Unutulan bir gelenek Tarziye
Atalarımız, Müslüman olduktan sonra, özellikle Selçuklularla birlikte, ister başkentte ister taşrada yaşasın, ister okumuş olsun ister okumamış olsun, erkek-kadın, yaşlı-genç ayırımı yapmadan ortalama her Müslümanın bilmesi gerektiğini düşündüğü bilgileri derleyip yazdıkları muhtasar kitaplarla adeta bir hap haline getirip öğretirken cemaatle yapılan ibadetleri de belirli bir disiplin altında yapılmasını sağladı.
Uzun asırlar içinde teşekkül eden ibadet hayatına dair geleneklerimiz, içinde yaşadığımız çağın bazı inanç ve düşünce akımlarının da etkisiyle, özellikle son elli yıl içinde maalesef peyderpey unutulmaya ve terk edilmeye başlandı. Hatta bazı geleneklerimizi ve ibadet hayatımızdaki uygulamaları hocalarımız bile bilmez oldu.
TARZİYEYİ DE UNUTTUK
Tarziye de unuttuğumuz ibadet geleneklerden biri. Bir edebiyat terimi olarak tardiyeyi "mesnevi içinde farklı vezinde yazılan gazel" olarak tarif ediliyor. Müstakil bir nazım biçimi olarak ise beş mısradan oluşan ve kendine has vezin ve kafiye düzeni olan muhammeslere deniliyor. Arap şiirinde avcı şiirlerine de deniliyor ama bizde bu anlamıyla kullanılmamış. Unuttuğumuzu söylediğimiz gelenek derken dini musiki içinde bir form olarak yer alan tarziyeyi kast ediyoruz.
Tarziyenin ne olduğunu öğrenmek için baktığım kaynaklar, onun cami musikisi formlarından biri olduğunu söylerler ancak bilgi vermezler. En ayrıntılı bilgiyi, Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi'nin editörlüğünde hazırlanan Türk Din Musikisi başlıklı kitapta gördüm. Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi ve Doç. Dr. Fatih Koca tarafından ortak yazılan bölümde tarziyenin "razı olsun" anlamına geldiğini, Cuma ve bayram namazlarında hatibin minberde dört halifeyi, Hz. Hasan ve Hüseyin'i anmasından sonra mahfilde bulunan müezzinlerden birinin yüksek sesle "radiyallahü anh" diye nidâ etmesinden ibaret olduğunu, ayrıca Eyüp Sultan Camii'ne mahsus olmak üzere, Eyüp Sultan'ın da adı anıldığında da söylendiği ifade edildikten sonra bu formun günümüzde artık icra edilmediğine dikkat çekilir. Müezzin tarafından cami içinde icra edildiğine göre melodik bir sesle veya ahenkli bir beste ile okunmuş olabileceği ihtimalinden bahisle bölüm sona erer.
Konuyu kendisiyle istişare ettiğim Dr. Abdullah Uysal, geçen hafta vefat eden Eyüp Camii emekli imam-hatiplerinden Ahmet Arslanlar'dan ve emekli müezzinlerden Zafer Elmaz'dan, 1963 yılında görevde iken bu usulün uygulandığını işittiğini söyledi.
HUTBEDE ARTIK DÖRT HALİFENİN İSİMLERİ OKUNMUYOR
Belki sizin de dikkatinizi çekmiştir, bırakın tarziyeyi, çehâr yâr-ı güzîn ve hulefâ-yı râşidîn olarak bildiğimiz Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin isimleri dahi hutbelerde artık zikredilmez oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı web sitesinde örnek olarak verilen hutbe dualarında da dört halifenin isimleri zikredilmiyor. Oysa 2000'lere kadar hutbelerde dört halifenin ve Peygamberimizin iki torunun ismini zikredildiğini hatırlıyorum. Emin olmak için İsmail Lütfi Çakan'ın İmam Hatip Liseleri için Örneklerle Uygulamalı Hitabet (İstanbul: Şamil Yayınları, 1979) başlıklı kitabına baktım. Kitapta örnek olarak verilen hutbede dört halifenin adı geçmekte:
Allahümme verdâ ani'l-erbaati'l-hulefâ. Seyyidinâ Ebî Bekr u Ömer u Osmâne ve Alî zevi's-sıdki ve'l-vefâ ve bakıyyeti'l-aşarati'l-mübeşşira ve âli beyti'l-Mustafâ ve ani'l-ensâri ve'l-muhâcirîne ve't-tâbiîne ilâ yevmi'l-cezâ.
"Ey Allah'ım! Dört halifeden, sıdk ve vefâ sahibi efendilerimiz Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'den razı ol. Cennetle müjdelenen on sahabeden, ensârdan, muhacirlerden ve sahabeyi gören nesilden de kıyamet gününe kadar razı ol."
Hutbelerde dört halifeye tazimde bulunmayı kim, ne zaman ve hangi sâikle kaldırdı bilmiyorum ama kimsenin dikkat etmemesi ve kolayca terk edilmiş olmasından da üzüntü duyduğumu ifade etmeme müsaade edin lütfen.
