Değerli okuyucum.
Geçen yazımızın sonunda Nisa sûresi'nin 118-119. ayetlerinin mealini vermiş ve yazımızı nihayete erdirmiştik. Bu ayetler, Allah'ın katından kovulan şeytanın, Ademoğullarına nasıl ve hangi telkinlerde bulunacağını haber vermekteydi…
Şeytan -kesin bir kararlılıkla- insanoğlunu "boş kuruntularla oyalamak; hayvanların kulaklarını yarmak ve Allah'ın yarattıklarında değişiklik yapmaları hususunda insanlara emirler vermek/telkinlerde bulunmak" adına and içmişti…
İşte bu sebeple biz, Allah'ın yaratmasına/yaratışına müdahale anlamına gelebilecek her bir teşebbüsü "şeytani" bir işlem olarak görebiliriz ve bu bağlamda canlılar arasında ve canlılar üzerinde gerçekleştirilen genetik modifikasyon çalışmalarını da bu kapsam dahilinde kabul edebiliriz. Zira bir kez daha vurgulayalım ki, bu işlem Biyo-Teknolojik olarak "GMO" kısaltmasıyla, Genetically Modified Organism işlemidir. Bu ise "genetik açıdan modifiye edilen organizma" anlamı taşımaktadır. Genetik olarak herhangi bir canlıyı/gıdayı "Modifiye etmek" ise "onun yapısını değiştirmek, bir şey eklemek, çıkarmak, görünümünü farklı hale getirmek" anlamlarına gelmektedir.
Ayette geçen "halk-hilkat", herhangi bir canlıya Allah'ın vermiş olduğu yaratılıştan gelen özellikler demektir. Kısacası Allah'ın, yaratırken o canlıya takdir buyurduğu yaratılış özellikleridir. Bir ismi de "el-Hakîm" olan Allah Teâlâ, yarattığı her canlıyı eşsiz hikmeti ile yaratmaktadır. Bu yaratılışa müdahale, onu yaratan Halik-ı Zül-Celâl'e de saygısızlıktır aynı zamanda… Çünkü Allah'ın yarattığı canlılar üzerinde şeytanın telkini ve çabasıyla girişilen –ayetteki ifadesiyle- "tağayyur" işlemi, tam bir modifikasyondur. Dahası, çoğu kez bu GDO'lu ürünler, uzmanların ifadesiyle "kendine ait olmayan, başka bir özelliğe ait ürün de üretmektedir." Dolayısıyla birtakım gerekçelerle, canlılar üzerinde genetik açıdan icra edilen "değiştirme" faaliyetleri, çoğunlukla insanlık adına zararlı sonuçlar doğurmuştur/doğurmaktadır. İslam dininin, "Nesli Koruma" prensibi gereğince bu işlemlere bir Müslüman olarak müsamaha ile bakmak mümkün değildir.
GDO'LU GIDALAR HANGİ AMAÇLA ÜRETİLDİ?
Biraz sonra ele alacağımız üzere, her ne kadar GDO'lu gıda/tohum üretmenin yararları başlığı altında birtakım maddeler zikredilse de gerçek şu ki, dünyada yoğun biçimde kullanılan GDO'lu ürünlerin % 99'u sadece şu iki özelliği taşımaktadır.
- Böcekleri öldüren zehir içermek.
- Yabancı otları yok eden kimyasal ilaçlara dayanıklı olmak.
Böylece ekim yapılan tarlalarda alabildiğine zirai ilaçlar kullanılabilmesi söz konusu olmaktadır.
EN ÇOK HANGİ TÜRLERİN GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLDİ?
GDO denilince akla ilk gelen bitki mısır olmaktadır. İleriki satırlarda mısırın önemine ayrıca değineceğiz. Ancak soya, kanola ve pamuk da mısırla beraber yeryüzünde ticareti yapılan GDO'lu ürünlerin %99'unu oluşturmaktadır.
GDO'LU GIDALAR NE KAZANDIRDI VE NE KAYBETTİRDİ?
Evet, GDO'lu gıdalar üretmek suretiyle insanoğlu ne elde etti, ne kazandı ve ne kaybetti? Önce genetiği üzerinde işlem yapılan canlılar/bitkiler/tohumlar/gıdalar insanlık için kazandırmıştır? Ya da bu işlemin insanlığa/insanlara yararı nedir? sorusuna cevap arayalım.
Konuyla ilgili literatüre baktığınız zaman "genetiği değiştirme" işleminin yararları başlığı altında zikredilenler şunlardır:
- Organizmalar arasında gen aktarımı sayesinde besinler daha cazip ve kaliteli hale getirilebilir ve daha çok ürün alınabilir.
