Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Haziran 29, 2017
Şevval Ayı Orucu

Değerli okuyucum.

Seher vakitlerinde yenilen yemeğin adı olan "sahur"lardaki manevi bereketlerle, gündüzün okunan ve dinlenilen Kur'an kıraatiyle, akşamları iftar anlarında Rızây-ı İlahi'nin tecellisi olarak gönüllere dolan sevinçle ve teravihlerde hissedilen deruni duygularla dolu bir Ramazan ayını daha geride bıraktık.

Üç aylarla başlayan bir manevi yolculuk, Bayram sabahında sona erdi adeta… Her bir kandil bir dinlenme ve tedarik istasyonuydu sanki. Neticede Regaib ile başlayan Mirac ve Berat ile devam edip Leyletül-Kadr ile son bulan mübarek gecelerde yanan kandillerin ışıttığı mekanlar gibi, ibadetleriyle de gönlümüzün derin karanlıklarını aydınlatıp gidiverdi mübarek ay Ramazan…

Şânı yüce Ramazan ayı, aslında aylardan bir ay idi… Ancak, bir gece Vahiy Meleği Cibril-i Emin'in, , Beledül-Emin olan Mekke'de Muhammedül-Emin olarak bilinen Rahmeten lil-Alemin'e, Rabbül-Alemin'den getirdiği ilahi vahiy ile o gece "bin aydan değerli" hale döndü. O gecenin bulunduğu ay da "Onbir ayın Sultanı" oldu. Sır açıktı, zira vahy-i ilahi, Son Nebi'ye ait "çok değerli bir emanet"ti ve bu değerli emanet, o geceyi "bin aydan değerli" hale getirecekti…

Ramazan bu eşsiz fazilete sahip olmasının yanında, hicretten 18 ay sonra Oruç ibadetinin müslümanlara farz kılındığı ay olarak da bir kez daha şerefine şeref katılan, değeri, kadr ü kıymeti katmerlenen bir ay oluverdi… İşte biz böyle bir ayda farz olan oruçlarını tutan ve bayram gecesi onu uğurlayan bahtiyarlar olduk elhamdü lillah…

Kur'an-ı Kerim'de, orucun farz kılındığı ayetin devamında, yolculuk ve hastalık sebebiyle oruç tutamayanlar için, sonraki günlerde kazasından bahsedilir. (Bkz. Bakara, 184) ancak ayet şöyle son bulur: "Eğer faziletini bilseydiniz, oruç tutmanızın sizin için daha hayırlı olacağını da fark edecektiniz."

Demek ki, bu ayda oruç tutmanın, bizim bilemediğimiz faziletleri söz konusudur. Bunları bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var ki, katlanılabilir seviyedeki hastalıklar veya zorluğuna tahammül edilebilir yolculuklar gerekçe kılınarak bir Ramazan gününe niyetlenmemek ve o günün orucunu tutamamak, ömür boyunca bir daha ele geçmeyecek o Ramazan gününü kaçırmak demektir. Çünkü Ramazan her yıl bir defa gelir ve kaçırılan günün asla bir muadili yoktur.

Ramazan'ın faziletine dair bir hadis-i şerif, onun ne kadar müstesna bir ay oluşunu gözler önüne sermektedir. Şöyle buyuruyor Sevgili Peygamberimiz (sav): "Eğer insanlar Ramazan'ın faziletini bilmiş olsalardı bütün ayların Ramazan kılınmasını isterlerdi." (Heysemî, III, 141)

İşte böyle bir ay olan Ramazan ve böyle bir ibadet olan Oruç ikilisi, adeta bizim de gönüllerimizde değişim ve dönüşüm yaşatmak ve kalplerimize "Takva" denilen o eşsiz güzellikteki kulluk şuurunu yerleştirmek için Allah'ın bir ihsanı ve ikramı olarak bizlere lütfedilmiştir. Bizden istenen, bu ayın bizde oluşturduğu değişim ve dönüşümü, sonraki aylarda da devam ettirebilmek; bir sonraki Ramazan'a kadar manevi güzellikleri yaşamaya muvaffak olabilmenin çabası içinde bulunabilmektir. Çünkü, "Amellerin en faziletlisi –az da olsa- devamlı olandır!"

Konuya bir de başka bir pencereden bakalım isterseniz. Yaşadığımız şu fani dünya hayatında bile şirketler, firmalar, kuruluşlar bir "Kalite Belgesi" alabilmek için nasıl ki, uzun bir süreç içinde çeşitli testler ve kontrollerde hep aynı başarıyı göstermek durumunda iseler, mümin de sadece Ramazan'da değil, sonraki aylarda ve yıllarda da aynı kulluk başarısını gösterdiği zaman; bu şuurla ve ibadetlerle imar ederek geçirdiği hayat, artık "ömür" adını almakta ve vefatı anında meleklerden müjdeler duyan bir bahtiyar haline gelmektedir. (Bkz. Fussilet, 30)

Kanaatimizce bu anlatılanların en müstesna örneği, "En güzel kul" olan Son Resul'dür! (sav)... Çünkü O, "Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadette dâim ol." (Hicr, 99 ) ayetinde emrolunduğu gibi son nefesine kadar Allah'a kullukta daim olmuştur.

Buraya kadar yazdıklarımızdan maksat şudur: Ramazan sonrasında mümin, seherlerde kalkıp niyetlenerek oruçlar tuttuğu, iftarlarda sevinçler yaşadığı bir aydan sonra, Ramazan öncesindeki haline dönerse şayet, Oruç onda istenen ve beklenen değişim ve dönüşümü gerçekleştirememiş demektir. Eğer değişim ve dönüşüm varsa, kişi mutlaka seherin bereketini de iftarın sevincini de tekrar tekrar yaşamak isteyecektir. İşte hem Şevval, hem Zilhicce, hem Aşure ve hem de haftalık Pazartesi-Perşembe oruçları müminin, Ramazan'a olan hasretini dindirdiği teselli günleridir. Şunu da ilave edelim ki, her bir oruç sahurla başlar ve her sahur, seher vaktinde olur. Seher vakitleri ise Allah'ın kullarına seslendiği ve icabet ettiği "çok özel" anlara sahnedir; ve her bir oruçlunun en büyük kazancı aslında seherde uyanık olmasıyla başlar!...

Değerli okuyucum.

İşte bize bu güzelliği yaşatacak oruçlardan biri de Şevval ayında tutulacak oruçlardır. Bir hadis-i şerif'te Peygamber-i Zişan Efendimiz (sav) "Kim Ramazan orucunu tutar ve ona Şevval'den de altı gün daha eklerse, bütün seneyi oruç tutmuş gibi olur." (Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Nesâî ve İbn-i Mâce) buyurmaktadır. İslam alimleri ve müctehidlerinin çoğu bu hadis-i şerife istinaden Şevval'de tutulacak altı günlük orucun, bir salih amel olarak kişiyi, bütün bir yılı oruçlu geçirmiş gibi sevaba nail kılacağına dikkatimizi çekmektedir.

Hatta bazı alimler, "Bir ay genellikle 30 gündür. Allah Ramazan'da bire on sevap verir. Dolayısıyla 300 gün eder. Altı gün de altmış gün sevabına denktir. Zaten bayram günlerinden beşinde oruç tutulmayacağına göre Ramazan ve Şevval oruçları kişiyi 360 gün oruç tutmuş gibi bir sevaba nail kılar" açıklamasında bulunmuşlardır. Ancak biz şunu hassaten vurgulamak isteriz ki, aslında tutacağı bir oruçla müminin en büyük kazancı, seher vakitlerinde uyanık olmaktır. Bu kazanç ona sevap olarak yeter de artar bile… Öte yandan şunu da ifade etmeliyiz ki, ibadetlerde esas olan, o işi samimiyetle ve ihlasla yapmaktır. Bazen öyle oruçlar olur ki, tutanın gönlünde beslediği derin samimiyet ve ihlas sebebiyle değil 360 gün; belki 100 yıllık nâfile orucun sevabına nail olabilir. Çünkü, Hadis-i Kudsi'de "Kul orucunu sadece benim için tutar. O sebeple de onun mükafatını/sevabını ben takdir edeceğim" buyurulduğu üzere, takdirde bulunacak olan, "Ekremül-Ekremîn" olan "Cömertlerin En Cömerdi" Allah Teala'dır!... O'nun ikram ve ihsanının sınırı mı var?...

Şevval Ayı Orucunu Nasıl Tutalım?

Şevval ayı orucunu ayrı ayrı günlerde tutabileceğimiz gibi, peş peşe tutmamız da mümkündür. Doğrusu, haftada iki gün Pazartesi ve Perşembe günleri tutmak suretiyle bunu üç haftaya yaymak daha uygun olur. Zira Pazartesi ve Perşembe günlerine denk getirilen oruçlarla iki ayrı sünnet-i seniyye işlenmiş olur.

Nafile Oruç Bozulursa…

Nafile oruç, kendi isteğiyle veya isteği dışında bozulursa sadece bir günlük orucunu kaza etmesi gerekir; herhangi bir kefaret ise söz konusu değildir. Herhangi bir nafile orucun bozulması durumunda o orucun kazası vacip olur. Bu orucun kazasının vacip oluşunda, kişinin kendi isteğiyle orucunu bozmasıyla isteği dışında bozması arasında fark yoktur. En kısa sürede bu borcunu yerine getirmesi gerekir.

Nafile oruç da unutarak yiyip içmekle bozulmaz. Ancak unutarak yiyip içtikten sonra orucum bozuldu zannedilerek yeme-içmeye devam edilirse, o zaman oruç bozulmuş olur. Bu durumda da yine kazası vacip olur.

Borcu olan kimse bir an önce borcunu yerine getirmek suretiyle kaza orucu tutmalıdır. Şevval ayında oruca niyetlenerek aynı zamanda Ramazan'dan kalan borcuna karşılık kaza orucunu da tutmaya niyetlenen kişinin bu davranışı doğru olmaz. Çünkü bir ibadet tek niyetle yapılır. Niyetimiz, kaza veya nafile olarak tek olmalıdır.

Hayatımızın Ramazan hassasiyetinde geçmesi ve vefatımızın da Bayram sevincinde gerçekleşmesi niyazıyla, sağlıcakla kalınız Efendim…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN