“Yaşımızın yetmediği yerde yaşantımız yeter!”
Bundan 15 yıl kadar önceydi. Gazete haberlerinde, oturduğu apartmanın merdiven boşluğuna attığı kedinin ölümüne sebep olan 11 yaşındaki oğlan çocuğu vardı. Zira kısa sürede bu davranışıyla gündem oluşturmuştu. Psikologlar ve çocuk psikiyatrları onu buna yönelten sebeplerin mutlaka irdelenmesi gerektiğini ve bir çocuğun ancak yaşadığı birtakım travmalar sebebiyle böyle bir fiili işleyebileceğini ifade etmişlerdi. Ne var ki, geride bıraktığımız yıllar, hayvanlara karşı işlenen suçlar bakımından insanlık adına "utanç" duyulacak nice trajik hadiselerin yaşandığı bir zaman dilimi oldu maalesef…
Nihayet 23 Temmuz günü Adana'da yaşanan yeni bir vahşet, bir kez daha bu durumun önemini ortaya koyarken, toplum olarak gidişatımızın ne kadar kötü hale geldiğini de göstermekteydi…
Adliyedeki ifadelerinde, "Yolda rastladıklarını" söyledikleri Pitbull cinsi köpeği gezdirirken karşılaştıkları hamile bir kediyi kuyruğundan tutarak köpeğe parçalatan 13-14 yaşlarındaki üç çocuğun, ifade vermek üzere polisler tarafından Emniyet Çocuk Şube Müdürlüğü'ne getirilirken gazetecilerle aralarında geçen konuşma, meselenin vehâmetini ortaya koymakta…
Gazetecinin, "Kedi öldü, hiç mi üzülmedin?" sorusuna, pişkin bir edâ ile "Ben seni vursam bile üzülmem, kediye mi üzüleceğim." cevabını veren; çekim yapıldığını görünce "Çekin âlem yakışıklı görsün" diyerek gayet rahat tavırlarla "Ağabeylere selam, çatışmaya devam. Yaşımızın yetmediği yerde yaşantımız yeter, biz Denizli çocuğuyuz." mesajını veren bu çocuklar, ilgili adlî merci tarafından "ev hapsi" cezası verilerek evlerine gönderildi. Polis ise o günden bu yana Pitbull cinsi köpeği aramakla meşgul!..
Şayet masum kedinin üç yıldan bu yana bakımını üstlenen hanımefendinin şikayeti olmasaydı ne kamera kayıtları incelenecek, ne bu vahşete sebebiyet veren çocuklar tespit edilebilecekti. Bir savunmasız/güçsüz/masum hayvancağız, yırtıcı bir canavarın dişleriyle parçalanmış olacaktı. Hepsi bu!..
Yaşanan bu elem ve ibret dolu trajik olay, birkaç hususu dikkatle incelememizi/irdelememizi icab ettiriyor; ve her birimizi yakından ilgilendiren ağır sorumluluklar yüklüyor omuzlarımıza…
Her şeyden önce insanız; vicdan sahibiyiz… Müslümanız; inancımız gereği, "bir küçük karıncaya bir saygımız vardır" ve böyle olmalıdır... "Boynuzsuz bir hayvanın hakkının, boynuzludan alınacağı bir Mahşer Günü'ne ve hesabına dikkatimizi çeken" Son Peygamber Hz. Muhammed (sav)'in ümmetiyiz… Yaralı leyleklerin tedavisi için vakıflar kuran, tedavi merkezleri inşa ettiren bir ecdadımız var... Bize ne oldu da bu kadar merhametsiz, bu kadar sorumsuz olduk? Neyi kaybettik ki, böylesine, yaptıklarından yana pişmanlık ve utanç duymayan nesiller çıktı karşımıza…
Benzerini bir daha yaşamamak dileğiyle, bu acıklı ve yürek sızlatan olayın farklı yönlerine değinmek istiyoruz.
İNSANOĞLUNUN NEFSİNDE GİZLENMİŞ KÖTÜLÜK POTANSİYELİ: YIRTICILIK
İnsan nefsi üzerine dikkat çekici bilgiler veren İslâm âlimleri, -ki bunlar ahlak, ruh, nefis gibi kavramlar üzerine bugün bile modern bilimlerin dikkatini çeken görüşler ileri sürmüşlerdir- insan nefsine gizlenmiş kötülük potansiyelinin farklı zamanlarda farklı şekillerde ortaya çıkabilen bazı özelliklerle kendini gösterebileceğini söylemektedirler. Bu olumsuz potansiyelin bir yansıması da "yırtıcılık" şeklinde tezahür etmektedir. Nefs denilen insanın benliğinde gizlenmiş sıfatlarından biri de "sebuiyyet" kavramıyla ifade edilen yırtıcılık özelliğidir. Nitekim İstiklal Şairimiz M. Akif,
"Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!"
