Değerli okuyucum.
Geçen yazımızda, İçtihad nedir? Müçtehid kimdir? Başlığı altında, genel anlamda içtihad ve müçtehid kavramları üzerinde durmuştuk. Bu yazımızda ise bir İslâm âliminin müçtehid vasfına sahip olabilmesi için hangi şartları taşıması gerektiğine dair bilgiler aktarmaya çalışacağız.
Soruyu cevaplamaya geçmeden önce İslâmî ilimler başlığı altında en geniş kapsama sahip olan İslam Hukuku ve Fıkıh alanıyla muhatap olduğumuzu hatırlatmak isterim. Çünkü bu alan, aynı zamanda Hz. Peygamber (sav) Efendimizden bu yana insanların sorularına cevap, sorunlarına çözüm maksadıyla üretilen bilgiyi ve varılan hükümleri ele alan, bunun usûlünü ve yöntemini belirleyen; son derece önemli bir alandır. Tabiatiyle pekçok eser kaleme alınmış ve binlerce ciltlik bir bilgi birikimi oluşmuştur. Ancak takdir edersiniz ki, bu kadar geniş bir alanı günümüz insanına tanıtabilmek kolay değildir. Bunun için biz İslam Hukuku, Fıkıh ve Usûl (Metodoloji) alanlarında pek çok eser kaleme alan ve bunlar aynı zamanda dilimize de çevrilen bir değerli İslâm âliminin bizim sorumuza cevap niteliğindeki verdiği bilgiler çerçevesinde konuyu ele almayı yeterli göreceğiz. Zaten bu bilgiler bile dikkatle okunduğunda bizim için yeterli bir cevap teşkil edeceği görülecektir kanaatindeyiz.
1898-1974 yılları arasında yaşayan Mısırlı İslâm âlimi Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra, bir müçtehid'de bulunması gereken şartlar/özellikler konusunda aşağıda sıralayacağımız maddeleri zikretmektedir. Onun verdiği bu bilgiler, genel anlamda önceki İslâm âlimleri tarafından kabul edilmiş hususların bir özetidir haddi zâtında...
Kıymetli okuyucum.
Bu maddeleri ele almaya geçmeden önce, önemli bulduğumuz şu hususları konuya bir girizgâh olması bakımından vurgulamak istiyoruz.
Evet, İslâm "son din" olarak insanların her türlü sorusuna cevap, sorununa çözüm sunan bir dindir ve öyle de olmalıdır. Tabiatiyle bunun için içtihad kapısının da açık olması gerekmektedir. Hemen ifade edelim ki, içtihad kapısı kapanmamıştır. Ancak –biraz sonra zikredeceğimiz maddelerde de görüleceği üzere- içtihad, ehliyet/uzmanlık gerektiren bir iştir. O halde, bu işte ehil ve uzman olmayan kişi içtihad yapamaz/yapmamalıdır. Bir kimsenin tıbbî konularda bilgisi ve görgüsü olmaksızın fikir beyan etmesi; bir başkasının mühendislik alanındaki az bir tecrübesiyle görüş ileri sürmesi ne kadar anlamsız ve yanlış ise; din gibi çok "önemli" bir alanda, kişinin dünyasını da ahiretini de ilgilendiren konularda –ehil olmadığı halde- hüküm vermesi, "bana göre bu böyledir!" diye görüş açıklaması da aynı şeydir.
Bir diğer husus da şudur ki, içtihad, o an itibariyle çözüme kavuşturulması gereken aktüel-güncel bir işte/meselede yapılmalıdır. Aktüalitesi olmayan, geçmişte kalmış veya yaşanması ihtimali bulunmayan konularda/meselelerde de içtihad yapılmaz.
Yine hakkında hüküm verilmiş hususlarda "yeni bir görüş" olarak ortaya atılanlar da içtihad sayılmaz ve itibar edilmez. Sözgelimi, namaz ibadetinin beş vakit olduğu ile ilgili Kur'ân-ı Kerîm ve sünnette yeterli derecede deliller varken ve bu konuda yani müçtehid imamlar meseleyi sağlam ve sahih biçimde tesbit etmişlerken, kalkıp namazın üç vakit olduğunu söylemek, her yerde ve her şekilde üç vakit kılınabileceğini ileri sürmek içtihad değildir.
