Ecdadımızın hikmetli ve ibretli nice sözleri var. Atasözü dediğimiz bu inci misali ifadeler, üzerinde bir kaç sayfa yazı yazılabilecek kadar derin manalar ihtiva ederler. İşte bu anlamda, "Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür." ifadesi de böylesine hikmet dolu sözlere güzel bir örnek sayılır.
İnsanoğluna, bilgisine bilgi eklesin, yaşadıklarını unutmasın, muhafaza etsin, kazanımlarını gerektiğinde hatırlayıp tekrar kullanabilsin diye Allah Teâlâ tarafından bahşedilen "hafıza", ecdadın ifadesiyle "nisyan ile malûl…" Yani insanoğlunun hafızası, "unutmak" illetine muhatap; unutmaya meyyal ve unutmakla eksik…
Değerli okuyucum.
Geçtiğimiz hafta değinmeye çalıştığımız üzere, medyanın yönlendirmesi ve algı oluşturmasıyla Suriyeli mülteci ve muhacirlere karşı olumsuz bir bakış açısı meydana getirilmiş; ardından yerel diyebileceğimiz protestolar genel bir havaya büründürülerek peş peşe haberler yapılmıştı. Olayların hemen akabinde yaşanan Sakarya vahşeti, bu konuda algı oluşturmaya devam etmeyi düşünenlerin heveslerini kursaklarında bırakan çok acı bir gelişme olarak yaşanmıştı maalesef, mazluma ve mağdura asırlardır kucak açan topraklarımızda...
Şanlı 15 Temmuz Direnişi ve Zaferi'nin yıldönümünü idrak ederek, Yüzyılın İhaneti'ni unutmadığını, tüm şehirlerde ve İstanbul, Ankara gibi metropollerde dosta-düşmana karşı en "manidar" şekilde gösteren bu asil milletin fertleri olarak, şimdi bir kez daha şu gerçeği hatırlamak ve unutmamak durumundayız: 15 Temmuz 2016 ihanet ve işgal gecesinde, ülkemize sığınan mülteci Suriyeliler; evi barkı yıkılan, sahip oldukları her şeyi yerle bir edilen, ellerinde tutacakları bir silah ve ağızlarına götürecekleri bir lokmadan bile mahrum kalan ve bu sebeple hicretleri kaçınılmaz hale gelen Suriyeli muhacir kardeşlerimiz, işte o gece sabahlara kadar, ülkemizin selameti ve darbecilere karşı bu aziz milletin zaferi için dua ettiler. Bu hakikati lütfen hatırlayalım ve unutmayalım!...
Gerçi o gece, sadece ülkemizdeki Suriyeliler değildi dua eden… Gönül coğrafyamızda, her bir mazlum ve mağdur Müslüman, bel bağladığı ülkenin, zalimlerin şerlerinden muhafazası için, her daim hayır dualar ettiği, muhabbet duydukları Cumhurbaşkanımızın muvaffakiyeti için ve kendilerine zor zamanlarında her daim el uzatan bu asil milletin muzafferiyeti için, Mekke, Medine, Kudüs ve Gazze'de; ve daha pek çok İslam beldesinde dua ve niyazlarla yalvarıp durdular sabaha dek… Ancak ülkemize sığınan Suriyelilerin hissettikleri ve bizzat yaşadıkları, onları diğerlerinden farklı kılan önemli bir ayrıntıdır. Bu ayrıntının, onların dualarında da kendini göstermesi tabiidir. Belki bir mazlum ve mağdur müminin duası, darbecilere hiç hesaba katmadıkları olaylarla karşılaşmalarının kapısını aralamıştır. Kim bilebilir? "Kaderi geri döndüren ancak Dua'dır" hükmü gereğince, kaderin üstündeki kader, ancak samimi ve kabul olunmuş dua ile tecelli eder!... Bunu da unutmayalım…
Bu hakikati tespit ettikten sonra, Suriyeli muhacirler meselesine şu açılardan da bakılabileceği kanaatindeyiz:
Suriye'den göç ederek gelen üç milyonu aşkın insan içinde, ülkemizi bir sığınılacak yer olarak görenler yanında, batı ülkelerine geçiş yapabilecekleri geçici bir mekân olarak görenler de vardır. Yine onların içinde zalim Esed taraftarı ve ajanı olanların varlığı da gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu muhacir ve mülteci kitlesi içinde entelektüel, bilim adamı, sanatçı, işadamı ve sanayici niteliklerine sahip olanlar bulunduğu gibi, okuma yazması olmayan, kırsal kesimden kalkıp ülkemize gelenler de vardır.