Beytiyle insandaki bu özelliğe dikkat çekmekteydi.
İnsanlık tarihi kadar eski olan bu özellik, vicdanı bastıran, merhameti boğan bir zalim ve katildir adetâ… Kardeşini öldürmesi yönünde telkin üstüne telkin veren Nefs, Kabil isimli kişiye, kardeşi Habil'i öldürmesi yönünde baskı uygulamış ve onu kandırarak bu isteğini yerine getirtmişti. Neticede, uyumakta olan savunmasız kardeşini öldürmüştü, Kabil… (Bkz. Maide suresi, 30. Ayet)
Her bir insanın fıtraten yani yaradılıştan beraberinde getirdiği, nefsinde taşımış olduğu bu özellik, ancak bir manevi terbiye ve Nefs Eğitimi ile kontrol altına alınmak suretiyle şerrinden emin olunabilecek gizli ve önemli bir düşmandır. Ancak üzülerek ifade edelim ki, bugün insanların pek çoğu bu düşmanın varlığından habersiz, ya da bu düşmanı ve yapabileceği kötülükleri hiç de hesaba katmayan bir tavır içindeler. Yine üzülerek ifade edelim ki, elinde tasması ya da zinciriyle gezintiye çıkarılan köpeklerin sahibi olan nice kişi, asıl kendi içinde taşıdığı kötülük potansiyelinin farkında bile değildir. Kabil'i kandıran Nefs, bu gibi insanları da kandırmaktadır. Neticede onlar, fıtratı gereği (Pitbull gibi) aslında yırtıcı özelliğe sahip olan bu köpeklerin insanlar için bir tehlike arz etmediğini savunmakta ve "Kötü köpek yoktur. Kötü veya iyi sahip/bakıcı vardır" söyleminin arkasına sığınmaktadırlar. Oysa gerçek şu ki, yazıyı kaleme aldığımız saatlerde internete düşen bir haber aynen şöyleydi:
"Amerika'da kafesten kaçmayı başaran iki pitbull cinsi köpek, Dothan Hayvan Barınağındaki 29 kediyi parçalayarak öldürdü." (28 Temmuz 2019 Pazar)
Yaşanan birçok olay şunu ortaya koymaktadır ki, sahibi veya bakıcısı ile iletişimi ne şekilde olursa olsun pitbull ve benzeri "yırtıcı" özelliğe sahip olan köpek cinsleri, hiç umulmadık bir anda hayvan, bebek, çocuk ya da yetişkin demeden karşısındaki varlığı "saldırılacak" bir obje olarak görebilmektedir…
Dikkat çekmek ve bir kez daha vurgulamak üzere ifade edelim ki, insan nefsinde gizlenmiş bulunan kötülük potansiyelinde "yırtıcılık" denilen bir özelliğin farkında olmak, bunu önemsemek ve kontrol altında tutabilmek için küçük yaştan itibaren değerler eğitimine önem vermek gerekir. Zira sevgi, merhamet, acımak ve empati gibi kavramların bilinmediği, tanınmadığı kişilik yapılarında bir şekilde "yırtıcılık" neşv ü nema bulacaktır. Kısacası, Adana'daki olayın failleri, önce aldıkları ya da "alamadıkları" eğitim yönüyle, bir de muhatap oldukları muhtemel ruhsal ya da bedensel travmalar açısından mutlaka uzmanlar tarafından incelenmelidir, vesselâm…
Konuyu diğer boyutlarıyla ele almaya devam edeceğiz.
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- “Yardımlarınızı başa kakarak ve inciterek boşa çıkarmayın” (25.07.2019)
- Aynı soruyu tekrarlamamız icab ediyor: Suriyeliler hangi evlerine dönsün? (18.07.2019)
- 15 Temmuz: İmanın zaferi, şehadetin bedelidir!.. (15.07.2019)
- Tatil değil, dinlenme… (11.07.2019)
- Yaz mevsimi “Haz Mevsimi” mi olmalı? (09.07.2019)
- Dün tutsaktı bedenin. Bugün her şeyinle hürsün! (20.06.2019)
- Modern insanın unuttuğu şey: Allah’a sığınmak… (17.06.2019)
- Ölümü düşünmek insanı hayata bağlar… (13.06.2019)