Küçük bir Osmanlı şehri: Kratova
Kuzey Makedonya'nın güzelliklerini maalesef düzenlenen turlarda gidildiğinde görmemiz pek mümkün olmuyor. Turlarda görülen yerler birkaç şehirle sınırlı. Üsküp'e gidilir, kafile birkaç saat serbest bırakılır. Bu arada Türk çarşısı ve köprü gezilir, bir şeyler yenilip içildikten sonra Kalkandelen'e gidilir. Orada Alaca Cami ve Harabati Tekkesi gezildikten sonra Gostivar'in içinden geçilerek Ohri ve Struga'ya gidilir. Ohri'de çarşı ve kale gezilip gölde tekne gezintisi yapılır. Bazı turlar Struga'ya da götürür ancak turlarla giden birkaç kişiyle konuştuğumda Struga'ya gitmediğini öğrenmiştim. Eğer otobüsle gelinmiş ise yol üzerinde Manastır'a da uğranır. Yani hepi topu bir gece kalınıp en çok gezdireni Manastır, Struga ve Ohri'yi gezdirir. Oysa Makedonya'da oralara kadar gitmişken mutlaka görmesi gereken birkaç yer daha var.
Osmanlı döneminde bir kaza yani ilçenin nasıl bir yer olduğu görülmek isteniyorsa görülmesi gereken yer Kratova'dır. Bulunduğu konumla uyumlu evlerin bulunduğu mahalleleri, köprüleri, kuleleri ve çarşısıyla tam bir Türk şehridir. Küçük tarihi İtalyan şehirlerine benzettiğim küçük tarihi bir Osmanlı şehri olan Kratova köprüleri de Mostar köprüsüne benzer.
Bir zamanlar volkanik olan Osogovo dağlarının güney batı eteklerindeki vadide kurulmuş olan Kratova sahip olduğu içinden ve yanından derelerin aktığı muhteşem manzarası, dar ve yokuş sokakları, köprüleri, kuleleri, çarşısı ve eski evleriyle kanaatimce Kuzey Makedonya'da görülmesi gereken şehirlerin başında gelir.
Osmanlıların 14. asrın sonlarında fethettiği bölge tarih boyunca da çok önemli oldu. Özellikle Osmanlı ekonomisi için önemli tarafı sahip olduğu maden ocakları idi. Ünü asırları ve kıtaları aşan Evliya Çelebimiz burada bakır, gümüş ve altın madenleri ile darphane olduğundan bahseder. Kurşunları İstanbul ve çevresindeki birçok camiin kubbesini korumuş, çıkartılan gümüşleri darphanede basılarak para olarak impatorluğun dört bir tarafınde kullanılmıştı.
Osmanlı devletinin önemli gelir kaynaklarından biri olan maden mukataaları bölgeyi önemli hale getirmişti. Kratovo yakınlarında bulunan Kerebene'de çıkartılan altın, hazineyi besleyen bir diğer kaynaktı.
Kratova'nın önemli bir özelliği daha vardı. Donanma için gemi yapımında ihtiyaç duyulan kereste, tente, urfan, demir halat, yelken bezi gibi malzemeleri üretmek için oluşturulan ocaklıklardan biri de Kratova idi. Madenleriyle meşhur bölge de tersane ocaklığı olarak belirlenmiş, tersanede ihtiyaç duyulan özellikle metal eşyaların üretildiği bir merkez olmuştu. Dolayısıyla Kratova hem ekonomi hem de askeri açıdan oldukça önemliydi.
Çarşı
Bu kadar önemli olan bir merkezin çarşısı da önemli olurdu. Özellikle Dubrovnikli tüccarların sıkça ziyaret ettikleri Kratova'da her meslekten esnaf bulunurdu. En büyükleri ise kazancılara ait imiş. Madenleriyle meşhur bir şehirde en büyük esnaf grubunun kazancıların olmasından daha normal ne olabilir? Evliya Çelebi, Kratova'da imal edilen bakır kap kacakların yine bakır kap kacakları ile meşhur Bosna, Kastamonu ve Tokat'ta üretilenlerden çok daha iyi olduğunu söylerken muhtemelen abartmıyordu. Evliya Çelebi, kazancı esnasının ürettiği kakma şamdan, micmer yani buhurdan, nakışlı sürahiler, saf altın yaldızlı ibrikler, leğenleri çok beğenir ve ustalarını övmeyi ihmal etmez.
Artık Evliya Çelebi'nin anlattığı kap kacaklar ve onları işleyen ustalar yok ancak çarşı geçmişini hatırlatacak şekilde restore edilmiş. Çarşının çok canlı olduğunu söylemek ise pek mümkün değil.
Evler
Bir kentin Türk şehri olup olmadığını anlamanın önemli işaretlerinden biri evleridir. Kratova'da ev mimarisi teker teker bakıldığında her ne kadar yenilense ve farklılaşsa da uzaktan bakıldığında tipik Türk mahallesini andırmaya devam ediyor. Evler arasında taş döşeli ve kimi yerleri basamaklı, ancak yüklü bir merkebin geçebileceği genişlikteki dar sokakları ile Ohri'deki evlerden farksız olduğunu söyleyebilirim. Beypazarı, Safranbolu ve Mudanya'dan bildiğimiz evlerin benzerini burada da görmek mümkün.
