İstiklal Marşı sadece bir marş değildir
12 Mart 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde alkışlar eşliğinde okunarak kabul edilen İstiklâl Marşı Türk milletinin Millî Mücâdele dönemindeki ortak hissiyatını terennüm eden ve istikametini işaret eden muhteşem bir edebî metindir. Mehmet Âkif Ersoy ise millî ve vatanî hisleri terennüm eden en kudretli şairlerimizden biri, dost ve düşman şehadetiyle bir karakter ve ahlâk âbidesidir. Bu hâliyle bizim için İstiklal Marşı bir marştan, Mehmet Âkif de bir şairden çok daha fazla anlam ifade eder.
İstiklâl Marşı, bir milletin yeniden ayağa kalkışının, küllerinden doğuşunun, gecenin en karanlık olduğu vakitte güneşin doğacağına inanmasının şiiridir. Dört bir yanı düşmanlı çevrili vatanın kurtuluşu için çırpınan bir yüreğin atışlarıdır. Yakılan bir imparatorluğun küllerinden doğan küçük, genç ve diri bir devlet kurmanın hikayesidir.
Mehmet Kaplan, İstiklâl Marşı'nın değerinin hiç şüphesiz tarihi oluşundan geldiğini ve tarihi bir anın eseri olduğunu söyledikten sonra onun ayrıca estetik bir yapıya sahip olduğunu da söyler. Orhan Okay da İstiklâl Marşı'nın "gerek nazım tekniği gerekse muhteva bakımından herhangi bir millî marş güftesinin çok ilerisinde Türk edebiyatının en güzel lirik-hamasi şiirlerinden biri olduğunu" söylerken bir hakkı teslim eder.
Ancak İstiklâl Marşı'nın edebî ve estetik değeri, doğal olarak mısralara sığmayan konusunun ve millî marş olmasının arkasında kalmış, edebî tahlilini yapmak isteyenleri, taşıdığı coşku ve derin hissiyat ile içine alıp kaybeder.
Bir metni şiir yapan unsurlardan biri taşıdığı ve aktardığı hislerdir, duygulardır. Duygular bazen aşırıya kaçıp okuru âdeta silkelerken bazen de hafifçe omzuna dokunarak içli bir sesle konuşarak verilir. İstiklâl Marşı da hiç şüphesiz duygu yüklü bir şiirdir ve şair, okuru bazen sarsarak bazen de hafifçe yüreğine dokunarak hissiyatına ortak etmeye çalışır. Bu duyguların menşei ise şairin milletine duyduğu muhabbet, vatanına sadakat ile dinimize ve milletimize husumet edenler için beslediği adavettir. Şiir boyunca hubb-ı millet ile buğz-ı düşman birbirini dengeler, birinin diğerine galebe çalmasına izin verilmez. Ama ondaki düşmana karşı söylenenler yıkıcı ve tahripkâr bir kindarlık değil, kendimizi korumak için yapılan uyarıdır.
Okurun duygularını kabartan ifadeler İstiklâl Marşı'nda ziyadesiyle görülür. Hatta başından sonuna kadar şiirde bu şiddeti müşâhede ederiz. Şiir hamiyet-i milliye ve diniyyeyi tahrik eden muhabbet-i vataniyeyi tezyîd eden en ulvî ve kudsî duygu ve düşüncelerle vicdanlara safalar bahşeden ulvî fikirlerle ve duygularla doludur. Çünkü şairimiz, bu milletin her ferdine sesini ulaştırmak istemektedir ve şiiri de milletin müşterek hissiyatına hitap etmek ve beslemek üzere kaleme alınmıştır.
Okur, şairin hislerinde samimi olduğunu düşünür, hatta inanır. Bunda, şairin inanarak söylemesinin etkisi kadar söyleyişindeki güzelliğin ve sadeliğin de etkisi vardır. Bir şairin hissetmediği duyguları aktarmada çok başarılı olup olmayacağı tartışılmakla birlikte genel kanaat büyük şiirlerin hepsinin, şairlerinin samimi duygularının neticesi olduğudur.
İstiklâl Marşı okuru alır, büyük bir iddianın ortasına bırakır ve oradan çıkması için ihtiyacı olan kuvveti de kulağına üfler, gideceği istikameti işaret eder. Vatan sevgisi ve onu koruma arzusu artık had safhadadır.
İstiklâl Marşı bir yönüyle politik ve ideolojik bir şiirdir. Ancak onun politik görüşü dar dünya görüşleri gibi değildir. O, şiirinde Türk milletinin temel politik görüşünü inşa eder, bu yönüyle millî politika metnimizdir ve tüm ideolojilerin üstündedir. Dolayısıyla onda bireysel duygu ve düşünce yerini millî ve ictimâî müşterek duygulara bırakır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesini yansıtan kurucu birkaç metinden biridir. O yüzden bireysel coşkudan daha çok toplumsal coşku öne çıkar. Hürriyet ve istiklâl devamlı diri tutulması ve unutulmaması gereken kavramlardır. O da ancak atalarımızın yaptıklarını bilmek ve hatıralarına sahip çıkmakla mümkündür. Çünkü hürriyet ve bağımsızlık bize atamız Oğuz Kaan'dan kalma mirastır.
Politik metinlerde despotik bir dil ile dayatma olur. İstiklâl Marşı'nda da kısmen dayatma olduğu hissedilir ancak şair bunu çok zorlamaz. Dayatmadan daha çok retorik bir söylemle ikna etmeye çalışır, bir şeyleri hatırlatarak kendimize gelmemizi, bulmamızı sağlamak üzere konuşur. Çünkü var olmak kavgasını var olanlar verebilir. Var olmamız ise hatırlamakla mümkündür. Şair de bize var olmak için gerekenleri hatırlatır.
