Mahzûn Nebî’ye bir teselli: Mirâc hadisesi…
Son Nebi'nin (sav) önce amcası, ardından eşini kaybettiği yıldı…
Müşriklere karşı O'nu koruyan ve kollayan Ebu Tâlib'in bu dünyadan göçtüğü zamanlardı…
Peygamberliğini ilk tasdik eden, varını yoğunu mukaddes davası için harcayan sâdık ve vefâkâr eşi Hz. Hatice'yi kaybettiği seneydi…
Hüznün, en ağır şekliyle Nebiyy-i Muhterem'i mahzun kıldığından olsa gerek, Müslümanlar bu zaman dilimine, "es-Senetü'l-Huzn" demişlerdi. Yani Hüzün Yılı…
İşte, Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin, hüznü âdeta bir örtü gibi üzerine çekerek uyumak üzere olduğu bir gece vakti, ötelerden çıkageldi, çok sevdiği Vahiy Meleği… Gelen Cibrîl-i Emin idi… Göreviyse çok azîm ve mühim!..
Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerdeki bilgiler çerçevesinde konuya devam edelim isterseniz…
Hicretten yaklaşık bir yıl önceydi… Receb ayının 27 gecesinde Hz. Cebrail, önemli bir vazifeyle inmişti yeryüzüne… Gönlü mahzun Nebi'yi alıp Rabbinin huzuruna götürmekti görevi… Önce Mescid-i Aksâ'ya gece yolculuğu, ardından urûc ederek göklerin derinliklerine ve ötelere yükselmek ve nihayet Sidretü'l-Müntehâ'ya ulaşmak anlamındaki Mirâc hadisesinde, görevli mihmanâdar Hz. Cebrail idi… Bu kutlu yolculuğun vasıtası ise Burak idi…
Sayısız galaksiler içinde sayısız gök cisimlerini eşsiz kudretiyle döndüren Allah Teâlâ, peygamber kullarından Hz. Süleyman'a "bir aylık mesafeyi bir günde kat edecek bir vasıta" tahsis ettiği gibi (Bkz. Sebe', 12) gönlü mahzun Habib-i Edîbi'ne ise Burak'ı tahsis etmişti o gece…
"Bir gece kendisine bazı ayetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Haram'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ın şanı ne yücedir! O hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." (İsrâ, 1)
Şanı yüce olan Allah Teâlâ, Hz. Muhammed'den "kulu" diye bahsettiği için Hz. Nebi bu vasıfla anılmaktan büyük bir memnuniyet duymuştu hayatı boyunca… Çünkü Allah Teâlâ'nın kendisini "kulu" olarak zikretmesi şereflerin en yücesiydi… Çünkü peygamberlerden bahsedilirken "O ne güzel kuldu!" (bkz. Sad, 30) diye söz edilirdi ayetlerde… Bu nedenledir ki, Kelime-i Şehadeti okurken "Eşhedü enne Muhammeden abduhu ve resûlüh" deriz. Zira Sevgili Peygamberimiz "Bana Allah'ın kulu ve elçisi deyiniz" buyurarak kulluğunu, elçiliğinin önünde görmek isterdi daima…
İşte bu gece, En Sevgili Kul, Hz. Cebrail tarafından Burak'a davet edildi. Yolculuk başladı, önce Mescid-i Aksâ!.. Müminlerin ilk kıblegâhı… Burada Hz. İbrahim ve diğer peygamber kardeşlerinden bir kısmına imamlık ederek namaz kıldırdı. Bu hadiseyi, Üsküdar'da medfun Aziz Mahmud Hüdâyî (r.aleyh):
Nebî idin dahî Âdem dururken mâ ü tîn içre
İmâm-ı Enbiyâ olsan revâdır yâ Resulallah
Beyitleriyle anlatarak, "Yâ Resullah! Allah Hz. Adem'i toprakla suyun karışımından yarattığı sırada Sen zaten Nebî olarak kılınmıştın. Dolayısıyla senin peygamberlere imam olup namaz kıldırmandan daha tabii ne olabilir" demektedir.
Artık yolculuğun bundan sonrası, göklere "urûc" ederek devam edecekti… Mekke'den Kudüs'e gece yolculuğunun adıydı İsrâ… Şimdiyse bu yükselişin adı, Mirâc…
Değerli okuyucum.
İsrâ ve Mirâc hadisesi esnasında yaşananlar genel olarak "Mirâc" başlığı altında ele alınmıştır. Mirâc, İsrâ'yı da içine alan manevi yolculuk olarak kabul edilmektedir.