Bugün müze olarak kullanılan bir Türk konağı
Taş döşeli dar sokaklar
Kuleler
Kratova denilince akla gelen iki şey varsa biri kuleleridir. Bir zamanlar 17 kule varmış şehirde ancak günümüze altı tanesi korunabilmiş. Savaşlarda kuleler tahrip edildiği için çoğu yok bugün.
Bu kuleler Türklerden önce de varmış. Üç katlı kulenin üçüncü katı adeta bir daire gibi iken alt katlar farklı amaçlar için kullanılırmış. Güvenlik için yapıldığı söylenen kuleler muhtemelen şehrin zenginlerinin ve yöneticilerinin yağmacılardan ve hırsızlardan korunmak için yaptıkları küçük kaleler idi. Tarih boyunca madenleri ile şöhret bulmuş bir kasabada altın ve gümüşlere göz dikilmemesi düşünülemez. Dolayısıyla bu kuleler değerli nesnelerin muhafaza edilmesi amacıyla da kullanıldığını düşünmek mümkün.
Kulelerin en meşhuru ve gösterişlisi Saat Kulesi. En güzel panoramik Kratova manzarası bu kulenin balkonundan görülüyor. Halka açık olan ve içinde bir kafe bulunan Saat Kulesi'nde ziyaretçilere şehrin en ünlü kalaycısı tarafından yapılan bakır cezvede pişirilmiş Türk Kahvesi ikram edildiğini kahve severlere hatırlatmış olayım.
Saat Kulesi
En eski ve en zengin kule Zlatkov'un Kulesi imiş. 1365'te inşa edildiği söylenen kula adını son sahibinden almış. Kuleyi Asan Efendi adında bir Türk'ten alan Görgi Zlatkov kuleye adını vermiş veya halk kuleleri sahiplerinin adıyla anıyormuş. Kalın taş duvarlarla inşa edilen kule yaklaşık altı metre yükseklikte. İçinde üç katı varmış ve hareketli merdivenlerle çıkılıyormuş. İçinde tuvalet ve banyo da varmış. Kapalı olduğu için içine giremedim, duyduklarımı nakledeyim.
Köprüler
Kratova denilince akla gelen iki şeyden diğeri köprüleridir. Şehrin içinden geçen Debbağhane deresi üzerine dizilmiş taş köprülerin en büyüğü Mostar köprüsünü hatırlatıyor. Ancak altında akan dere çok sığ.
Tek gözlü ve kemerli, ayakları iki kenarda olan ve düzgün kesme taştan yapılmış köprüler bir gerdanlıktaki inciler gibi şehir içinden ip gibi geçen dereyi süslüyor. Aralarında çok derin ve dik yamaçlı nehir yataklarına inşa edilenleri de olan köprüler birbirlerinden ayrılmak istemeyen kardeşler gibi birbirlerini görecek sıklıkta ve uzaklıkta inşa edilmiş. Hepsinin de ayrı ayrı ismi olduğunu da ilave edeyim.
Aralarında Türkler gelmeden de önce inşa edilmiş olanların bulunduğu köprülerin en meşhuru olan Rada Köprüsü hakkında bir efsane anlatılır. Köprüyü yapan dokuz kardeş sabahları kalktığında köprünün yıkıldığını görürler. İnançlar gereği en küçüklerinin eşi Rada'yı kurban etmeye karar verirler. Gelini kurban ettikten sonra köprü yıkılmaz ve köprüye de gelinin adı verilir. Buna benzer bir efsane Kıbrıs'ta da anlatıldığı, bu inancın Ortodokslara mahsus olduğunu düşündüğümü ifade etmeliyim.
Cami
E .H. Ayverdi ve Michael Kiel bölgede saha araştırması yaparken görüp fotoğrafladığı cami bugün yok maalesef. Eski fotoğraflardan çarşı tarafında, Saat Kule'sine yakın bir konumda olduğu anlaşılan cami şehrin merkezinde imiş. Günümüzün Ekrem Hakkı Ayverdisi diyebileceğim Doç. Dr. Ertuğrul Karakuş caminin bulunduğu yerde evlerin birinin girişinde, girip çıkarken çiğnenen bir taşın kitabe olduğunu fark ederler. Uzun çabalar neticesinde taşı olduğu yerden kaldırtıp korumaya aldıran Karakuş, bu kitabenin camiye ait olma ihtimalinin kuvvetli olduğunu düşünüyor.
( Michael Kiel Arşivi )
Günümüzde Kratova'daki sayıları azalan Müslümanlar ibadetlerini Diyanet İşleri Başkanlığı marifetiyle 2014'te inşa edilen camide eda ediyorlar.
Buraya kadar gelmişken yakınlarda bulunan Eğri Palanka'yı da ziyaret etmenizi hararetle tavsiye ederim. Pişman olmayacaksınız.
İsmail Güleç
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Makedonya’nın en güzel Türk köyü: Bahçebosu (10.08.2024)
- Penüş’e neden ‘Küçük İstanbul’ demişlerdi? (03.08.2024)
- Kimler dedi sana derviş (27.07.2024)
- Kıbrıs’ı gerçekten biliyor muyuz? (20.07.2024)
- Kendini aşkın yolunda dosta kurban eylemek (13.07.2024)
- Bir Muharrem âdeti: Hadîkatü’s-Süedâ okumak (06.07.2024)
- Semâdan sırr-ı tevhidi duyan gelsin (29.06.2024)
- Ümmetin olduğumuz devlet yeter (22.06.2024)