Yüreği evlat acısıyla yaralı bir baba: Hz. Nuh (as) ve Ailesi
Dünkü yazımızda Kur'an-ı Kerim'deki aile modellerini ele almaya başlamış ve ilk olarak Hz. Adem'den ve ailesinden söz etmiştik. Konuya kaldığımız yerden devam ediyoruz.
"Ulül-Azm" vasfına sahip bir peygamberdi Hz. Nuh... Yani üstün vasıflara sahip, yüce değerler sahibi olan beş büyük peygamberden biri… Hz. Adem, Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed (asm) ile birlikte bu şerefi paylaşan bir peygamber…
Hz. Nuh (as) Peygamberler Tarihi'nde, ailesinden olup ta kendisine iman etmeyen, O'nun getirdiği yüce değerlere inanmayan kişilerle muhatap olan ilk peygamberdir.
O, tüm çabasına, gayretine rağmen eşinin ve çocuğunun kendisine inanmayışından dolayı büyük ve derin bir üzüntü duyan biridir. Hatta "ağlayıp-dövünen" anlamına gelen "Nûh" ismiyle anılmasında bu derin üzüntünün izlerinin var olduğu söylenmektedir.
HZ. NUH VE AİLESİ BİZE NELER ANLATIR?
Hz. Nûh (as) Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde diğer peygamberlere oranla geniş bir şekilde tanıtılmaktadır. Öyle ki, 28 surede hakkında bilgi verilmiş ve 43 yerde ismi zikredilmiş, adını taşıyan bir surenin tamamında ise onun tevhid mücadelesi anlatılmıştır.
Tarihi kaynaklar Hz. Nuh'un, Hz. Adem'in evlatlarından biri olan Hz. Şit'in torunlarından olduğunu ve onun dönemine kadar insanların tevhid inancı üzere yaşadıkları, ancak onun devrinde putperestliğin ortaya çıkmaya başladığını bildirilmektedir. Bu tezahürde dikkat çekici olan şey ise toplumda iyilikleriyle temayüz etmiş birtakım kişilerin öldükten sonra adlarına yapılan heykellerinin birer tapınma aracı haline getirilmiş olmasıydı. Nûh suresinin 23. Ayetinde heykelleri yapılan bu kişilerin, kendilerine uluhiyet (tanrılık) atfedilen Vedd, Süva, Yeğûs ve Nesr isimlerini taşıdıkları bildirilmektedir.
"Andolsun ki biz Nûh'u kendi kavmine gönderdik de o 950 yıl onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tûfan kendilerini yakalayıverdi. Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık." (Ankebût, 14-15). Ayetinde ifade edildiği üzere, 950 yıllık bir zaman dilimini toplumu arasında geçiren ve "durmadan-dinlenmeden" onları bir tek İlah'a; Alemlerin Rabbi olan Allah'a inanmaya ve ibadete çağıran Hz. Nûh (as) için sonuç kendi ifadesiyle "yenilgi"dir… "Ben yenildim Rabbim! Bana yardım et!" (Kamer, 10) ayetinde ifade edildiği üzere, tüm çabasını sarf eden bu aziz peygamber, sonunda bir yenilgiyle karşı karşıya kalmış ve Rabbine işte bu sözlerle dua etmişti…
Yenilgisi sadece toplumuna karşı yürüttüğü tevhid mücadelesi ve Hak dinin tebliği hususundaki başarısızlıktan dolayı değildi. O yüce peygamberin yürek sızılarından biri de eşlerinden birinin ve yine dört oğlundan birinin, onu bu mücadelesinde yalnız bırakmaları ve ona inanmayışlarıydı. Bu inkar, tufan koptuğunda gemiye binmemeye kadar gitmiş ve onlar da boğulan diğer inkarcılarla birlikte derin dalgalar arasında boğulup gitmişlerdi. Konuyla ilgili olarak bir ayette şöyle ifade edilmektedir:
"Allah, inkâr edenlere Nûh'un karısı ile Lût'un karısını misal vermektedir: Onlar kullarımızdan iki erdemli kişinin nikâhı altındaydılar ama kocalarının davasına hıyanet ettiler. Dolayısıyla kocaları da Allah'tan gelen cezaya karşı onları koruyamadı ve kendilerine, "Haydi, diğer girenlerle birlikte girin bakalım ateşe!" denildi." (Tahrim, 10)
Bu âyetlerde yüce Allah, peygamber eşi oldukları halde bunun bilincinde olamadıkları, üstelik onların inançlarına, davalarına hıyanet ettikleri için âhiret mutluluğunu yitiren iki kadından bahsetmektedir. Bunlardan birisi olan Hz. Nûh'un karısı onunla alay eden inkârcılar gibi davranıp kocasına deli diyor, onu hafife alıyor ve ondan öğrendiği birtakım gizli bilgileri putperest toplumundan birileriyle paylaşıyordu. Kısacası eşine ve hak davasına ihanet ediyordu. İlgili ayet, onun gemiye binenlerden olmadığını ortaya koyarken diğer ayetlerde de (Bkz. Hûd, 40) ) onun tufan hadisesinde boğulanlar arasında olduğunu haber vermektedir.
