Yeni bir “arınma” mevsimine sayılı günler kaldı…
(Ramazan'a Hazırlık-1)
Hicrî takvime göre Şaban ayının son demlerini yaşıyoruz. Şimdi geliniz, yüzyıllar öncesine, bundan tam 14 asır önceki Asr-ı Saadet günlerine gidelim.
Hicretin ikinci yılında Şaban ayı ortalarıydı… Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz, henüz nâzil olan ayetlerin kutlu muhatabıydı… Bu ayetler, önceki ümmetlerin yerine getirdiği bir "kulluk vazifesi"nin, müminlere de farz kılındığını haber veriyordu. Vahiy kâtipleri inen ayetleri büyük bir hassasiyet içinde yazdılar ve müminlere duyurdular:
"Ey müminler! Sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de sayılı günlerde tutmanız için oruç farz kılındı. Takvâ sahiplerinden olasınız diye…" (Bakara, 183)
Aslında oruç ibadetine yabancı değildi Müslümanlar… Sevgili Peygamberimiz başta olmak üzere, onlar öteden beri -bir gelenek olarak- Muharrem ayının 10. gününde Aşure orucunu bir ibadet anlayışıyla yerine getirmekteydiler. Ancak inen ayetler artık orucun bir "farz ibadet" olarak müminlere "yazıldığını" ifade ediyordu.
Ancak her bir ibadette olduğu gibi oruçta da Yüce Rabbimiz, kullarını bilgilendiriyor ve bu ibadet hakkında birtakım hikmetlerden söz ediyordu. Burada da öyle olmuştu ve müminlerin oruç ibadeti sayesinde nail olacakları hususlar, ayetlerin bitiminde üç noktada düğümlenmişti:
Lealleküm tettekûn…
Lealleküm teşkürûn…
Leallehüm yerşudûn…
Neydi Yüce Mevlamızın biz müminler için umduğu ve beklediği?.. Bu ibadetle, neydi bizde görmek istedikleri?.. Oruçla ilgili ayetlerin bitiş cümleleri işte bunları açıklıyordu:
Umulur ki, takva sahiplerinden olursunuz…
Umulur ki, şükredenlerden olursunuz…
Umulur ki, kullarım hidayete ulaşır, doğru yolu bulurlar…
TAKVA İLE ARINMA ARASINDAKİ BAĞ
Orucun müminlere farz kılınışını konu alan ayetlerin ilkinde Allah Teâlâ, önceki ümmetler gibi, Ümmet-i Muhammed'e de bu ibadetin farz kılındığını ifade ediyor ve 183. Ayet "lealleküm tettekûn" diyerek bitiyordu. Yani, "umulur ki, bu sayede takva sahibi kimseler olursunuz."
İlk elde görünen o ki, Allah Teâlâ, orucun bizi böyle bir mertebeye çıkarmasını bekliyor bu ibadetten… Yine bir başka açıdan bakılınca, bizi takva mertebesine çıkaracak ibadetin oruç olduğunu anlamamızı istiyor adetâ… Dolayısıyla bu ayet, hem orucun değerini hem de bizi bu mertebeye ulaştıracak güzellikte oruçlar tutmamız gerektiğini anlatıyor bizlere…
Şimdi geliniz, öncelikle kısaca ayetin sonunda geçen "takva" mertebesi üzerinde duralım, sonra da onunla yazımızın başlığında yer alan "arınma" kavramı arasındaki bağa değinelim.
Öncelikle şunu ifade edelim ki, oruç ibadetinin, kişiyi "takva" mertebesine ulaştırma hususunda bir vasıta olarak sunulması bile başlı başına dikkate değerdir. Zira "kulluk şuuru" anlamına gelen "takva", bu ibadetle öylesine özdeşleşmiştir ki, gerek ayetler ve gerekse kudsî ve nebevî hadisler, bir kulun yerine getirdiği ibadetler içinde sadece oruca has olan bir duruma işaret ederler: Kul, orucunu sadece Allah için tutar… Çünkü her ibadete bir şekilde gösteriş karışması ihtimali vardır ama oruçta böyle bir durum söz konusu değildir. Nitekim, hiç kimsenin görmediği bir yerde sıcaktan kavrulmuş halde bir pınarın başında sizi bir avuç su içmekten alıkoyan tek şey, orucu Allah için tutmuş olmanızdır, yüreğinizdeki, "O'na kulluk şuurunuz"dur…
Bir gün Sevgili Peygamberimiz elini göğsüne götürerek kalbi üzerinde üç kere dokundurup şunları söyledi: "Takva işte buradadır. Takva işte buradadır. Takva işte buradadır." Anlaşılıyor ki, kulluk şuurunun yer ettiği, karar kıldığı mekân kalbimizdir, yüreğimizdir ve gönül âlemimizdir. İşte oruç bir taraftan bizi takva mertebesine yükselten bir önemli vasıta, bir taraftan da nefsimizi temizleyen bir arınma vesilesidir. Ve Ramazan işte bu arınmanın gerçekleştiği mevsimin tâ kendisidir…
Bizi takva mertebesine ulaştıracak oruçların aynı zamanda birer arınma vesilesi olduğu gerçeğini kabul ettikten sonra şimdi bir nebze de arınma üzerinde durmak vaktidir.
"Arınma", bilindiği üzere kirlerden temizlenme, temiz olma anlamına gelmektedir. Arapçada "tezkiye" kelimesiyle ifade edilen bu kavram, özellikle tasavvuf alanında üzerinde en çok durulan hususlardan biridir. Nefsi tezkiye etmek, manevi kirlerden arındırmak, kötü ahlâki özellikleri terk edip güzelleriyle süslenmenin yollarını göstermek maksadıyla pek çok eserin kaleme alındığından söz edebiliriz. Ama bunlar içinde halk arasında şöhret bulmuş eserlerin başında kabri Bursa'nın İznik ilçesinde bulunan Eşrefoğlu Rûmî hazretlerinin (rh.a) Müzekki'n-Nüfûs" adlı eseri gelir. Eser, insanın benliğinde gizlenmiş bulunan kötü sıfatlardan ve onların tasallutundan insanı kurtarabilmek ve nefsi arındırıp tertemiz hale getirebilmek için izlenecek yolları anlatır okuyucuya… Kitabı okuyan herkes, netice itibariyle şu kanaate ulaşır: Nefis, ancak önemsenerek ve üzerinde dikkatle durularak terbiye edilirse, arınma ve yücelme/yükselme durumu gerçekleşir. İşte oruç, nefis tezkiyesi ve arınma için en önemli yardımcıdır, en değerli vasıtadır.
Konuya devam edeceğiz…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
''İbadet olan oruç artık müminlere de farz kılınıyordu. Hem de Ramazan ayında… Kur'an'ın nâzil olduğu o mübarek ayda… İnen bu ayetler derin manalar ifade ediyordu aynı zamanda…''
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- “Bursa, dünyaya İlahiyatçı yetiştiriyor”… (29.04.2019)
- Bir dönüş, bir başvuru, bir kurtuluş imkânı olarak Berât Gecesi… (19.04.2019)
- Toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışının kaynağı nedir? (18.04.2019)
- Şarkının adı: Fasa Fiso… Mesajıysa derin mi derin… (15.04.2019)
- Yıl hüzün yılıydı... Aylardan Receb… (02.04.2019)
- Bugün 18 Mart 2019… Şanlı zaferin 104. yıl dönümü (18.03.2019)
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü üzerine… (08.03.2019)
- Müezzin ezânı nasıl okumalıdır?-2 (07.03.2019)