Aile Hayatında Mahremiyet Eğitimi
On günden bu yana Mescid-i Aksâ'yı işgal eden, Cuma namazlarının kılınmasını engelleyen, ibadet hakları ellerinden alınan din kardeşlerimizi acımasızca katleden, yaralayan, yüzlerce genci hapseden zalim İsrail'i bir kez daha kınıyorum. Allah Teâlâ'dan Ümmet-i Muhammed olarak bizlere Mescid-i Aksâ'yı benimseme ve sahiplenme; mazlum ve mağdur kardeşinin derdini dert bilme şuurunu lütfetmesini niyaz ediyorum.
Kıymetli okuyucum.
Bundan önceki yazımızda mahremiyet kavramı ve eğitimi konusuna devam edeceğimizi ifade ederek yazımıza son vermiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Öncelikle "mahremiyet" kavramı üzerinde duralım. Arapça bir kelime olan mahremiyet, "kutsallık, dokunulmazlık, gizlilik, yasaklanmış, kişiye özel olmak, saygı-hürmet duyulması gereken şey" anlamlarına gelmektedir. Dinî terminoloji ile yakından alakası olan bu kavram, kelime yapısındaki anlam zenginliği sebebiyle gündelik hayatımızda zaman zaman duyduğumuz birçok kavramla da ilintili… Bunlar, haram, harem-i şerif, hürmet, muhterem, mahrem-nâmahrem… gibi kavramlardır.
Bugün daha ziyade, "kişiye özel, kişilik hakkı, gizlilik arz eden sır, saygı duyulması-özen gösterilmesi gereken hususlar" olarak bakmamız gereken mahremiyet kavramını besleyen ana kaynak dinimiz ve ardından kültürümüzdür. Çünkü İslam, kişinin Allah ile olan ilişkisi ve irtibatı kadar, diğer varlıklar ve insanlarla olan ilişkilerine de önem veren bir dindir. Bu bütüncü ve kuşatıcı yaklaşım, "iman-ibadet-muamelât" formülüyle; hem Allah ile hem kendimizle hem de diğer insanlarla ilişkilerimizi belirlemiş ve "bilgilendirilmeye muhtaç" olan insanın aslında işini kolaylaştırmıştır. Dolayısıyla, mahremiyet konusunda da insanı yaratan, yaşatan ve vahye muhatap kılan Allah'ın, insan ile ilgili buyruklarına bakmak icab etmektedir. Bunun için öncelikle iki temel kaynak, Kur'an-ı Kerim'e ve onun buyruklarını hayatına tatbik ederek yaşamış "en güzel örnek" Hz. Peygamber'in Sünnet-i Seniyyesi'ne müracaat edilmelidir.
Konuyu ele alırken şöyle bir tasnifte bulunmak, anlama ve kavrama kolaylığı sağlayabilir. Mahremiyet hangi alanları kapsamaktadır? Soruya cevaben şunları söyleyebiliriz: Mahremiyet, bir insanın "kendisine saygı duyması" gibi bizzat kendine (nefsine) ait olabildiği gibi, canlı-cansız varlıklarla münasebetlerinde ve insanın diğer insanlarla ilişkilerinde var olan; ve mevcudiyeti, gerçek veya sanal ortamlarda çeşitli vesilelerle ortaya çıkan bir kavramdır. Dolayısıyla mahremiyet böylesine geniş ve muhtevalı bir konudur; bu sebeple önemlidir ve önemsenmelidir.
Değerli okuyucum.
Mahremiyeti bir eğitim-öğretim mevzûu olarak ele aldığımızda, karşımıza önce insan yavrusunun içine doğduğu, gözünü açtığı, beslenip büyütüldüğü "aile ocağı" çıkar. Kanaatimizce bu eğitimin en verimli bir şekilde gerçekleştirilebileceği yer ailedir. Çocukluk yıllarında alınamayan mahremiyet eğitiminin, evlilik hayatı vesilesiyle telafi edilmesi de mümkündür. Bu sebeple Ailede Mahremiyet Eğitimi konusu bir yetişkin eğitimi olarak görülmeli, önemsenmeli ve üzerinde ihtimamla durulmalıdır.
Ailede Mahremiyet Eğitimi
Toplumun en küçük yapı taşı olarak bildiğimiz aile kurumunun önemi ve değeri hakkında uzun uzadıya söz etmeye gerek yok. Sağlam olduğu zaman milletlerin ve devletlerin gücüne güç kattığında, çürük ve bozuk olduğunda ise ne denli bir problem odağı olduğunda neredeyse herkes hemfikir… Geliniz aile ortamında verilecek mahremiyet eğitiminin nasıl olması gerektiği hususunda ayet ve hadisleri temel alarak bize yol gösterecek, rehberlik edecek düsturlara bakalım.
Hatırlarsanız, bir önceki yazımızda, "Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyunuz!" (Tahrim, 7) ayetinden bahsetmiştik. Bu ayet-i celile hem şahsımızı hem de ailemizi koruma konusunda bize büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Ancak dikkat çekici bir hususu da ihtiva ederek… Ayette, "Kendinizi (enfüsekum=nefsinizi) ve ailenizi…" derken öncelik aile kurumunu yönetenlere verilmiştir. Halbuki yetişkinler olarak her anne baba, kendinden önce çocuklarını düşünür, onları önceler ve önemser. Yemez, çocuğuna yedirir; giymez çocuğuna giydirir… Acaba hangi hikmetle Allah Teâlâ, cehennemden korunma/koruma hususunda bu öncelikten bahsetmiş olabilir?
