Mekke’nin Fethi Bize Neler Anlatır?- 3
Bundan önceki iki yazımızda Mekke'nin Fethi'nin bize neler anlattığı hususunda birtakım aktarımlarda ve tahlillerde bulunmuştuk.
"Gönüllerin Fethi" olarak da anılan Mekke'nin Fethi'nde şehrin yeniden aslî hüviyetine kavuşmasıyla beraber insanların da İslam'a gönüllerini açmasına şahit olunmuştu. İnsanların, hem Mekke ahâlisi hem de yakın ve uzak çevreden gelenler olarak, Kur'ânî ifadeyle "dalgalar halinde gelip Müslüman oluşlarında", Sevgili Peygamberimizin fetih sürecinde sergilediği Zafer ahlâkının da önemli etkileri söz konusudur. Bugünkü yazımızda işte bu konuya değinmeye çalışacağız.
"KILIÇ ÇEKMEYENE KILIÇ ÇEKİLMEYECEK"
Miladi tarihle 11 Ocak 630 sabahında İslam ordusu Zîtuvâ denilen yerden Mekke'ye hareket etmek üzereydi. Resûl-i Ekrem, (sav) ordusuna son şeklini vermişti. Oluşturduğu ordu düzenine göre sağ kanat komutanlığını yapan Hâlid b. Velîd'e güneyden, Zübeyr b. Avvâm'ın komuta ettiği ve Muhacirlerden oluşan sol kanat birliğine ise kuzeyden şehre girmelerini emretti. Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh ise Mekke Vadisi'nin tam ortasında yer alacaktı.
Peygamberimiz orduya seslenerek Mekke'ye girmeden önceki son sözlerini söyledi. "Size karşı herhangi bir saldırı olmadıkça, hiç kimseye kılıç çekmeyiniz." Hâlid b. Velîd'i ise özellikle uyardı. Çünkü onun, şehrin aşağı tarafından Mekke'ye girmesi planlanmıştı. Mekkelilerin gruplar hâlinde toplanmış oldukları ve mukavemet gösterecekleri tahmin edilen yer ise burasıydı. Nitekim Mekke'nin Fethi'nde küçük çaplı bir çatışma sadece bu noktada yaşanmıştı…
ZAFER AHLÂKI
İslâm ordusunun tekbir sesleri sabahın erken saatlerinde Mekke'de duyulmaya başlanmıştı. Merkezi birliğin başında bulunan Peygamberimiz, kuzey batı yönündeki Ezâhir yolunu takip ederek şehre yukarı tarafından giriyordu. Kasva isimli devesinin üzerinde, nur çehresine ayrı bir heybet katan siyah bir sarık vardı başında... Dilindeyse yüksek sesle okuduğu Fetih Suresi'nin ayetleri, âdeta Allah'ın kendisine va'd ettiklerini geçekleştirmesine karşılık bir şükran ifadesiydi. Ayetleri tilaveti perde perde semaya yükselirken, ipek yumuşaklığındaki sesi, dinleyenlere unutamayacakları bir haz yaşatıyordu… Ancak o Yüce Resûl, muzaffer bir komutan edasında değil, minnettâr ve mütevazı bir şekilde başı önüne eğik bir haldeydi… Görenler, bu manzarayı, "başı göğde değil, göğsünde; neredeyse devesinin semerine değecek kadar eğilmişti" diye aktarıyorlardı. Bir yandan dilinde, "Gerçek hayat, ancak âhiret hayatıdır." ikrarı; bir yandan da "Allah'ım! Bizi Mekke'den çıkarıncaya kadar canımızı alma!" niyazı vardı…
Kısacası, Sevgili Peygamberimiz (sav) bu haliyle, nâil olduğu nimetin farkında, Rabbine minnet ve şükür duygularıyla hamd ü senâ eden, zaferin de bir ahlâkı olduğunu/olması gerektiğini insanlığa öğreten bir ordu komutanı olarak örneklik teşkil ediyordu, tüm insanlığa…
KABE'NİN KAPISINDA OKUNAN HUTBE
Harem-i Şerif'e giderek tavaf ve sa'yini yapmış, ardından Kâbe'nin etrafındaki putları asâsıyla yere sermiş ve tavaf alanının temizlenmesini sağlamıştı. Anahtarlarını isteyerek Kâbe'nin içini de temizleten ve orada iki rekat namaz kılan Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, bir süre sonra dışarı çıkmıştı… O sırada hemen hemen bütün Mekke halkı Harem-i Şerif'te toplanmış, haklarında verilecek hükmü merakla bekliyorlardı.
Nebiyy-i Muhterem (sav) Efendimiz, Kâbe'nin kapısında durdu. Mübârek yüzünde fark edilen tebessümlerle Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra derin manalar ihtiva eden hutbesini irad etmeye başladı:
FETİH HUTBESİ…
"Allah'tan başka ilâh yoktur. Yalnız O vardır. Onun şeriki de yoktur.
O, verdiği sözü yerine getirdi, kuluna yardım etti ve aleyhinde toplanan düşmanları tek başına perişan etti.
Biliniz ki, Cahiliyye Devrine âit olup, iftihar vesilesi yapıla gelinen her şey; kan, mâl dâvâları, bunların hepsi bugün, şu ayaklarımın altında kalmış, ortadan kaldırılmıştır.
Sadece hacılara su dağıtma işi Sikâyetü'l-Hac ve Kâbe hizmeti Sidânetü'l-Beyt bunun dışındadır…
Bütün insanlar Âdem'in evlatlarıdır. Âdem ise topraktan yaratılmıştır. Allah buyuruyor ki:
"Ey insanlar! Sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en şerefliniz, O'na karşı en çok takva sahibi olanınızdır. Muhakkak ki, Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır."
KENDİSİNE ZULMEDENLERİ AFFETTİ…
Sevgili Peygamberimiz (sav) hutbesinde öncelikle tevhid anlayışına vurgu yapmış ardından bütün insanların eşit olduklarını ilan etmiş ve üstünlüğün ancak Allah'a kulluk şuuruyla yani takvayla olabileceğini ifade buyurmuştu.
Ardından Mekke halkına dönerek, "Ey Kureyş topluluğu! Şimdi benden size nasıl davranmamı bekliyorsunuz?" diye sordu.
Kureyşliler şöyle karşılık verdiler: "Biz senin ancak hayır ve iyilik yapacağını umuyoruz. Çünkü sen, kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik sahibi bir kardeşin oğlusun!.."
Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav) şu mânidar sözleri söyledi: "Ben de kardeşim Yusuf'un dediği gibi, 'Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok! Allah sizin bütün günahlarınızı bağışlasın! Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir.' diyorum. Haydi, gidiniz! Hepiniz serbestsiniz."
Onun, -çok değil- on yıl kadar önce Harem-i Şerif'te ibadet ederken, kendisine karşı en ağır hakaretleri ve saygısızca davranışları sergileyen, amcası Hz. Hamza'yı hunharca şehit eden, kızı Zeyneb'in ölümüne sebep olan, güçsüz ve zayıf nice mümine çeşitli işkenceler uygulayan Mekke müşriklerini affetmiş olması, eşine az rastlanacak büyük bir af ve merhamet örneğiydi… Ancak Peygamber Efendimizin bu jesti gönüllerde karşılık bulmuş ve Mekke halkının akın akın gelerek Müslüman olmalarına ve canla başla bu dini yaşama hususunda söz verdikleri biatlerine vesile olmuştu… Binlerce salât ve selâm, Ona, ailesine ve ashâbına olsun…
Mekke'nin Fethi, Son Nebi'nin, Allah Teâlâ'nın ifade buyurduğu o "En Yüce Ahlâkı" ile kazanılan bu zafere ayrı bir güzellik katmış; ve Allah'ın yardımıyla gelen zafer, işte bu yüce ahlak sayesinde binlerce gönlün fethine de kapı açmıştı… İçinde bulunduğumuz bu günler, işte o günlerin çağlar sonra yaşanan yıl dönümüdür!..
Mekke'nin Fethi'nin yıldönümünün, yeryüzünde daralan, sıkılan, bunalan ve dayanma gücü tükenen İslam Dünyası için hayırlar fethine, kurtuluş sevincine ve sonsuz iyiliklere-güzelliklere vesile olması dileğiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Mekke’nin Fethi bize neler anlatır? - 2 (06.01.2020)
- Mekke’nin Fethi bize neler anlatır?-1 (02.01.2020)
- 31 Aralık akşamı, bizim için sıradan bir “aralık akşamı”dır (30.12.2019)
- Otomobil de yaparsın; uçak da. Yeter ki, azmin olsun… (26.12.2019)
- Cahiliye döneminin “Fal Okları” ve günümüzün “Şans Oyunları”… (23.12.2019)
- Adına “çekiliş” demek, “piyango”yu haram olmaktan kurtarır mı? (19.12.2019)
- “Ana-baba”lık okulunun öğretmenleri: Çocuklar… (16.12.2019)
- Kur’ân’ı nasıl okuyalım? (12.12.2019)