Türkiye Bilimler Akademisi çok önemli kitaplar yayınlıyor. Özellikle ilgi alanıma girdiği için takip ettiğim kitaplardan çok önemli ve ayrıntı bilgilere ulaşıyoruz. Bu ayrıntı bilgiler bizi çok önemli değerlendirmelere ulaştırıyor. Bir tanesinden size bahsedeyim.
Ercan Alan ve Abdurrahman Atçıl'ın birlikte hazırladıkları XVI. Yüzyıl Osmanlı Ulemâ Defterleri başlıklı kitap, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi'nde bulunan XVI. yüzyıla ait 12 ulema defterinden oluşuyor. "Mülazım Defterleri" ve "Kadı ve Müderris Defterleri" başlığı altında gruplandırılan kitap, II. Bayezid döneminden başlayıp Kanuni dönemi sonlarına kadar devam ediyor. Yani erken Osmanlı ilmiye teşkilatının erken dönemi müderris ve kadıları hakkında bize önemli bilgiler veriyor. Neşredilen defterlerin ikinci grubunu kadı ve müderrislerin biyografi ve tayin kayıtları oluşturuyor. Defterler bize dönemin kadı ve müderrisleri atamalarının nasıl yapıldığına dair önemli veriler sunuyor.
Kurulduğu tarihten itibaren medrese kurmaya ve müderris atanmasına önem veren Osmanlıların önemli bir özelliği bir nizam ve kurallar manzumesi olan sistem kurmuş olmasıdır. Sadece müderris ve kadı defterlerine bakılarak sistemin nasıl kurulduğu ve işlediği anlaşılıyor.
Orhan Gazi döneminden İznik'te kurulan bir medrese ile başlayan gelenek Kanunî Dönemine gelindiğinde mülâzemet sistemin kurulduğunu ve nasıl işlediğini göstermesi bakımından çok önemli. Defterler, İstanbul'daki üst medreselerden mezun olup mülâzım olanlar ile hâlen görevde olan müderrislerin terfi edecekleri alanları belirlemek üzere düzenlenmiş. Osmanlı ilmiye bürokrasisinde müderrislerin kabiliyet ve liyakat durumlarının değerlendirilip hangi görevler için uygun olduklarına dair görüşlerin yer aldığı defter, ilmiye teşkilatındaki terfi sistemine ışık tutması ve XVI. yüzyıl başlarındaki yüksek dereceli müderrislerin topluca bir değerlendirmesini yapması bakımından da önemli bir kaynak.
Bu defteri Kanuni dönemi mülâzemet defterlerinden farklı kılan en önemli husus hem mesleğe yeni giren mülâzımların hem de bir kaza ya da medreseden ayrıldıktan sonra yeni bir göreve atanana kadar mülâzemete devam eden ulemanın kayıtlarının aynı defterde tutulmuş olması. Kitaba bir giriş yazısı yazan ülkemizin bu konuda en önemli isimlerinden biri olan Prof. Dr. Bilgin Aydın'a göre defterler muhtevası bakımından XVI. yüzyılda bu tür değerlendirmelerin yapıldığı en eski tarihli arşiv belgesi olması bakımından da önemli.
Defterlerde verilen bilgilere göre İstanbul müderrisleri dört farklı alanda görevlendiriliyor. Dört görevden biri "tarîk-i tedrîsde" yani müderris olarak atanıyor.
Mevlânâ Pîr Ahmed Çelebi, müderris-i Hacı Hasanzâde: Tarîk-i tedrîsde terakkî etdirmeğe münâsibdir.
Ahizâde, müderris-i Has Murad Paşa: Kâbil-i terakkî fi't-tedrîsdir.
İkinci görev kadılık.
Kapluca müderrisi Eyyühümzâde: Kadı olmak münâsibdir.
Mevlânâ Yakup Seydi Alizâde, müderris-i Hazret-i Sultân Bâyezid Hân: Tarîk-i mevleviyyetde ri'âyet olunmak münâsibdir. Meşgûl kişidir.
Bu ikisi ilmiye sınıfı. Bunların dışında iki görev daha var: Şehzade defterdarlığı;
Mevlânâ Hacı Hasanzâde, müderris-i Mahmud Paşa el-merhûm: Şehzâdelere defterdâr olmağa münâsibdir.
ve nişancılık:
Mevlânâ Mehmed Çelebi, Hocazâde, müderris-i Kalenderhâne: Nişancılığa münâsibdir.
Aranan önemli bir özellik: Şugl
Defterdeki kayıtlara baktığımızda gördüğümüz anahtar kelimelerden biri adayın ilimle meşguliyet derecesini gösteren "şuğl" kelimesi. Müderrisler hakkında yorum yapılırken "Ehl-i şuğuldur", "Meşgul kişidir", "Şuğl eylemez" şeklinde değerlendirmelerde bulunulur. Şugl bir meziyet olarak geçer.
Mevlânâ İbrahim Çelebi, birader-i Hatib-zâde: Müderris-i Mustafa Paşa. Semâniye'ye müstahakdır. Ehl-i şuğldür.
Mevlânâ Paşa Çelebi, birâderzâde-i Akşemseddin, müderris-i Sultâniye:
Semâniye'ye getürmeğe münâsibdir, ehl-i şuğldür
Eşsiz ve benzersiz olmak
Mevlânâ Muhyiddin Çelebi el-Fenârî: Müderris-i Ali Paşa el-merhûm. Semâniyede yer açılsa bunlara virmek münâsibdir. Tarîk-i Mevleviyyet'de ferîd olacak kimsedir.
Bâyezid Paşa medresesinden yakında ma'zûl olan Mevlânâ İvaz dahi sâlih, mütedeyyin, ehl-i şuğldür, gene müderris olmak münâsibdir.
