
Bir de işin estetik ve işlev boyutu var ki o daha da felaket. Evin manzaraya hâkim kısmına, eskilerin başoda yapacakları yerin merdiven yaparak kapatılması karşısında söyleyecek söz bulamadım. Temelinden çatısına kadar her tarafı, hukuka, ahlaka ve estetiğe aykırı ve zorlanarak inşa edilen evin sahibinin inşaat mühendisi olduğunu öğrenince yaralarım deşildi.
Üniversite eğitimi mi meslek eğitimi mi?
Amacım bir vatandaşın yaptığı kanunsuzluğu dile getirmek değil. Buradan yola çıkarak üniversite eğitimine dair önemli bulduğum bir hususu dile getirmek, dikkat çekip düşünmenizi sağlamak istiyorum.
Tarihte ilk kurulan üniversiteler, üç meslek grubuna yönelik eğitim verirdi: İlahiyat, hukuk ve tıp. Bunun dışındaki meslekler, hep usta-çırak ilişkisi içinde öğretilir ve öğrenilirdi. Üniversiteler kurulmadan önce avukatlık ve hekimlik de bu şekilde idi. Bir avukat veya hekim, küçük yaşta yanlarına aldıkları bu meslekleri edinmek isteyen ve genellikle yakın akrabaları olan gençlere, mesleklerini usta-çırak ilişkisi içinde öğretirlerdi.
Üniversitelerin kurulması ile birlikte bu sistem değişmeye başladı. Doktor veya hekim olmak isteyenler parasını vererek üniversiteye gittiler. Ancak tıp ve hukuk eğitimine başlamadan önce "liberal arts" denilen yedi farklı dersi, en az üç-dört yıl boyunca almak zorundaydılar. Bu dersleri almayanlar üniversiteye devam edemiyordu. Bugün ABD'de, Harvard'da hukuk veya tıp okuluna alınacak öğrencilerde, Fen-Edebiyat Fakültelerinin ilgili bölümlerinden mezun olma şartının aranmasının nedeni buralara kadar gider.
Önceleri antik Yunan bilgeliğine dayalı Greko-Roman klasik eserlerden beslenen, Hristiyanlıktan sonra ise İncil'i ve kilise babalarının eserlerini daha iyi öğrenmek için verilmeye devam eden bu yedi sanat, üçlü ve dörtlü iki gruptan oluşmaktaydı. İlkinde gramer, belagat ve mantık yer alırken, dörtlü olarak isimlendirilen ikinci grupta aritmetik, geometri, astronomi ve müzik yer alıyordu.
Bu yedi temel dersin verildiği okul, öğrencileri üniversiteye hazırlardı. Ancak bu yedi dersi alıp başarılı olanlar üniversiteye gidebilirdi. Avrupa'da, bizdeki Anadolu lisesine karşılık gelen gymnasiumların müfredatı büyük ölçüde bu yedi ders üzerine kuruludur. Zaman içinde lisede verilen dersler yetersiz bulunmuş olacak ki üniversitede de, bölümü ne olursa olsun insan, doğa, toplum ve sanata dair dersler seçmeli-zorunlu olarak verilmeye devam ediyor. Günümüzde dünyanın içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurduğumuzda bu derslerin önemi arttığını görürüz.
Günümüzdeki durum
Üniversitenin ilk kuruldukları tarihten beri, öğrencilerin kendi kendine düşünme ve dünyayı algılama becerisi kazandıracak bu dersler önemini korudu. Dünyanın en iyi üniversiteleri, öğrencilerine alan bilgisi yanında onlarda estetik duygusunu geliştirecek, dünyaya kendine has bakış açısı sahibi yapacak, mesleki ahlak kazandıracak dersleri hep zorunlu tuttular. Çünkü bu dersleri almadan mezun olan mühendis, avukat veya herhangi bir meslek mensubu barbar olmakta ve topluma, hukuka ve kendisine karşı sorumluluk hissetmemekte. Unutulmaması gereken husus, üniversitenin sadece meslek eğitimi verilen kurumlar olmadığıdır. Aynı zamanda kültür, etik ve düşünce eğitimi verilen kurumlardır. Üniversite, sıradan öğrenciyi kültürlü ve medeni bir insan olmanın yanında nitelikli meslek sahibi yapan yüksek öğretim kurumudur.
Üniversite mezunu meslek sahipleri
Günümüzde, üniversiteye giren herkes, biraz kopya biraz da hocaların merhameti ile mezun oluyor. Ancak sûreten üniversite mezunu, sîreten kağıt parçası sahibi olan mezunlar, olgun insan olma süreçlerini tamamlamadıkları için beş temel konuda ihlalde bulunurlar.
Yasaları ihlal: İyi bir vatandaş olmadıkları için yasaları delmek için fırsat ararlar, yasaların boşluklarını kendi menfaatine gelecek şekilde kullanır.
Mesleği ihlâl: İstediğine kavuşmak için mesleğinin gerektirdiği şekilde hareket etmeyebilir. Bile bile fizik ve doğa kurallarına aykırı hareket edebilir.
Çevreyi ihlâl: Sel, deprem ve yangınla kavrulduğumuz çağımızda çevre dostu olmak, hayvan hakları saygı duymak konusunda yeterince hassasiyet göstermezler.
Estetik ihlâl: Herhangi bir estetik kaygı gütmezler ve gösterişlilik ile güzel arasındaki farkı bilmezler.
Komşuluk/toplum hukukunu ihlal: Yaptıkları iş sonucunda toplumun bir kesiminin zarar görmesini hesaba katmazlar, kişilerin özel hukuku ve hatırını gözetmezler.
Olgunlaşma sürecini tamamlamadan mezun olan bir kişi; yasaları, bazen zenginliğinin verdiği şımarıklık ile bazen ve tahsil verdiği kibir ile ihlal eden bir barbar, mesleğin püf noktalarını çevre ve iklim şartları hilafına şahsi çıkarı için kullanan bir menfaatperest, estetiği gösterişte arayan görgüsüz bir sonradan görme, komşuluk hukukuna riâyet etmeyen ve maddi-manevi hesap verme gününe inanmayan bir küstaha dönüşebilir.
Bir üniversite mezunu her şeyden önce olgun bir insan ve doğaya, topluma ve yasalara karşı sorumlu bir birey olarak kendisine, mesleğine, çevreye ve yasalarda olmasa bile toplumun yazılı olmayan kurallarına riâyet etmelidir. Üniversitelerimizde, bölümü ne olursa olsun öğrencilere doğa, çevre, insan ve hayvan hakları ile estetik ve sanat konusunda duyarlı yapacak dersler zorunlu olarak verilmelidir. Sekiz yüz sene önce olduğu gibi bugün de üniversiteyi meslek eğitimi veren kurumlardan ayıran özelliği, verdiği bu derslerdir.
Şimdi en başta söylediğimi tekrar sorayım. Diploma kişiyi gerçekten üniversite mezunu yapar mı?
Bu hakikati yıllar öncesinde, Anadolu irfanı ile nazar ederek oğluna, kaymakam olmuşsun ama adam olamamışsın, diyen amcamıza selam gönderelim ve Ziya Paşa merhumun beyt-i meşhûrunu acızık değiştirerek yazıma son vereyim.
Bed-asla liyâkat verir mi hiç üniversite
Diploması da olsa eşek yine eşektir
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Kerbelâ’yı kana gark eyledi insan-i hazele (18.08.2021)
- Selçukluların Anadolu’ya ilk adım attıkları yer: Ani (16.08.2021)
- Şevket Eygi’nin tavsiye ettiği kitaplar (13.08.2021)
- Mâh-ı Muharrem oldu meserret haramdır (09.08.2021)
- Her yerde yangın var (05.08.2021)
- Ateş kayıkları (02.08.2021)
- Serçeşme Hacı Bektaş Festivali (29.07.2021)
- Seyyid Osman Adapazarî ve bestelenmiş ilahileri (25.07.2021)