- Bu organizmalar bazı hastalıklara karşı daha dirençli kılınarak, verim artışı yoluyla dünyada açlıkla mücadele edilebilir.
- Meyvelerin olgunlaşma süreci değiştirilebilir, besin değerleri zenginleştirilebilir, depolama ve raf ömrü uzatılabilir, besinlerin tatları arttırılabilir.
Yukarıdaki üç maddeyi özetleyecek olursak, "daha çok ürün-açlıkla mücadele-raf ömrünü uzatma" cümlesini elde etmek mümkündür. Makul ve masum bu cümle ne yazık ki sadece bir göz boyamadan ibaret "kapitalist anlayışı gizleyen" bir yalandır aslında… Çünkü "açlıkla mücadele edilebileceğini" ifade ederek bu işlemi gerçekleştiren laboratuvarları kuranlar, yaptıkları işlemler ve yürüttükleri GDO'lu ürün ve tohum çalışmaları sonunda açları daha aç, tokları da daha tok hale getirmişlerdir. Bu görüşümüzü destekleyen verilere bakıldığında, 300 bilim adamının ortak çalışma sonunda kaleme aldıkları Dünya Tarım Raporu, genetik değiştirme işlemlerinin herhangi bir verim artışı sağlamadığı ve açlığa asla çözüm oluşturmadığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Anlaşılan o ki, bu işlemlerin gerçek gayesi, zirai ilaçlara dirençli bitkiler elde etmek ve bu arada yabancı böcekleri de zehirlemektir. Çünkü tohum üreten dev küresel şirketler aynı zamanda zirai ilaç da üretmektedirler!..Ne var ki asıl maksadın, daha çok para kazanmak arzusunda olan kötü niyetli ve çok uluslu şirketlerin kasalarını doldurmak olduğunu, dünya kamuoyu ne yazık ki hala tam manasıyla fark edebilmiş değildir!..
Gelelim "genetiği değiştirme" işleminin zararlarına…
Konuyla ilgili zikredilenler, bu işlemin insanlar ve insanlık için gerçekten ciddi tehlikeler taşıdığını ortaya koymaktadır. GDO'lu gıdaların ve yemlerin "İnsanlar ve Hayvanlar Üzerindeki Zararları" başlığı altında zikredilenler şunlardır.
- GDO'lu gıdalar ölüme sebebiyet veren alerjen unsurlar taşıyabilmekte ve ağır alerjiler ölümle sonuçlanabilmektedir.
- GDO'lu yemler, hayvanlarda antibiyotiklere karşı direnci artırmakta, bu durumda kullanılan antibiyotikler yetersiz kalmaktadır.
- Birçok GDO'lu gıdada bulunan böcek öldürücü zehirlerin kalıntılarına hamile kadınların kanında rastlandığı tespit edilmiştir. Yine bu zehir türünün insan sindirim sisteminde parçalanmadığı ortaya çıkmıştır.
- GDO'lu ürünlerin ekimleri yapılan tarlalarda kullanılan yabani ot ilaçlarının, memeliler için toksik etki, insanlarda ise hormonal dengeyi bozma riski taşıdığı ifade edilmiştir.
Öte yandan, GDO'lu ürünlerin "çevreye zararları" da söz konusudur ve bunlar da şu başlıklar altında zikredilmektedir.
- Zehir salgılayan GDO'lu tohumlar/gıdalar bu zehirlerini köklerinden toprağa geçirmektedirler. Zaman içerisinde bu zehirlerin birikimi çevre için önemli tehlike oluşturmaktadır.
- Zehir salgılayan GDO'lar, kelebekler/arılar gibi canlıların ölümüne neden olmaktadır.
- GDO'lu bitkiler tozlaşma yoluyla doğal türlere bulaşarak biyoçeşitliliğe zarar vermekte ve ekolojik dengeyi tehdit etmektedir.
- GDO'lu tohum ve gıdaların üretimi, süper dayanıklı böcek ve yabani bitki türlerinin ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Bu türlerin varlığı ise ekosistem ve tarım için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Bu tespitlerden sonra, üzerinde uzun uzun düşünmemiz gereken bir ayeti sizlerle paylaşmak istiyorum. er-Rûm sûresinin 41. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
"İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde ortaya "fesad" çıktı (düzen bozuldu)… Allah, tuttukları kötü yoldan belki dönerler diye, bu yaptıklarının bir kısmına karşılık onlara bir ceza tattırmaktadır."
Yazımızı bir soru ile bitirmek istiyorum: Son yıllarda artan kanser vak'alarında, GDO'lu gıdaların rol oynadığına dair söylemler ile bu ayet arasında bir bağ kurulabilir mi? Birlikte düşünmek ve gelecek yazıda buluşmak dileğiyle…