HALVETİLERDE TARZİYE
Camilerde bırakın tarziyeyi, dört halifenin ismi bile zikredilmez iken eskiden mescidi olan Halveti tekkelerinde tarziyelerin saltanatlı bir şekilde okunduğunu kadim arkadaşım Enes Ergür'den işitmiştim. O da Tuğrul İnançer Beyefendi'den işittiğini söylemişti. Halvetiyenin pir-i sânîsi olan Yahyâ-yı Şirvânî'nin (ö. 1466) Vird-i Yahyâ veya Vird-i Halvetiye olarak da bilinen Vird-i Settâr'ında çehâr yâr-ı güzîn için edilen duanın, hutbelerde de okunduğu ve her halifenin isminin zikredilmesinin ardından da müezzin efendilerin "raziyallahu anh" diye nidâ ettikleri rivayet edilirmiş. İHL ders kitabındaki metne göre oldukça zengin ve geniş olan ve hutbede okunan bölümü Vird-i Settâr'dan aktarıyorum.
Ve hulefâihi'r-râşidîne'l-mürşidîne'l-mühtediyyîne min ba'dihî husûsan min hüm ale'ş-şeyhi'ş-şefîki kâtili'z zındîki ve fi'l-gâri'r-refîki'l-mulakkab bi'l-atîki'l- imâm ale't-tahkîk emîri'l-mü'minîn Ebî Bekri's-Sıddîki't-Takî
Radıyallahü anh sümme's-selâm. (Müezzin efendiler tarafından)
Mine'l-meliki'l-vehhâb ile'l-emîri'l-evvâb zeyni'l-eshâb mücâviri'l-mescidi ve'l-mihrâb en-nâtıku bi's-sıdki ve's-sevâb el-mezkûri fî'l-kitâb emîri'l-mü'minîn Ömer ibni'l-Hattâbi'n-Nakî
Radıyallahü anh sümme's-selâm. (Müezzin efendiler tarafından)
Ümine'l-meliki'l-mennâni ile'l-emîri'l-emâni Habîbi'r-rahmâni câmi'i'l-Kur'âni sâhibi'l-hayâi ve'l-îmân eş-şehîdi ale'l-Furkân emîri'l-mü'minîne Osmân ibn Affân
Radıyallahü anh sümme's-selâm. (Müezzin efendiler tarafından)
Mine'l-meliki'l-veliyyi ilâ emîri'l-vasî ibni 'ammi'n-nebiyyi kâli'i'l-bâbi'l-hayberî zevci Fâtımate'z-Zehrâ vârisi'l-ulûmi'n-Nebî emîril-mü'minîne Alîyyi er-radıyyi es-sahî el-vefiyyi
Radîyallâhü anhü ve kerremaellâhü vechehü (Müezzin efendiler tarafından)
Sümme's-selâm ale'l-imâmeyni'l-hümâmeyni's-saîdeyni'ş-şehîdeyni'l-mazlûmeyni'l-makbûleyn şemseyni'l-kamereyni'l-bedreyn el-hasîbeyni'l-nesîbeyni bi'l-kadâi'r-râdîyeyni ve ale'l-belâ'i es-sâbirîni emîril-mü'minîne Ebî Muhammedine'l-Hasani ve Ebî Abdullâhi'l-Hüseyni
Radıyallahü anhümâ (Müezzin efendiler tarafından)
Ve alâ'l-ammeyni'l-kerîmeyni'l-mükerremeyni'ş-şucâayni el-muazzameyni'l-muhteremeyni Hamzate ve'l-Abbâsi
Ve ala cemîi's-sahâbeti mine'l-muhâcirîne ve'l-ensâri ve't-tâbiîne el-ahyâri ve'l-ebrâri rıdvânullâhi teâlâ aleyhim ve aleynâ ecmaîn ve selleme teslîmen ve azzeme ta'zîmen dâimen ebedâ ve hamden kesîran kesîrâ ilâ yevmi'l-haşri ve'l-karar.
Radiyallahü anhüm (Müezzin efendiler tarafından)
Bu geleneği ihya etmek mümkün müdür bilmiyorum. En azından her şehrin ulu camilerinde ve selâtin camilerde icrâ ve ihyâ edilmesini görmek isterim.
Şimdi aranızda, aklına "Okunması farz mıdır, vacip midir? Okunmasa ne eksik kalır?" soruları gelenler olabilir. Farz mıdır, vacip midir bilmem. Ama bu tür geleneklerin kaybolmasının bizim duygu ve estetik dünyamızı boşalttığını söyleyebilirim. Bir tarafta bir borcu ifa için gidilen Cuma namazları, öte yanda zevkle dinlemek için koşarak gidilen Cuma namazları. Siz hangisini tercih edersiniz?
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Mevlid okumak ruha gıdadır (16.10.2021)
- Farklı bir bakış açısıyla İstiklal Marşı (13.10.2021)
- Dile yapışan asalak: Aynen (10.10.2021)
- Dolma kalem (06.10.2021)
- Tarih derslerinde hangi kitapları tavsiye edersiniz? (03.10.2021)
- İkinci öğretimleri kaldırmanın zamanı gelmedi mi? (29.09.2021)
- Saçlarını kim için bölük bölük yapmışsın (26.09.2021)
- İHL’ye göndermeyin de ne demek? (23.09.2021)