Bu ayetle ilgili, derslerimizde şöyle bir örnek veririz. Uçak yolculuklarında uçuş öncesinde kabin görevlisi tarafından şöyle bir bilgilendirme yapılır. "Uçuş esnasında kabin basıncında düşme olursa oksijen maskeleri önünüze açılacaktır. Bu durumda lütfen maskenizi takınız ve rahat nefes alınız. Beraberinde çocuğu bulunan yolcularımız önce kendi maskelerini sonra çocuklarının maskelerini takmalıdırlar." Bu anonsu yapanlar, bizim çocuklarımızı ne kadar önemsediğimizi elbette bilmektedirler. Ama doğru olanı budur: Önce biz rahat nefes almaya başlamalıyız ki çocuğumuzun maskesini rahatlıkla takabilelim.
İşte bu örnek bize ilgili ayeti anlama noktasında yardımcı olmaktadır. Allah Teâlâ, aile fertlerimizi, çoluk-çocuğumuzu, cehenneme düşmekten koruma vazifesini ifa ederken bu işe önce kendimizden başlamamız gerektiğine dikkatimizi çekmektedir. Bunun için de önce ebeveyn olarak biz reşîd (doğru-dürüst) olmalıyız ki, evladımızı da irşâd edebilelim. Her hususta olduğu gibi mahremiyet konusunda da anne baba olmadan evvel öncelikle karı-koca hukukunu bir "kişilik hakkı ve sorumluluğu" olarak görmeliyiz ki, bizim hakka hukuka riayet eden kişiliklerimizle güzelleştirdiğimiz bu yuva, çocuklar için gül bahçesine dönsün ve en güzel terbiye ocağı haline gelsin. Dolayısıyla, ailede mahremiyet eğitiminin temelini, karı-koca arasındaki kişilik haklarına saygı oluşturur diyebiliriz. Bu hakların gözetildiği, saygı gördüğü bir aile, -hangi dine ve kültüre sahip olursa olsun fark etmeyecektir- mutlu bir yuva olmaya adaydır. Yine bu hakların zayi edildiği, saygı görmediği bir aile, kişisel olarak "mütedeyyin" sıfatını taşıyan kişilerden oluşsa bile mutlu bir yuva namzeti olamayacaktır. Boşanma hadiselerinin ardındaki temel sebep, kişilik haklarının gözetilmeyişinin kronik bir hal almasıdır, unutmayalım!..
Karı-koca arasındaki mahremiyetin sağlıklı bir şekilde muhafazası için en temel değerin, birbirlerinin "kişilik haklarına saygı" olduğunu ifade ettik. İşte aynı zaman bir "kul hakkı" olarak kabul etmemiz gereken bu temel değerin koruma altına alınması adına nikâh müessesesi vardır. Haddi zâtında nikâh, iki Allah kulunun, iki insanın, iki farklı kişiliğin, tüm kişilik hakları bâki kalmak üzere, birlikte yaşamak üzere, birbirlerinin hakkını hukukunu gözeteceklerine dair bir andlaşmadır; bir hukuki sözleşmedir. İslam bu sözleşmeyi Allah'ın adına yaparak bu işe bir ibadet vasfı da kazandırmıştır. Ancak nikâh, esâsen hukuki bir işlemdir ve kişiye birtakım hak ve sorumluluklar/vazifeler yüklemektedir. Bu sebeple Müslüman kadın ve erkek, aile yuvasını kurmak ve paylaşmakla, aynı zamanda eşinin "kişilik haklarına" saygı duyacağına dair söz de vermiş olur. İşte belki bu sebeple nikâh, Kur'an-ı Kerim'in ifadesiyle "ağır ve sorumluluk gerektiren sağlam bir teminat" (Nisâ, 21) olarak görülmektedir.
Ayet ve hadislerle önem atfedilen nikâh ile karı-koca arasında kurulan bağ, kişilik haklarına saygı ile öylesine güçlü bir sevgiyi tesis eder ki, eşler arasında "ömür boyu aşk" denilen şey gerçekleşir. Zira kadın ya da erkek, aradaki sevgiyi besleyen saygıya da sahiptirler. Biz işte böylesi bir sevgiyi "Muhammedî Muhabbet" olarak kavramlaştırıyoruz. Birlikte aynı yuvayı saygı ve sevgiyle paylaştıkları 25 yıldan sonra ahiret yurduna göçen eşi Hz. Hatice'yi (r. anhâ) bir ömür boyu hayırla yâd eden Hz. Peygamber, (sav) bizlere işte bu muhabbete sahip olmanın yollarını da göstermişti, yaşadığı hayat ve bıraktığı sünnet-i seniyyesiyle… Onun Veda Hutbesindeki şu anlamlı uyarısını burada hatırlatmak isteriz. Şöyle buyurmuştu Son Nebi (sav): "Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emaneti olarak aldınız…"
Kadının da erkeğin de birbirlerine "emanet" olduğunu telkin eden bu yüce dinin, aile yuvasında nasıl bir mahremiyet eğitimi öngördüğü konusuna devam edeceğiz.
Sağlıcakla kalınız efendim…
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Dijital Çağda Mahremiyet? (20.07.2017)
- Çabuk Unutan Varlık: İnsan… (17.07.2017)
- “Fâsık Birinin Verdiği Haberi Araştırın; Yoksa Pişman Olursunuz…” (13.07.2017)
- Eyvâh, Eyvâh Sakarya’m! Sana mı Düştü Bu Yük? (10.07.2017)
- Suriyeliler Hangi Evlerine Dönsün? (06.07.2017)
- Aile Yuvasında Sevginin Yeri (03.07.2017)
- Şevval Ayı Orucu (29.06.2017)
- “Bu Dünyada Bir Yolcu Gibi Ol!..” (26.06.2017)