Hz. Nuh, kendisine iman etmeyen eşi hakkında alınmış bir kararın varlığından ve gemiye binenlerden olmayacağı hususunda haberdar idi. Ancak tufan koptuğunda bir kenarda durduğunu ve gemiye binmediğini gördüğü oğluna, babalık şefkat ve merhametiyle seslenmiş ve "Haydi yavrucuğum gel sen de bizimle beraber gemiye bin. İnkârcılarla bir olma" (Hûd, 42) demişti… Oğlunun verdiği olumsuz cevap, gemiye binmeyişi ve ardından araya giren bir dalgayla boğulup gidişi, Hz. Nuh'un bir insan, bir baba olarak yüreğinde bir yara oluşturmuştu. Rabbine şöyle seslendi: "Ey rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemden biriydi. (Bana ailemin kurtulacağı vaadinde bulunmuştun ve biliyorum ki,) Senin vaadin elbette haktır (gerçektir). (Yine biliyorum ki,) Sen hüküm verenlerin de en âdilisin."
Allah Teâlâ'nın, Hz. Nuh'un bu serzenişine karşılık verdiği cevap oldukça düşündürücüdür. "Ey Nuh! (Hayır) O senin ailenden değildir. Çünkü o, yaptıkları iyi olmayan biriydi…" (Hûd, 45-46)
Hz. Nuh (as), Peygamberler Tarihinde "insanlığın ikinci babası" olarak da görülür. Çünkü büyük tufan esnasında onun gemisine binerek hayatta kalanlar sayesinde insanlık yeniden yeryüzünde çoğaldı ve topluluklar oluşturdu. Ancak Hz. Nuh, sonradan gelecek ümmetler için Allah'ın örnek gösterdiği, hayatından ibret alınmasını istediği bir peygamberdir. Onun yaşadıklarından günümüze aktarabileceğimiz önemli mesajlar vardır. En başta, 950 yıllık hayatını büyük bir sabırla insanlara Hak dini anlatmakla geçiren Hz. Nuh'un çabası ve gayretine hayran olmak ve olumsuzluklar, başarısızlıklar ve yenilgilerin karşısında vazgeçmeme kararlılığını göstermek gerektiği anlaşılmaktadır. Bu sabra, aile fertleri için hayır duanın da eşlik etmesi gerektiğini ekleyebiliriz.
Öte yandan Hz. Nuh ve ailesine bakıldığında alınabilecek ibretlerden biri de, bir peygambere bile eş ya da evlat olmak, kişisel anlamda sorumluluğu ortadan kaldırmadığı gibi; bir peygamberin bile eşi veya evladı olmanın da kişiyi kurtaramadığı gerçeğidir.
Yine, vazifesini ve sorumluluklarını yerine getiren bir kişinin, kadın ya da erkek olsun, eşi ve çocuklarındaki olumsuzluklar sebebiyle kınanamayacağı da Hz. Nuh'un hayatından alınabilecek bir başka ders olmalıdır.
Diğer peygamberlerin aile hayatıyla konuya devam edeceğiz. Ancak sözlerimizi tamamlarken bir uyarı ve hatırlatmada bulunmayı uygun görüyoruz. Yarın, Sevgili Peygamberimizin (sav) ifadesiyle "Günlerin en faziletlisi olan" Arefe günüdür. Hac vazifesini yerine getirmek üzere Arafat'ta bulunanlar dışında kalan ümmetinin bu günü oruçlu geçirmesini tavsiye eden Peygamberimizin oruçlu olanlar için verdiği müjde, "bağışlanmak ve büyük bir affa mazhar olmak"tır. Bu büyük müjdeye nail olmak için yarın sağlık ve diğer şartları uygun olanların oruca niyetlenmesini bugünden hatırlatmak isteriz.
Mübarek Cuma gününün ve büyük müjdeler getiren yarınki Arefe'nin feyiz ve bereketinden istifade etmeniz dileğiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- En değerli varlığın yuvasıdır, aile… (08.08.2019)
- 21. yüzyılın sınav mekânı: Aile… (05.08.2019)
- Karakterlerini, dizilerin şekillendirdiği çocuklar/gençler… (01.08.2019)
- “Yaşımızın yetmediği yerde yaşantımız yeter!” (29.07.2019)
- “Yardımlarınızı başa kakarak ve inciterek boşa çıkarmayın” (25.07.2019)
- Aynı soruyu tekrarlamamız icab ediyor: Suriyeliler hangi evlerine dönsün? (18.07.2019)
- 15 Temmuz: İmanın zaferi, şehadetin bedelidir!.. (15.07.2019)
- Tatil değil, dinlenme… (11.07.2019)