Veya bir başka örnek olarak, Kurban bayramında hangi hayvanlardan, hangi şartlarla, kimlerin, nasıl ve hangi niyetle kurban keseceği Kur'an ve Sünnet-i Seniyye'deki bilgiler çerçevesinde belirleniş ve asırlardır tereddütsüzce uygulana gelmiş ve bir uygulama birliği sağlanmışken; Kurban bayramına yakın günlerde medyada birtakım kimselerin çıkarak, fakirlere para verilmesinin de kurban yerine geçeceğini; ekonomik açıdan ülke zorda iken kurban kesmenin bir kişisel borç olmadığını; tavuktan, hindiden, horozdan da kurban kesilebileceğini… ileri sürmek de içtihad olamaz. Üzücü olan şudur ki, bu görüşleri dillendirenler, bir müçtehid olmadıkları halde içtihad işine girişmekte hem "hakkında nass ile hükme bağlanmış hususlarda içtihad olmaz" kuralını çiğnemekte hem de insanların zihinlerini bulandırmakta ve ibadete karşı aşk ve şevklerini kırmaktadırlar.
Bu hatırlatmadan sonra Prof. Dr. Muhammed Ebu Zehra'nın verdiği bilgiler çerçevesinde bir müçtehid'de bulunması gereken şartları/özellikleri maddeler halinde ele almaya başlayabiliriz.
MÜÇTEHİD'DE BULUNMASI GEREKEN ŞARTLAR/ÖZELLİKLER
- Arap Dilini Bilmek:
İslam Hukukçuları ve Fıkıh Usûlü alanında uzman olan âlimler, bir müçtehid için Arap dilini bilmenin zarurî oluşu üzerinde ittifak etmişlerdir. Çünkü Kur'an, Arapça indirilmiştir ve onu açıklayan Peygamberimiz de aynı dili konuşmaktadır. İmam Gazâlî bu konuda şöyle demektedir:
"Müçtehidin, Arapların konuşmalarını anlayacak ve kelimeleri kullanmadaki geleneklerini bilecek kadar Arapçaya vâkıf olması şarttır. (Çünkü Arapça zengin bir dildir; ve Kur'an-ı Kerim de fesâhat ve belâğat yönüyle bir edebiyat şâheseridir.) Müçtehid, ancak bu konuda yeterli bilgi sayesinde ayetleri anlayabilir ve Hz. Peygamber'in (sav) sözlerindeki hikmeti kavrayabilir. Öte yandan, içtihad yapabilmesi için ayetlerde geçen ifadelerin, muhkem-müteşabih, mutlak-mukayyed, hakikat-mecaz gibi özelliklerini de ancak yeterli bir Arapça bilgisiyle çözebilir…"
Kıymetli okuyucum.
Sadece bu şart bile bize önemli bir fikir vermektedir. Zira öyle bir zamana gelip çattık ki, Allah Teâlâ'nın bize "hidayet rehberi" yani yol gösteren bir kılavuz olarak gönderdiği Kur'ân-ı Kerim'den bir ayet-i celile'yi doğru-dürüst okumaya muvaffak olamayan; ayetin ne manaya geldiğini açıklamaya yeter bir Arapça bilgisine sahip bulunmayan kişi/kişiler, dinî bir konuda "bana göre bu ayet böyledir!" deyip çok rahatlıkla hüküm verebiliyor!..
Sözlerimizi tamamlarken, müçtehid bir İslâm âlimi olarak Fıkıh Usûlü alanında "el-Ümm" ve "er-Risâle" adlı değerli iki eseri ilim dünyasına hediye eden İmam Şâfiî'nin, uzun yıllar dil eğitimi alan ve manidâr beyitlerle dolu bir Divân sahibi yazacak derecede Arapçaya vakıf biri olduğunu da eklemiş olalım sözlerimize…
Konuya devam edeceğiz. Sağlıcakla kalınız efendim…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay