Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Sana şüphe veren şeyleri terk et!

Değerli okuyucum.

Geçen yazımızda sözlerimizi bir ayet mealiyle bitirmiş ve son olarak da bir soruya yer vermiştik. İsterseniz ayeti ve soruyu hatırlayalım:

"İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde ortaya "fesad" çıktı (düzen bozuldu)… Allah, tuttukları kötü yoldan belki dönerler diye, bu yaptıklarının bir kısmına karşılık onlara bir ceza tattırmaktadır." (er-Rûm, 41)

Asırlar öncesinden birtakım hususları nazarımıza veren bu ayet, karada ve denizde ortaya çıkan bozulmaların "insan eliyle" meydana geldiğini/geleceğini ifade etmektedir. Kur'an-ı Kerim, sadece nazil olduğu çağa değil, çağları aşarak kıyamete dek gelecek insanlığa hitap edecek özelliğe sahiptir. Bu itibarla dün olduğu gibi bugün de yarın da eğer karada ve denizde (buna havayı da ekleyebiliriz) bir bozulma bir kötüleşme olacaksa bu, "insanların yüzünden" olacaktır!..

Ayetin devamında, "belki tuttukları yönden dönerler diye Allah'ın bir uyarıcı cezasının olduğu" da zikredilmektedir. Acaba bu uyarı cezası, insanoğlunun tutulduğu hastalıklar ile mi gelmektedir? Buradan yola çıkarak şöyle bir soru sormuş ve yazımızı bitirmiştik:

"Son yıllarda artan kanser vak'alarında, GDO'lu gıdaların rol oynadığına dair söylemler ile bu ayet arasında bir bağ kurulabilir mi?"

Soru üzerinde düşünen herkesin aklına gelecek birtakım cevaplarının olması muhtemeldir. Ancak bu sabah ajansların geçtiği bir haber, basında yer aldığı şekliyle aynen şöyle:

"Tarım ilaçları üreticisi Monsanto, California eyaletinde şirketin yabani otlar için kullanılan ilaçlarındaki glifosat maddesi yüzünden kansere yakalandığını söyleyen bir kişiye, 289 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum edildi.

Dewayne Johnson adlı eski bir okul bahçıvanı, yıllar boyunca yabani otlar için Ranger Pro türü ilaçlar kullandığını ve 2014'te lenf kanserine yakalandığını söyleyerek şirkete dava açmıştı.

Jüri, sekiz hafta süren duruşmaların sonunda Monsanto'nun Türkiye'de de satılan Roundup ve Ranger Pro adlı yabani ot ilaçlarının kansere yol açtığını bilmesine rağmen tüketicileri uyarmadığına hükmetti.

2015'te Dünya Sağlık Örgütü'ne bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı glifosatın "muhtemelen kanserojen" olduğunu açıklamıştı.

Monsanto aynı zamanda dünyanın en büyük GDO'lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) tohum üreticileri arasında yer alıyor."

Geçen yazılarımızda, GDO'lu tohum üreten şirketlerin aynı zamanda zehirli tarım ilaçları da ürettiklerini aktarmıştık. Yine geçen yazımızda GDO'lu ürünlerin hem insanlar ve hayvanlar; hem de çevre sağlığı için birtakım riskler taşıdığından da söz etmiştik. Şimdi netice itibariyle, genleriyle oynanarak tabii özellikleri değiştirilmiş, fıtratına müdahale edilmiş, başka canlıların özellikleri eklenmiş birtakım gıdalar, sebzeler ve meyvelerin insana yarar ve şifa değil, zarar ve hastalık getireceğini söylemek abartı olmayacaktır!..

"NİŞASTA BAZLI ŞEKER" İBARESİ NİHAYET YAZILACAK!

Yine bundan önceki yazımızda en çok GDO'lu işlemin mısır üzerinde olduğundan söz etmiştik. Çünkü nişasta bazlı şekerler en çok mısırdan elde edilmektedir. Tahmin edileceği üzere, genleriyle oynanmış mısır türleriyle, şeker pancarından elde edilenin kat be kat üstünde "sentetik şeker" elde edilmektedir. Ne var ki bu tür şeker son derece masum bir isim ambalajıyla sunulmaktadır: Mısır Şurubu…

"Şeker pancarından elde edilen 250 kg. şekerin vereceği tadın sadece 1 kg. Mısır Şurubu ile elde edileceği" ifade edilirken, acaba yüksek fruktozlu mısır şurubuna bu denli şeker tadını, üretici firmalar hangi operasyonlar ile sağlıyorlar? İşte bu soruya cevap bulamıyoruz. Ancak bilinen gerçek şu ki, artık bisküvi, kek, tatlı çeşitleri vs. mamulleri yediğinizde damağınızda kalan yakıcı bir şeker tadı, asla bizim tanıdığımız şeker tadı değil!.. Muhteviyatını okuduğunuzda "mısır şurubu" veya "fruktoz/glukoz" gibi ibareler yanında işte bu ne olduğu bilinmeyen "unsurları" da ihtiva ettiğini ortaya koyuyor. İşin bir başka tarafı var ki, bu tür hazır gıda mamullerini üreten firmalar çoğu zaman bu ibareleri de belirtmeyip "içindekiler" kısmına "şeker" diye yazıp geçmekteydiler. Nihayet dünkü haberlerde işte tam da bu konuya dair bir bilgi, bir nebze olsun yüreğimizi ferahlattı diyebiliriz. Haber şöyle:

"Çok sayıda şikayet üzerine artık etikete yazılacak.

Nişasta bazlı şekerlerin isimlendirilmesi ile ilgili bakanlığa gelen çok sayıda talep sonrası Tarım ve Orman Bakanlığı yeni bir düzenlemeye gitti. Yapılan düzenlemeyle birlikte artık vatandaşlar mısır şurubundan elde edilen her ürünün etiketinde "nişasta bazlı" ifadesini görebilecek.

Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu olarak da bilinen Nişasta Bazlı Şekerlerin içeriğinde değişen oranlarda fruktoz ve glukoz bulunuyor.

"Sakkaroz" yani sofra şekerindeki glukoz ve fruktoz, moleküler düzeyde bağlı iken NBŞ'de yer alan fruktoz ve glukoz sıvı formda serbest yüzer halde duruyor. Bu farklılığın sağlığa etkileri de her geçen gün hem tüketiciler hem de uzmanlar tarafından daha fazla sorgulanır hale geldi.

Mevcut durumda etiketlerde "Fruktoz şurubu, glikoz şurubu ya da 'NBŞ' kısa adıyla" belirtilen bu şeker türlerinin kullanıldığı gıda etiketlerinin kafa karıştırdığını tespit eden Bakanlık yetkilileri tüketicilerin bu konudaki hassasiyetini de göz önüne alarak yeni bir düzenlemeye gidiyor.

Tüketiciler böylelikle tükettiği ürünlerin içerisinde hangi şeker türünün kullanıldığını net görebilecek."

SORUMLULUK YETİŞKİNLERDE

Geç de olsa böyle bir kararın alınması sevindiricidir. Ancak asıl sorumluluk ve görev bize düşmektedir. Özellikle anne babalar olarak gazlı-kolalı-boyalı içeceklerde, bisküvi, gofret, kek vb. ürünlerde tamamen "maliyeti düşürme/daha fazla kazanma" güdüsüyle kullanılan mısır şurubu, yeni yetişen neslimiz için açık bir tehdit, potansiyel bir tehlike ve muhtemel bir hastalık faktörüdür.

Sadece bu yönüyle bile, İslam Dini'nin "Nesli Muhafaza" prensibi açısından baktığımızda bu tür gıdaların yenilmesi ve içilmesi doğru değildir. Öte yandan bu tür ürünlerde zaman zaman göze çarpan "özüt" ibaresi, ne manaya geldiği ve içerdiği belli olmayan şüpheli bir durum arz etmektedir. Ümmetinin dünya ve ahiret mutluluğunu isteyen Sevgili Peygamberimizin (sav) şu hadis-i şerifi de işte bu gibi durumlarda nasıl davranacağımızı gösteriyor bizlere…

"Sana şüphe veren şeyleri terk et; şüphe vermeyen şeye yönel!"

Bu vesileyle, ikinci gününü idrak ettiğimiz, Hacc ve Kurban gibi büyük manalar ifade eden ibadetlere ev sahipliği yapan Zilhicce ayınızı tebrik ederim. Yüce Rabbimiz, bu ayın ve bu günlerin feyzinden ve bereketinden nasiplenmeyi bizlere de lütfeylesin. Ümmet-i Muhammed'in ümit ışığı ve göz bebeği olan ülkemizi her türlü felaket ve musibetten muhafaza eylesin; içeriden ve dışarıdan gelebilecek her türlü düşmanca saldırılardan ve şerli sonuçlarından korusun. Amin…

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu'na aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.