Türkiye'nin doğusu ile batısının, güneyi ile kuzeyinin bile kendine has örf-adet, gelenek ve görenekleri söz konusu iken, başka bir ülkeden kalkıp gelen insanların bizden farklı ve kendilerine has anlayış ve davranışlarının olmasını da tabii karşılamak gerekir.
Herhangi bir şehrimizde vatandaşlarımız içinde, niyeti kötü, davranışı olumsuz nice insanlar suç işlemekte ve kanuni takibata muhatap olmaktadır. Bu kitle içinde de benzer nitelikli insanların mevcudiyeti söz konusu olabilir. Resmi rakamlar, Suriyelilerin suça karışma oranlarını % 1,32 olarak vermektedir. Bu kadar düşük bir rakam gerçeğine rağmen, medyanın, bu kitleyi "suçlu" olarak ilan etmesinin, tamamen algı oluşturmak maksadına matuf olduğu bilinmelidir.
Suriyeliler, dönüş şartları oluştuğunda çoğunluk olarak memleketlerine dönmeyi isteyeceklerdir. Ancak tıpkı bundan önceki süreçlerde, ülkemize sığınan tüm muhacirlerin geri dönmeyi düşünmeyip bu bereketli ve huzurlu ülkede kalmayı değerlendirdikleri gibi Suriyeliler içinde de ülkemize yerleşmek arzusunda olanlar çıkabilir. Büyük devlet vasfını öteden beri haiz olan Türkiye Cumhuriyeti'nin, kanaatimizce sadece Suriyeli mülteciler için değil, bu ülkeye sığınmayı düşünen herkesin taleplerine, problem ve beklentilerine cevap verecek bir Göç Bakanlığı'na ihtiyacı vardır. Ülkemiz kadar mülteci ve muhacir barındırıyor olmamalarına rağmen batı ülkelerinin pek çoğunda var olan bu bakanlığın, artık ihtiyaçtan öte bir zaruret taşıdığı kanaatineyiz. Mevcut haliyle, projeler geliştirmenin ve sorunların çözümünün mümkün olmadığı artık kabul edilmelidir.
Sivil toplum kuruluşlarının Suriyeli muhacirlere yönelik başından beri var olan ilgisi, birtakım çevreler tarafından hazmedilememektedir. Bu hazımsızlıkta çeşitli faktörler rol oynayabilir. Sadece bir örnek vererek, bu konuda sivil toplum kuruluşlarının ne denli önemli bir faaliyet icra ettiğini ifade etmek isteriz. Sakarya'daki vahşetin duyulmasının hemen akabinde muhtemel bir infialin önüne geçmek amacıyla gece boyunca itidali, sükuneti temin etmek maksadıyla canhıraş bir şekilde gayret gösterenler, belki de devletin yapamayacağı bir önemli işi, bir STK olarak gerçekleştirmişti. Dolayısıyla, tarafgir şekilde toplumu manipüle ederek, STK'ların bu nevi çalışmalarını baltalamak isteyen birtakım medya kuruluşlarının oyunlarına gelinmemelidir. Bu ülke, devleti ve idarecilerinin yanında, mazluma ve mağdura her zaman el uzatan gani gönüllü milleti ve bu milletin bir araya gelip kurdukları STK'lar ile farklıdır, değerlidir. Bu değerin farkında olmalı ve kadrini bilmeliyiz.
Sağlıcakla kalınız efendim…