İstiklâl Marşı söylediklerine can u gönülden inanan bir şairin samimi hislerle yazdığı bir şiirdir. Her şeyden önce bir mümine yeis haramdır ve imân âbidesi olan şair her zaman ümitlidir. Hiçbir zaman ümidini kaybetmez, hayattan ümidini kesmez. Okura da bu ümidi aktarmayı başarır. Zor günlerden geçilmektedir ancak her karanlık gecenin bir nurlu sabahı vardır ve bu zorluklar da atlatılacak, özlenen, hasreti çekilen günlere yakın bir gelecekte mutlaka erişilecektir. İçimizdeki iman ve o imanın beslediği vatan sevgisi ihtiyacımız olan kuvveti bize verecektir. Uğruna can verilecek sevgili ise bayraktır. Şiirde karamsarlık, hiçlik, ölüm ve yok olma korkusu, zorluklardan kaçış ve kabullenme, yalnızlık ve zayıflık duygularına asla yer verilmez. Çünkü bu duygular bizi ya zayıf gösterir ya zaafa sürükler. Zaaflar ise zafere giden yollara döşenen tuzaklardır, engellerdir.
Şair, şiirini yazarken âdeta ince eleyip sık dokumuş, kelimeleri öyle yerleştirmiş ki değil değiştirmek yerlerinden kımıldatmak bile mümkün değil. Eskilerin deyişiyle muhkem bir metindir. Bunu da ancak güçlü bir iman, kuvvetli bir hissiyat ve sağlam şiir bilgisi olan biri yazabilir ancak.
Şair, şiirinde bize bir manzarayı tasvir etmez belki. Ama mücerret bir ruhu tasvir ederek muşahhaslaştırır âdeta. Türk tarihini bir film şeridi gibi gözümüzün önüne serer. Üstelik bunu yaparken fotoğrafı bize uzaktan göstermez, bizi de o karenin içine alır, bir parçasıymışız gibi hissetmemizi sağlar.
İstiklal Marşı'nda ne bir tasannu ne de bir zorlama görülür. Ancak bir rüya vardır, geleceğin bağımsız ve güçlü Türkiye'sinin rüyası. Ama şair bu rüyayı boş hayallerle süslemez, fikirlerini ambalajlayıp yutturmaya çalışmaz. Dolayısıyla imgelerle, mazmunlarla vakit kaybetmez, okuru oyalamaz. Bize gerçekleri bir hayal olarak anlatır ama bu hayal peşinden koşacağımız ülküdür, masallardaki olmayacak hayallere benzemez. Yaşanmış bir hayatın tekrar yaşanabileceğine bize inandırmak ister. İnandırır da.
Şiir destansıdır ama kahraman da yoktur tip de. Klasik şairimizin destan adını verdiği manzum hikayelerden ve bildiğimiz diğer destanlardan farklıdır. Efsanevî, mitolojik ve hayali kurmaca kahramanlar ve olaylar yer almaz. Kahramanı, Ötüken'e hapsedilmeye çalışılan Türk milletinin asırlar sonra bu sefer Anadolu'nun ortasında birkaç vilayete hapsedilmesine karşı ayakta kalmaya çalışan Türk milletidir. Bu milletin yegâne sevgilisi ise bayrağı ve onun dalgalandığı yurdudur, vatanıdır. Bu yönüyle sanki şairi belli olmayan anonim bir destan gibidir. Şiirin kendisine değil Türk milletine ait olduğunu söyleyen şairi, bu durumun farkında gibidir.
Eskilerin deyimi ile şairimiz, hissiyatını zengin ve renkli bir üslûp süslemeye muktedir olduğu hâlde ağdalı ve süslü bir dile tenezzül etmemiş, yalın ve anlaşılır olmayı tercih etmiştir. İlk okunuşta manası anlaşılacak vâzıh bir metindir. Şiirde, okurun muhayyilesinin ve idrakinin genişliğine bırakılan ince nükteler ile garip hayallerle süslenmiş ışıltılı ifadeler de yoktur. Bulunmayışı şairinin acziyetinden değil tercihinden dolayıdır. Muhatabını şiirin ana konusundan uzaklaştırmak istemez gibidir.
Dili herkesin anlayabileceği kadar sade olmasına rağmen şiiri iyi bilenler sade yazılmış bu şiirden çok daha fazla anlam çıkarır, zevk alır. Aynı duygu ve düşünceyi muhtelif muhataplarına, aynı kelimeleri kullanarak farklı anlamlara gelecek şekilde anlatabilen büyük bir usta ile karşı karşıya olduğumuzu anlarız. O şiirinde bizden anlamamızı değil inanmamızı bekler ve ister. Şiiri okuyanı, bilme düzeyinden inanma düzeyine çıkarmayı başarır.
Hiç şüphesiz, İstiklal Marşı yazıldığı dönem için yeni ve güzel bir eserdir. Mehmet Akif de böyle bir eser yazarak diğer şairleri benzerini söyleme konusunda aciz bırakmış kudretli mübdi bir şairdir. Kabul edildiği tarihten itibaren defalarca gayret edilmesine rağmen değiştirilememesinin sebebi diğer şairlerin bırakın benzerini yazmayı, yanına bile yaklaşamamalarıdır.
İstiklal Marşı bizim için sadece bir marş değil, var olmamızın gayesi, hedefi ve sebebidir. Bu sebep Allah'a kulluk ve vatana sadakatle hizmettir. Allah bizi kulluğundan mahrum bırakmasın ve bu vatana ve aziz millete hizmet etmekten geri komasın. Amin
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.