Mütedeyyin ve dindar olmak
Atamalarda dikkate alınan bir diğer özellik adayın dindar ve güzel ahlak sahibi olmasıdır.
Mevlânâ Kutbüddinzâde: Sâlih ve mütedeyyin, ehl-i şuğl, azîzdir. Eyyub Ensâri hazretlerinde müderris olmaya münâsibdir.
Aydos Kadısı Mevlânâ Varaka, 30 (Dad ve Kef): İyülükle müslümânlıkla şöhretlüğü vardır. Irzın hıfz idüp maslahatın başarmağa kâbildir. Nâ-şekk ve şübhe.
Şehirköyü Kadısı Gulâmî, 25. Adam şekilcedir. Halk içre yaramazlıkla şöhreti yokdur. Pâk kadıdır. Maslahatın başarmaya kâbildir. Kul taifesindendir.
Beğendiği birini memleketiyle ilzam etmek.
Midilli Kadısı Beğşehrî Hasan, 40 (Dad): Medreseden kadı olmuşdur. Tâlib-i ilmdir. Ehliyetine ma'rifetim vardır. Hayli müslümânca ehl-i ırz kişidir. Ayıbı Karamanlı olduğudur.
Alanında uzman olmak
Aranan özelliklerde biri alanında bilgi sahibi olmaktır.
Mevlânâ Bali Halîfe: Çok çalışmış, çok zahmet çekmiş ve neticesinde çok araştırma melekesi elde etmiş fazlaca bilgili ve ilimlerin kanunlarını bilen bir zattır.
Kemal Paşa Oğlu: Bütün ilimlerde nüfuz ve mahareti vardır. Nesir ve nazımda da mütehassısdır. Fazilette zamanın yeganesidir.
Mevlânâ Şucâ'-i Rûmî: Aklî ilimlerde tam bilgi sahibidir. Üstün bir melekeye sahip olup okuduğu ve mütalaa ettiği her konuda şaşılacak derecede derinleşir ve benzersiz bir nüfuz gösterir. Metâli ve Tecrîd haşiyelerine haşiyeler yazmıştır. Diğer müşkil ve güç konular üzerine metinler de yazmıştır.
İnşa ve şiirde mahir olmak
Sadi Çelebi Tâcî-zâde: Arabî ilimlerde maharet ve uzmanlık sahibidir. İnşâ, kaside ve Arapça şiir yazmakta eşi benzeri yoktur. Fusahânın birçoğunun şiir, kaside ve tarihlerini ezbere bilmektedir. Arapça şiir söyleme noktasında ondandaha iyisi yoktur.
Derslerde devamlılık ve kitap yazmak
Mevlânâ Kasım Oğlu, Amasya Müftüsü: Bütün ilimleri okuyup araştırmıştır. Hiçbir gün ders okutmaktan geri kalmamıştır. Güzel bir kitap yazmıştır.
Cömertlik
Memi Çelebi, Hacı Birader Olarak Bilinir: 25 akçe ile Seferihisar Medresesi'nde görev yapmaktadır. Son derece cömert, hatırlı ve zihni açıktır. Özellikle şiirde çok fazla bilgisi mevcuttur.
Çelebilik o dönemde de para etmiyormuş
Avlonya Kadısı Emin Çelebi, 50: Emîncedir. Irzın hıfz idenlerdendir. Ammâ mizâcı zaif olmağın anın maslahat görmeğe kâdir değildir. Çelebiyâne idüğinden şöhreti yokdur.
Olumsuz değerlendirmeler
Defterlerde yapılan yorumlardan bazı örnekler vereyim. Mesela şu kayda göre gözleri iyi görmeyen biri görevden alınır:
Mevlânâ Muzafferüddin: Gözleri vefâ eylemez. Ba'zı cihet ta'yîn eylenüp yerine âhar getürülmek münâsibdir.
Çalışkan olmamak işten uzaklaştırmak için bir başka neden:
Sinan Çelebi, Yeganzâde, müderris-i Yıldırım Hân: Müderris olmağa münâsib değildir. Şuğl eylemez. Merhûm İshak Paşa medresesin tamâm harab eylemişdir.
Mevlânâ Seydî: Güzel kavrayışlı ve tam dirayet sahibidir. İlimlerden herhangi
birinde fazla derinlik sahibi değildir. Şeyhler arasında ruhaniyetiyle tanınır.
Beceriksizlik kabul edilir bir şey değil.
Hayrabolu Kadısı Âbid Çelebi, 50: Gelibolu medresesinden kadı olmuşdur. Müslümâncadır. Ehl-i ırzdır. Halîmce kişi olmağın kârgüzârlıkla şöhreti yokdur. Ammâ başarmağa (gerisi silinmiş)
Pınarhisarı ve Babaeskisi Kadısı Hatib Kasım Oğlu, 30: Maslahat başarmağa kâdirce değildir.
Ahmed Çelebi Eyyühüm: Kazâya münâsib değildir. Lâ-ilmen velâ amelen, velâ diyâneten.
İşret ehli olsa da kabiliyeti varsa sistemin dışına atılmaz:
Vize kadısı Ömrî, 40: Eğerçi ki ehl-i ıyşdir. Hele cericedir maslahatın başarmağa kadirdir. Yasacıkla ıslaha kâbildir.
Bu değerlendirmeleri okuyunca benim aklıma bugün geldi. Acaba doktorasını bitiren ve öğretim üyesi olarak atanmayı bekleyenler ile doçent ve profesör kadrolarına atanmak için başvuranlar için bu tür değerlendirmeker yapılması mümkündür?
Düşünün bakalım!
İsmail Güleç