Bir Muharrem geleneği: Husemâ namazı
Siz de benim gibi ilk defa mı duyuyorsunuz? Ben husemâ namazını birkaç gün önce öğrendim. Benim gibi bilmeyenler olabileceğini düşünerek öğrendiklerimi ve düşündüklerimi paylaşayım.
Kul hakkı namazı
Husemâ, hasımın çoğulu, hasımlar, düşmanlar demek. Bazı internet sitelerinde husema namazı kul hakkı namazı olarak geçiyor. Husemâ namazı hakkında ne Diyanet İşleri Başkanlığı'nın fetvalarının yayınlandığı siteden ne de tanıdığım kimi hocalardan bilgi alabildim. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ve ilahiyat fakültelerinde görevli fıkıh profesörlerinin dinimizde olmadığını söylediği bu namazı resmî görevi olmayan kimi hoca efendiler tarif bile ediyorlar.
Bir rivayete göre tek seferde dört rekât olarak bir başka rivayete göre ikişer rekâttan dört rekât olarak kılınan namaza "Niyet ettim Allah rızası için sevabını bilerek bilmeyerek üzerimde hakkı olan bütün kulların ölmüşlerinin ruhuna hayattakilerin ruhlarına bağışlamak üzere namaz kılmaya" diye niyet edilerek başlanırmış. Namazın sonunda da şu dua edilirmiş:
Ya Rabbi! Benim sana karşı günahlarım, kullarına karşı borçlarım çoktur. Sana karşı olan günahlarımı bağışla. Senin yarattıklarına karşı olan borçlarımdan da beni, sen kurtar! Ey Benim Rabb'im! Ben kusurlarla dolu bir kulunum. Senin yarattıklarından birine, haksız muamele etmiş veya kötü söylemiş yahut dövmüş veya herhangi bir suretle hakkını almış olup da onlarla helâlleşmedim ise, sen fazl ve kereminle onları benden razı et. Bende onları razı edecek hiçbir şey yok; sende ise pek çok. Bu âciz ve fakir kulunu süründürme. Kusurlarla dolu olarak kıldığım bu namazı, benden kabul et. Sevabını hak sahiplerine ver ve bu zayıf kulunu haktan kurtar. Her eksiklik bizde. Sen noksanlıklardan münezzehsin. Senin resullerine selâm olsun. Sonu gelmeyen senalar da sana mahsustur, Ey âlemlerin yüce sahibi!
En sonunda ise şöyle bir not düşmüş hazırlayan:
Sahibi bulunamayan veya cins ve miktarı bilinemeyen kul haklarının affı için, bu namaz kılınır ve münacat yapılırsa, inşallah af olması ümit edilir. Sahibi bilinen haklar, mal ve mal cinsindense sahibine ödenmesi gerekir. Manevi bir haksa helallik istenir.
Bu sefer Din İşleri Kurulu sitesindeki fetvaları kul hakkı namazı olarak taradım ve şöyle bir cevap ile karşılaştım:
İslam dininde ibadetler, Allah ve Resûlü tarafından belirlenmiştir. Ne Kur'an'da ne de sünnette "kul hakkı namazı" diye bir namazdan söz edilmiştir. Kişinin kul hakkından kurtulmasının yolu, hak sahibine hakkını vermesi ve onunla helalleşmesidir. Yaptığı zulüm için de Allah'a tevbe etmelidir. Tevbe etmeden önce iki rekât namaz kılınması menduptur. Kul hakkı konusunda Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: "Kimin üzerinde birinin namusu ya da malıyla ilgili bir zulüm varsa, altın ve gümüşün bulunmadığı kıyamet gününden önce onunla helalleşsin. Aksi takdirde kendisinin salih amelleri varsa, yaptığı zulüm miktarınca sevabından alınır, hak sahibine verilir. İyilikleri yoksa zulüm yaptığı kardeşinin günahından alınır, onun üzerine yükletilir." (Buhârî, Mezâlim, 10)
Fetva çok açık. Kul hakkı namazı diye bir namaz yok. Muhtemelen hadis-i şerifte geçen "yaptığı zulüm miktarınca sevabından alınır, hak sahibine verilir." ibaresinden hareketle yorum yapılarak hakkı yenen kimseye verilmek üzere sevap biriktirmek maksadı ile kılınması uygulanmış olmalı. Ben, min gayrı haddin bu konuda kurulun "Kişinin kul hakkından kurtulmasının yolu, hak sahibine hakkını vermesi ve onunla helalleşmesidir." görüşünün çok isabetli olduğunu buluyorum ve kul hakkı namazının istismara çok açık bir bidat olduğunu düşünüyorum.
Kimi sitelerde kul hakkı namazı olarak izah edilen husemâ namazı kanaatimce farklı bir şey ve husema namazı değil.
Husemâ namazı nedir?
Husemâ namazı kul hakkı namazı olmadığına göre ne olmalı? Onu da Aşçı İbrahim Dede'nin hatıraları ile Cemalettin Server Revnakoğlu'nun yazdıklarından özetleyeyim.
İstanbul'da Kocamustafapaşa'da bulunan bugün Sünbül Efendi Cami olarak bildiğimiz Sünbül Efendi Dergâhı, şehrin en kıdemli dergâhıdır ve burada Muharremin onunda görkemli bir merasim icra edilir. Kerbelâ'da onuncu gece, yani Hz. Hüseyin'in şehit edildikleri günün öncesindeki gece Hz. Hüseyin'in namaz kılıp niyazda bulunmasını taklîden o günün gecesinde nafile namaz kılınır. Sabahında, yani 10 Muharrem'de İstanbul'daki tüm tekkelerin şeyhleri ve ileri gelenleri Sünbül Efendi'nin âdeti olan, halifesi Merkez Efendi'ye ait külliyenin hamamında toplanır. Abdest alıp sabah namazını kıldıktan sonra Kerbelâ şehitlerine mersiyeler okuyarak, tekbirler getirerek kafileler halinde yürüyerek Sünbül Efendi tekkesine giderler.
Bu arada Sünbül Efendi tekkesi müritleri farklı olarak bir şey daha yaparlar. Sünbül Efendi dervişlerinin tepesinden bir tas su dökermiş. Sünbül Efendi'nin döktüğü sulardan bir kısmı toplanıp saklanır. Vefatından sonra da o su çoğaltılarak dervişlerin başından dökülmeye devam edilir.
Öğle namazının ardından misafir şeyhler ve Sünbül Efendi dervişlerinin iştiraki ile Sadettin Nüzhet'e göre on iki Cemalettin Revnak'a göre dört rekât husemâ namazı kılar. Namazın ardından mevlit, mersiye ve ehl-i beyt sevgisini terennüm eden salavatlar ve ilahiler okunur. Sünbülî salâtı adı verilen kendine mahsus bir besteyle okunan salavattan sonra Yazıcızâde'nin 54 beyitlik "Vefâtü'l-Hasan ve Hüseyn" mersiyesi de mutlaka okunur. Daha önce okunan yüzlerce hatm-i şerifin duası yapılır. Akşam namazını müteakip İstanbul'da ilk olarak o tekkede pişen aşure yenir, yatsı namazından sonra en kıdemli şeyhin idaresinde önce 100 rek'at nâfile namaz kılınır, sonra yetmiş bin kelime-i tevhid çekildikten sonra devran ayini ile gece hitama erer.
Akla şöyle bir soru geliyor. Mevlit, mersiye, salavat, hatim, dua, ilahileri anlıyoruz ancak husema namazı nedir ve neden kılınır? Bu sorunun cevabını Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da 10 Muharrem'de başından geçen olaylarda aradım. Geceyi namaz, dua ve istiğfar ile geçiren Hz. Hüseyin, sabah namazını kıldıktan sonra saldırmaya hazırlanan düşman ordusunu görerek bir dua okur:
"Allahım! Her gam ve kederde sığınağım, her sıkıntı ve zorlukda ümîdim, her musîbetde güvendiğim ancak sensin... Kalbleri zaafa uğratan, kurtuluş yollarını kapatan, dostları kaçıran ve düşmanları sevindiren nice gam ve musîbetler vardır ki senden başka herkesten ve her şeyden ümîdimi kesip sana yönelerek onları sana şikâyet ettim...
Sen de onları giderdin, îzâle ettin...Her nimeti bahş eden, her iyiliği ihsân eden ve her dileğin nihâyeti ancak sensin..."
İkinci husus öğle vakti girdiğinde Kufe halkı durup namaz kılınca Hz. Hüseyin de yanındakilere namazı "salât-ı havf", yani korku halinde kıldırır. "Salâtü'l-havf" ise savaş esnasında farz namazların tek bir imama uyarak nöbetleşe kılınmasıdır. Ulemânın yaklaşımına göre bu şekilde kılınmasındaki hikmet, zor şartlarda namazın cemaatle kılınması sayesinde Müslüman askerlerin birbirine kenetlenmesini sağlamak ve birlik beraberlik ruhunu pekiştirmek. Düşman karşıda iken kılındığı için husemâ namazı da denilmiş olabilir.
Bir diğer namaz "salâtü'l-fezâ"dır. Bu da düşman istilâsı veya salgın hastalık gibi doğal felâketler karşısında Allah'a sığınmak amacıyla kılınan bir namaz.
Hem öğle vaktinde hem dört rekât olarak kılınması, Hz. Hüseyin'in düşman karşısında korku içinde Allah'a sığınarak kıldığı namazı hatırlamak ve o anı yaşayarak Kerbelâ'yı hissetmek için kılındığını düşünüyorum. Ama şunu da hemen ilave edeyim.
Allahü a'lem bi's-savab. Yani doğrusunu Allah bilir.
İsmail Güleç
Sümbül Efendi Türbe ve dergahı
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Vatan şairi yetiştiren şehir: Kastamonu (29.07.2022)
- Üniversite tercihinde nelere dikkat edelim? (25.07.2022)
- Osmanlılarda atama kriterleri (22.07.2022)
- Üniversitelerin idari personel sorunu (18.07.2022)
- Hastalığı yenmek (14.07.2022)
- Bil ki kurban böyledir (08.07.2022)
- Güzeli en güzel yapmak (04.07.2022)
- Özde ben Mevlevî oldum da geldim (30.06.2022)