Mirâc'ı Peygamberimize lutf eden Allah Teâlâ, kalbi hüzünle dolu Peygamberimizi teselli etmek, O'nu yüce katında misafir etmek ve değerli hediyelerle uğurlamak murad etmişti…
Peygamberimiz, bu kutlu yolculukta semâvâtın katlarını birer birer aşarak yükselirken peygamberlere rastlamış, onlardan tebrikleri, memnuniyet veren sözler duymuştu…
Yine kendisine semanın katlarında melekler gösterilmiş "Gök Ehli" olarak nitelendirilen bu meleklerin gruplar halinde kıyam, rüku, secde halleriyle, namazın bölümlerini bir ibadet şeklinde eda ettiklerine şahit olmuş; onların bu ibadetteki huşû ve huzur hallerini hayranlıkla izlemişti…
Nihayet yolculuk sona ermiş ve Sidretü'l- Müntehâ'ya gelinmişti. Burada "canlıların kaderlerini yazan meleklerin kalemlerinin cızırtısı" Peygamberimize işittirilmiş ve hem Cennet'in hem de Cehennem'in manzaraları da gösterilmişti kendisine…
Hz. Cebrail, artık bu noktadan sonra yolculuğuna yalnız olarak devam etmesi gerektiğini ifade etmişti Resûl-i Ekrem (sav) Efendimize…
Şimdi geliniz bundan sonrasını Bursa'nın bülbüllerinden Süleyman Çelebi'ye bırakalım.
Çünki kamûsun görüp geçti öte. Vardı erişti ol Ulu Hazret'e
Şeş cihetten ol münezzeh Zül Celâl. Bî kem u keyf ânâ gösterdi cemâl
Âşikâre gördü Rabbül İzzet'i. Ahirette öyle görür ümmeti.
Dedi kim, matlûb u maksûdun Benem. Sevdiğin cân ile ma'bûdun Benem
Kaynaklar, Rabbimizin katına yürürken Resûl-i Ekrem (sav) Efendimizin büyük bir edeb ile -dünya hayatında olduğu gibi- o esnada da gönlünü ve bakışını sadece Rabbine tahsis ettiğinden bahseder.
Misafir olarak Sevgili Kulu ve Son Elçisi, Rabbine bağlılığını şu ifadelerle sunar…
"Et-tehiyyatü lillah. Ves-salavâtü vet-tayyibat"… Demek ister ki, Yüce Resûl: "Ey Rabbim! Selamların, niyazların, en yüce dileklerin hepsi Senin Zâtına mahsustur. Hepsi Sana aittir. Arz ederim!.."
Rabbimiz bu ifadelere karşılık:
"Es-selâmu aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtühu." Buyurur. Peygamberimizin şanını yüceltmek için onu "Nebi" vasfıyla zikrederek… "Sana selâm olsun Ey Nebi!... Rahmetim ve bereketim de senin üzerine olsun"
Bu defa, Sevgili Peygamberimiz, ümmetini hiç unutmayan, her dâim onların dertleriyle dertlenen vasfıyla, onları Rabbinin katında da unutmaz ve şu ifadeleriyle hatırlar:
"Es-selâmu aleyna ve alâ ibâdillahis-sâlihin… Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve resûlühü" Demek ister ki Efendimiz, "Senin selâmın, benimle beraber, ümmetime de tüm salih kullara da olsun Ey Rabbim! Ben şahitlik ederim ki, Senden başka ilah yok! Ve Muhammed de senin kulun ve elçindir!..
Bizim, namazlarımızda tahiyyat olarak okuduğumuz ve bir nevi "selamlaşma" olan bu sözlerin bize bir Mirac hatırası olduğunu hatırlamalıyız.
Aziz okuyucum.
Mirâc, Sevgili Peygamberimize bir teselli olduğu gibi, ümmetine de büyük bir müjde vesilesidir. Miraç müjdesi, "Ümmet-i Muhammed'den, Allah'a şirk koşmayanların O'nun affına mazhar olacakları." bilgisidir… Diğer müjde ve en önemli hediye olan namaz ibadeti ise burada kısaca ele alamıyacağımız kadar geniş ve önemli bir konudur. Dilerseniz gelecek yazımızda bu konuya değinelim inşaallah.
İdrak edeceğimiz Mirâc Kandili'nin, Ümmet-i Muhammed'in içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtuluşuna, Mescid-i Aksâ'nın hürriyetine, mazlum ve mağdur Müslümanların yüzlerine hayırlı kapılar açılmasına, vatanımızın-milletimizin güzel günlerine vesile olmasını diliyorum.
Prof. Dr. Mehmet Emin AY
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- İçtihad kapısı açıktır!.. (10.04.2018)
- Müçtehid bir İslam âliminde olması gereken vasıflar-3 (05.04.2018)
- Müçtehid bir İslam âliminde olması gereken vasıflar - 2 (03.04.2018)
- Müçtehid bir İslam aliminde olması gereken vasıflar (29.03.2018)
- İçtihad nedir? Müçtehid kimdir? (26.03.2018)
- İhyâ'dan ne anlamalıyız? (22.03.2018)
- Tecdîd, reform değildir! (19.03.2018)
- Tecdîd, ihyâ, içtihâd ve reform üzerine… (15.03.2018)